Suriye’de en fazla ölen teröristlerden birisidir Mirac Ural. Belli aralıklarla öldüğüne dair haberler yayılır, ardından Lazkiye civarlarında ormanlık bir arazide, çatışma alanlarına en uzak ve korunaklı bölgede eline bir çiçek alıp, şiir sanatının pirlerini mezarlarında ters döndürürcesine bir şiir okur. Mezarında ters dönen sadece şairler değildir. Marx bir taraftan, Lenin ve Stalin diğer taraftan hoplayıp dururlar mezarlarında, ‘bu adam bizden bile arkaik’ diyerek ve tesis ettikleri çok da matah olmayan ideolojilerinin vardığı çukura bakarak. Mercidabık’ta Yavuz Sultan Selim’in karşısına çıkan Kansu Gavri bile Ural’ın ağzından her Yavuz ismi döküldüğünde mezardan hayıflanır, kendi isminin Ural gibi bir çeteci ile aynı cümlede anılmasından.
Adamın ismi bile sorundur. Mirac mı? Miraç mı? Mihraç mı? Mihrac mı? Yoksa Ali Kayalı mı? Örneğin, El-Cezire’nin öldürüldüğünü son dakika olarak geçtiği haberinin başlığı Mihrac iken haberin içinde Mirac vardır. PKK farklı kısaltmaları gibi biraz da bu… Tüm isimler, nasıl yazıldığından bağımsız olarak öldüyse lanetlerle anılacak, yaşıyorsa tüm versiyonlarıyla adına bela okutacak, elinde Türkiye ve Suriyeli masumların kanı bulunan, Reyhanlı katili ve Banyas kasabı, Suriye’de mezhepçiliğin vardığı en dip noktayı temsil eden bir caniye, bir savaş suçlusuna ait.
Öldü mü, yaşıyor mu? Bugünlerde en fazla sorulan soru bu. Ural’ın destekçilerinin, Lazkiye civarında mukim yabancı terörist savaşçılara sordukları sorular da Ural’dan nefret edenlerin lokum ve baklavalar eşliğinde teyit ettirmeye çalıştığı muamma da bu sorunun cevabını bulmaya yönelik. Mirac komutan öldü mü? Mirac nereye gömüldü? Her iki grup da resim istiyor, öldüğüne, yaşadığına veya gömüldüğüne dair. Dedim ya en çok ölenlerden birisi Mirac Ural. Yaşadığına inanmak isteyenler çıkıp şiir okuyacağı günü bekliyorlar çünkü ‘Suriye Direnişi’ adını verdikleri taşeron grubun ‘yenilmez armada’ olduğuna inanıyorlar. Öldüğüne inanmak isteyenler de ciddiyetsizliğiyle nam salmış Ural’ın birden çıkıp ‘ölmedim ki…’ diyebileceğini düşünüyorlar.
Muamma devam ediyor. Bu sefer öldüğüne dair işaretler aksinden daha kuvvetli. Kasım Süleymani sık sık selfie çekilse de bir sosyal medya kullanıcısı değil. Öldürüldüğünde kamuoyunun bunu anlaması uzun bir süre alabilir. Fakat Ural Facebook ve Twitter’da trollük yaptığından ve gün aşırı ‘edebi’ paylaşımlarda bulunup Sedat Peker’le bile atıştığından dolayı uzun süre ‘durum güncellemesi’ yapmama lüksüne sahip değil. Lazkiye’deki yabancı terörist savaşçılar da dahil olmak üzere Ural ekibinde derin bir sessizlik hatta kuvvetli bir arabesk ruh hali hakim. Son olarak Ural’ın çetesi ‘Komutanımızla irtibatımız kayboldu’ mesajını dünyanın en ciddi platformu olan Facebook’tan geçti. An itibarıyla tüm işaretler Ahrar’uş-Şam’ın yaptığı ‘Lazkiye kırsalında toplantı sırasında öldürdük, kaldırıldığı hastanede ölümünü teyit ettirdik. Kardaha’da gizlice gömüldü’ açıklamasının doğru olabileceğini gösteriyor.
Ölmesi veya yaşamasının sadece sembolik bir değeri var. Yani Suriye’ye dair stratejik kırılmalara sebep olacak bir durum değil. Mezhepçi bir motivasyonla savaşan lokal bir grup. Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren konu ise Ural’ın Reyhanlı saldırısının 1 numaralı faili olması, TC vatandaşlarını Suriye’de savaştırması ve Esed’in İskenderun’un Suriye’ye bağlanması rüyasında taşeronluk yapması. İlginçtir İskenderun’u Türkiye’den koparmaya çalışan bu gruba destek veren Kemalistler de var. Neyse, İskenderun’u Türkiye’den koparmak şiir okumaya benzemez. Fakat bu grubun Suriye’ye savaşmaya götürdüğü ve götürmeye çalıştığı TC vatandaşları ve Reyhanlı tarzı bir saldırının yinelenmemesi konusunda azami çaba sarf etmek lazım.
[Akşam, 4 Nisan 2016].