Hanımefendinin adı Laura Kuenssberg.
İngiltere başbakanı olan bir diğer hanımefendinin yani Theresa May'in Türkiye ziyaretini takip etmek için ülkemize gelen BBC muhabiri.
Ama ne muhabir.
Pek bir donanımlı, pek bir bilgili, mesleğine pek bir düşkün ve tabii ki eleştirel bir aklı var. Diğer tüm gazeteciler gibi gerçeğin peşinde.
Sorgulamaktan, kuşkulanmaktan ve şüphe duymaktan asla vazgeçmez.
Mesleğinde ise oldukça titiz. Bir olayı farklı kaynaklardan doğrulatmadan asla haberleştirmez.
Önüne gelenin, kulağına çalınanın ötesini berisini iyice sorgular.
Anlayacağınız pek külyutmaz, pek acar bir muhabir.
Ama oldu işte. Laura Hanım yanıldı.
Ve bir tweet atıverdi.
Beştepe Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin basın toplantısı salonun sahnesinin fotoğrafını paylaştı.
Platformun üzerinde iki tane kürsü, platformu çerçeveleyen bir dekor.
Kürsünün arkasında sıra sıra ayaklı bayrak direkleri.
Platformda, dekorda, kürsülerde kısmen pirinç kullanılmış. Ahşapla birlikte pirincin sarılığı estetik bir uyum gösteriyor.
Ayaklı bayrak direkleri de tamamen pirinçten ama bayraklardan dolayı büyük bir kısmı zaten gözükmüyor.
Laura Hanımımız bu karede gözüken pirinçleri altın zannetmiş ve sarılmış telefonuna.
Hemen bir tweet atmış ve 'Erdoğan'ın sarayında bir sürü altın var' yazmış. Hatta Külliye'deki asansörlerin bile altından olduğunu zannetmiş. Asansörlerin parlak sarı renkli kapılarının fotoğrafını da paylaşmış.
Basit bir gazetecilik hatası değil bu. Laura şaşkınlıktan ve acemilikten yapmadı bu hatayı. Mesele o kadar basit değil.
Veya basit bir Türkiye düşmanlığından da bahsetmiyoruz. Bir süredir batı basınında Erdoğan ve Türkiye karşıtı bir atmosferin kasıtlı olarak pompalandığını hepimiz biliyoruz.
Maaşlı birer profesyonel olan gazeteciler de kendilerinden bekleneni yapıyorlar ve yalan yanlış haberlerle imza atıyorlar.
Kim bilir belki de geziyi takip eden rakip meslektaşlarından birisi kandırmıştır Laura Hanım'ı.
Yani zamane tabiri ile trollemiştir.
Kulağına eğilip 'Lauracığım bilirsin seni severim. Onun için bu bilgiyi takipçilerimle paylaşmak yerine sana veriyorum. Şu gördüğün kapılar var ya hep altından' demiştir.
Laura hanım kendi kulağına fısıldanan dedikoduların etkisinde kaldı, zihnindeki önyargılara teslim oldu, hemen orada karşısında duran muhteşem haberi yapmanın, takipçileri tarafından övgüler almanın şehvetine kapıldı...
Ancak Laura'nın hatasını ne acemilikle, ne şaşkınlıkla ne haber yakalama şehveti ile ne de batı medyasına hakim olan Türkiye ve Erdoğan karşıtı atmosferle izah edemeyiz.
Evet hepsi olabilir, mümkün ama çok daha fazlası var.
Bu kadar saçma ve çocukça bir hata bir batılının zihin dünyasında yer alan oryantalist kalıplar olmadan yapılamazdı.
Zannetmeyin ki bu Laura'ya mahsus bir şartlanma. İstisnaları bir yana siyasetçisinden işçisine, zengininden fakirine, gencinden yaşlısına çok yaygın bir hastalık...
Şarkı, yani doğuyu, yani bu örnekte Türkiye'yi hala abartılı, gerçeküstü, fantastik bir 'bin bir gece masalı'nın dekoru zannediyorlar. Hani şu altından kadehlerde şarap içip, bir oturuşta bir ineği tek başına yiyen, en az 100 kadından oluşan hareme sahip padişahların yer aldığı bin bir gece masalları.
Şaşırtıcı mı? Bence değil.
Esas şaşırtıcı olan hala batıyı mutlak doğrunun, iyinin, rasyonel düşüncenin, hakikatin kalesi zannedip, batının övgüsünü de yergisini de çok fazla ciddiye alan safdillerin varlığı.
[Takvim, 29 Ocak 2017].