Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet’in en eski partisi olmanın yanı sıra 2010 yılından itibaren içerisine girdiği değişim süreci itibariyle de parlamenter siyasetin en genç aktörü konumundadır. Deniz Baykal’ın istifası ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olmasıyla başlayan süreçte gündeme gelen “siyaset arayışı”, partideki yeni yönetici kompozisyonu ve parti tabanının değişim ihtiyacına ikna olmaması gibi faktörlerin etkisiyle yerini herkesi memnun etmeye çalışan bir “arayış siyaseti”ne bırakmış gözükmektedir.
2010 yılından beri CHP siyasetine dair yorumlarda ve değerlendirmelerde en çok rastlanan kavram olan değişim, Türkiye’nin 63 yıllık çok partili sistem deneyimi süresince rejimin kurucu partisinin gündeminde dönem dönem yer bulmuştur. 1960’ların sonundan itibaren Ortanın Solu Demokratik Sol siyasetiyle birlikte tarihinde ilk kez devlet-toplum geriliminde sivillerin yanında yer alan CHP, Soğuk Savaş’ın son yıllarında Türkiye solunu sivil bir mecraya oturtan SHP bünyesinde ikinci bir siyaset deneyimi gerçekleştirmiş; son olarak da Deniz Baykal’ın yönetiminde yükselen kimlik siyasetlerine karşı rejimin irtica ve bölünme korkularının temsilcisi olarak işlev görmüştür.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun görevde olduğu dönem ise CHP siyasetinin hızla değişen Türkiye siyasetine ayak uydurma arzusu ve eski dönemden kendisine miras kalan seçmen grubunun çıkarlarını temsil ettiğini kanıtlama ihtiyacı arasında savrulan bir parti profili ortaya koydu. Böylece CHP, sivilleşme, lâiklik, Kürt meselesi ve Kemalizm gibi kendi geçmişi ve AK Parti iktidarının ön plana çıkardığı alanlarda gösterdiği performansla birbirine taban tabana zıt beklenti ve dünya görüşleri olan kesimleri tatmin ve temsil etme çabasına girdi. Bu durum, CHP politikalarında ilkesel pozisyonların, konjonktürel tavırların gölgesinde kalmasını beraberinde getirdi.
Türkiye’nin yerel ve genel seçimler ile Cumhurbaşkanı seçimi için üç kez sandığa gideceği 2014-2015 dönemi, Cumhuriyet Halk Partisi’nde 2010 yılından beri gündemi meşgul eden değişim tartışmalarının akıbetine doğrudan etki edecektir. Partinin güçlü bir seçim performansı ortaya koyması, Kılıçdaroğlu ve sosyal demokratların temsil ettiği reformcu ve sivil eğilimi güçlendirebilecekse de sandıktan çıkacak olumsuz bir tablonun CHP’yi yeniden ‘militan’ bir siyaset anlayışına yönlendirme potansiyeline sahiptir.