Demirtaş’ın aday olması ya da BDP’nin HDP kamuflajıyla da olsa cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılabiliyor oluşu, başlı başına önemli bir gelişme. Bu adaylıktan başı sonu belli bir siyasetin çıkabilmesi ise ancak çatı aday tarzı ‘bir projeye’ dönüşmemesiyle mümkün. Bunun yolu ise kendisine oy veren ana damarı sahici bir şekilde temsil edip etmemesinden geçiyor. Son bir kaç haftadır, laik kesimlerin ilgisini çeken, sol-liberal kesimleri ise bir kez daha heyecanlandıran Demirtaş görüntüsünün neyi, kimi ve ne kadar sahih temsil ettiği önemli bir sorun. Çünkü sahicilik krizi başka hiçbir gelişmeye ihtiyaç duymaksızın, her türlü siyasi projeyi nesh etmeye yetmektedir. Elitlerinin benzer, sosyolojilerinin ise neredeyse varoluşsal düzeyde farklı olduğu bir çatı projesi BDP-HDP.
Kendi siyasi ve coğrafi hinterlandında dağ ile ova arasına sıkışan Kürt siyasi hareketi, Türkiye geneline açılma girişimlerinde ise sol-liberal diskurun marazlarının büyük bir kısmına eğilim gösteriyor. Tam da bu noktada, BDP’nin HDP’yi taşıma kararının maliyetleri ortaya çıkıyor. Erdoğan karşıtlığında en ufak bir esneme gösteremeyen Demirtaş’ın, oldukça rahat bir şekilde, ‘CHP’nin kendilerini de temsil edecek bir aday göstermesi durumunda, açıktan destek verip çalışacaklarını’ söylemesi durumu özetliyor. Zira 2010 referandumunda, açılım sürecinde, çözüm sürecinde aynı pragmatizmin zerresini göster(e)meyen BDP; CHP’nin ne olduğuna ve bugüne kadar neler yaptığına, Kürtlerin ne diyeceğine hiç takılmadan meseleyi basit bir ‘ittifak stratejisine’ indirgemekten imtina etmiyor.
BDP, tıpkı CHP ve MHP gibi oy aldıkları tabanlarına pasif ve akılsız bir özne muamelesi yapmaktan çekinmiyor. Son tahlilde parti sadakati yüzde doksanlara varan bir tabanın her şart altında başka yere gitmeyeceklerini düşünebilirler. Diğer unsur ise BDP elitlerinin sekülerizm üzerinden CHP ile ortak bir havuzda olduklarını düşünmeleri. Bu ilk kez yaşanan bir durum da değil. Zira geçmişte de Kürt siyasi hareketinden bazı damarlar, Kemalizm’e yeşil ışık yakmakta meyyal olduklarını hiç gizlemediler. En son, 2013 Açılım sürecinde ‘PKK laikliğin teminatıdır’ çıkışları, ancak Öcalan’ın Ahmet Türk’ün ağzından aktarılan ‘Malazgirt'te inşa edilen Türk-Kürt kardeşliği laikçi egemenler eliyle tahrip edildi’ cümleleriyle tashih edilmişti.
Öyle ki Kürtler her ne kadar Kemalizm’in gadrine en sert şekilde uğramış olsalar da, Kürt siyasi hareketinin elitleri, kendilerine değil ama tabanlarına çok daha fazla benzeyen AK Partililere, seküler dünyadan aktörleri tercih etmekte tereddüt etmiyorlar. İş eninde sonunda Kemalizm’le bir paket halinde tüketilen laik kimliğin neresinde durduğunuz meselesine geliyor. Bu noktada laik kimliğin sağladığı konforlu sosyalleşmeyi, Kürtlüğün sunabildiği sıkıntılı sosyalleşmeye tercih edeceklerine dair kuvvetli işaretler bulunuyor. Bu sosyalleşme elbette siyasallaşmayı da etkiliyor. BDP -elitleri- kendi hinterlandında (ve tabanıyla birlikte olduğu anlarda) Kürt ve muhafazakar, HDP coğrafyasında (ve tabanla beraber olmadığı durumlarda) ise sol ve laik kimliğe yaslanıyor. Hal bu iken, toplamda ezici çoğunluğu oluşturan muhafazakar Kürt tabana, CHP’nin içerisinde artık neredeyse mağdur hale dönüştürülen ana damar Kemalistler gibi yaşananları seyretmek düşüyor.
Ne kadar seyredebilirler? Bu sorunun cevabı büyük ölçüde BDP elitlerine bağlı. Zira tabanın, kendi tabii sosyolojik kimliğiyle BDP elitleri arasına karışması çok zor. Bu da zannedilenin aksine oldukça normal bir durum. Çünkü bir halk hareketi hatta isyanı olarak kodlanan yapının içerisinde, sosyolojinin ana belirleyici olması beklenir. Oysa elitler arasına karışmak için gerekli ana tahkimat, PKK ve onun ideolojik dünyasından geldiği müddetçe, BDP damarını üreten sosyolojinin yaşananları kenarda seyretmekten başka yapabileceği bir şey yok. Bu durum, elitlerin dizaynını doğrudan etkileyecek ciddi bir rahatsızlık olarak kendisini hissettirene kadar devam edecektir. Hal bu iken, Demirtaş’ın, İhsanoğlu’nu zorlayacak bir şekilde yaşadığı eksen kayması ve siyasi mühendislik projesinin, BDP’den bir tek talebi var: Otuz yılın ardından diyet olarak HDP’yi taşımak. Diyetin ne olduğunu anlamak için, başörtülü Kürt annelerin ellerine tutuşturulan garabet Cihangir pankartlarına bakabilirsiniz!
[Star, 17 Temmuz 2014]