Eğitim de 28 Şubat ın Gölgesi

Eğitim’de 28 Şubat’ın Gölgesi

28 Şubat 1997 tarihinde Milli Güvenlik kurulunun 406 Sayılı Kararı Türk siyasi hayatını ve eğitimi kökten ve doğrudan etkiledi.

28 Şubat 1997 tarihinde Milli Güvenlik kurulunun 406 Sayılı Kararı Türk siyasi hayatını ve eğitimi kökten ve doğrudan etkiledi. Kararın dayandığı unsurlar "aydınlanmalaiklik, Atatürkçülük, irtica, aydın din anlayışının üretilmesi ve modern eğitim anlayışıdır. 28 Şubat dini doğrudan hedef almadı fakat "aydın dini anlayışları" üzerinden toplumsal talepleri değersizleştirdi. Başörtüsü konusu bunun en acı ve çarpıcı örneği idi. Binlerce kız öğrencisinin aydın din anlayışına uygun davranmadığı için üniversitelere girişi engellendi ve ikna odalarına alındı.

28 Şubat yumuşak araçları kullanarak doğrudan iktidar alanını, yönetici elitleri ve siyaseti dizayn etti. Devlet elitlerinin hangi kesimlerden seçilmesi gerektiğini belirledi. Yönetici sınıfları dindarlara kapattı. Bu tam anlamıyla post-modern "yeni bir tür darbe" idi.

28 ŞUBAT: YUMUŞAK DARBENİN ARAÇLARI

Osmanlı-Türk siyasi hayatındaki süregelen askeri-sivil bürokrasinin belirleyiciliği öne çıktı. Askerler sokağa çıkmamasına rağmen şu araçları kullanarak darbenin doğuracağı sonuçları elde etti:

MGK açıklamaları,

Askerlerin bürokratik katmanlara verdiği brifingler,

Yargı ve bürokrasideki iç bilgilendirmeler,

Medya ve Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Türk Kadınlar Birliği gibi ilgili STK'lar algı ve propaganda çalışmaları

28 ŞUBAT NASIL BİR ARKA PLANA DAYANIR?

28 Şubat'ın belli tarihsel sürekliliklere dayanır. Osmanlı-Türk toplumundaki devam eden belli unsurlar bu post-modern "yumuşak darbeyi" mümkün kılmıştır:

  1. Siyaset üzerinde Osmanlı-Türk devlet geleneğindeki askeri-sivil bürokrasinin hakim gücü.
  2. Osmanlının son döneminde filizlenip Cumhuriyetin kurucu kadrolarına ve eğitim sistemine hakim olan Pozitivist düşünme tarzı alışkanlıkları ve bilgi anlayışı.
  3. Cumhuriyet elitlerinin (sivil-askeri bürokrasi ve uzantıları) iktidar alanlarını korumak için her şeyi araçsallaştırma alışkanlıkları.
Türkiye'de bu süreklilik unsurları kısmen dönüşmüştür. Edinilen alışkanlıklar bakımından Türk Toplumunun bilgi ile olan ilişkisi nispeten yeni bir evreye geçmiştir. Fakat gidilecek yol vardır. 28 Şubat'ın kadrolarının zihnindeki pozitivist bilgi anlayışı, doğruya sadece bilim aracılığıyla ulaşılabildiğini bunun tek olup ve herkese devlet gücüyle de olsa kabul ettirilmesi gerektiğini kabul etmektedir. İrtica-aydın din anlayışı ikiliği, seçkincilik bu kavrama tarzından kaynaklanmaktadır. Sorunlara ideolojik yaklaşımı besleyip eleştirel düşünce tavrını zayıflatmaktadır. Halbuki bilim felsefesi tartışmalarında insan zihninin "nesneye ve doğruya" ulaşma süreci analiz edildi. Doğrulama ilkesi, deney ve gözlemin sınırlılıkları eleştirildi. İnsanın bilgiye ulaşmasının kişiye bağlı, yerel ve kültürel unsurları takdir edildi. Yeni yaklaşımda bilgi, yorum gelenekleri ve eleştirel düşünce üzerinden gerçekleşmektedir. Din ile bilim arasındaki ilişki de durağan değildir. Dinamik bir şekilde yenilenmektedir. Diğer bir ifadeyle insanoğlu dini ve bilimi de sürekli yorumlamaktadır. Ak partinin 28 Şubat sonrası ortaya çıkması ve başarısı CHP zihniyetine sahip devlet elitlerinin dünyanın ve Türk toplumunun düşünce alışkanlıklarının değişiminin farkında olmayışıyla ilgilidir. Halbuki siyaset elitinin görevi toplumsal taleplere uygun katılım yoluyla sorunlara dinamik, yorumlayıcı ve uzlaşıcı çözüm üretebilmektir. Toplumun talepleriyle siyasi elit arasında bağ koptuğunda bir siyasi varlığın ömrü de tükenebilmektedir.

Bu bağlamda Türkiye'nin özellikle sosyal ve siyasal gerçeklik alanını ideolojik doğruların çatışma alanından çıkarıp siyasi rekabet alanına çevirmesi hala çok değerlidir. Bu durumda ideolojik etiketlemeler yerine olgu ve olayları sebepler ağında anlayabilmek, ilişkisellik, bütünsellik, yerel bağlam, kültürel süreklilik, yorumlama ve eleştirel düşünce öne çıkar. Türk eğitim sisteminin en önemli hedefi bu yeni bağlama uyumdur.

28 Şubat kararlarının eğitimle ilişkisi "iktidar elitlerinin (sivil-askeri bürokrasi) alanlarını korumak için her şeyi araçsallaştırmasından kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifadeyle eğitim alanın dizaynı iktidarı belli kesimlere ait kılmak için araçsallaştırılmıştır. Siyaset ve bürokrasi alanlarında eğitim aracılığıyla yükselen muhafazakar "aydınlanmamış" çevreler ve çocuklar iktidar ve yönetim kademeleri sahası dışına itilmiştir. Başörtüsü ve dini aidiyet ile kimlikler tasfiyenin aracı olarak kullanılmıştır. "Laiklik düşmanı" olarak etiketlenen muhafazakar kesim kesim fişlenip, disiplin cezaları verilip, görevden uzaklaştırılıp itibarsızlaştırılarak memuriyetten, yönetim kademelerinden ve iktidar alanından tasfiye edilmiştir. Eğitimli dindar kesimlerin insan kaynağı olarak görülen İmam Hatip ve İlahiyat fakültelilerine yönelik alınan kararlar ise "havuzu kurutmaya" yönelik teşebbüslerdi.

[Fikriyat, 1 Mart 2019].