SETA > Yorum |
CHP Hangi Fırsatı Iskaladı

CHP Hangi Fırsatı Iskaladı?

CHP'nin toplumsal tabanı söz konusu olduğunda elde kalan en somut “asgari müşterek”, partinin “seküler yaşam biçimi”nin teminatı olarak tasavvur edilmesi. Bu tasavvur, CHP'nin siyasal aktörlüğe en yaklaştığı nokta.

Söz, bu son.

En azından bir sure bir başka CHP yazısı daha yazmayacağım.

Ne kadar ilginç değil mi, CHP üzerine düşünmek, konuşmak, analiz yapmak artık pek çoğumuzun ilgisini çekmiyor.

Bunun nedeni, CHP’ye ilişkin yargılarımız.

Ve bu yargılar öyle pek yabana atılır cinsten yargılar da değil.

CHP’nin statik, değişime kapalı ve hatta dogmatik bir siyasi bünyeye sahip olduğu imajı oldukça yaygın.

Bir siyasi partiden çok, bürokratik bir organizmaya benzediği algısı hâkim.

Partiyi farklı saiklerle destekleyen toplum kesimlerinin asgari müşterekleri nelerdir diye sorulsa, çok az şey sıralanabilir.

Atatürkçülük denebilir mesela.

Müphem, vaatlerini ve sosyo-politik gerçeklik tahayyülünü yitirmiş bir ideoloji.

İdeoloji de denebilir mi bunu da bilmiyorum.

Bir siyasal fantezi belki.

CHP’nin toplumsal tabanı söz konusu olduğunda elde kalan en somut “asgari müşterek”, partinin “seküler yaşam biçimi”nin teminatı olarak tasavvur edilmesi.

Bu tasavvur, CHP’nin siyasal aktörlüğe en yaklaştığı nokta.

Bu ister hoşumuza gitsin, ister gitmesin ancak toplumun bir kesimi CHP’yi böyle görüyor.

***

“Yaşam biçimi savunusu”, 11 Eylül 2001 sonrasında sadece Batı ülkelerinde değil, Batılılaşma arzusu içerisindeki birçok ülkede siyasal bir değere dönüştü.

Siyasetini yıllar yılı muhayyel bir irtica düşmanlığı etrafında örgütleyen CHP açısından, tam da AK Parti’nin iktidara geldiği bir dönemde “modern, Batılı vs.” yaşam biçimlerinin savunusu etrafında siyaset örgütlemesi bir toplumsal karşılık buldu.

CHP, endişeli modernlerin oldukça gerçek bir motivasyonla sığındıkları bir liman oldu.

CHP, 2009’a kadar bu pozisyonu radikal bir biçimde savundu. İrtica demeye devam etti. Söylemini, endişeli modernleri teskin etmeye hasretti. Atatürk derken, sistem derken, laiklik derken aslında Batılılaşmış yaşam biçiminin savunusunu yaptı.

Elitlerin partisi dendiğinde kastedilen bu siyaseti üstlenenlerin partisi idi. Yoksa elitlerden müteşekkil bir parti olduğu değil.

CHP, 2010’dan itibaren kendi kitleselleşme stratejisini bu algıyı yıkmak üzerine kurdu. Gün sonunda AK Parti’nin işine yarayan “irtica temelli saldırı” stratejisini geri plana itti. Onu “yolsuzluk temelli saldırı” stratejisiyle ikame etti. Kılıçdaroğlu liderliğindeki bu stratejinin uzun vadede kazanacağı varsayılıyordu.

Nihayetinde karşılarında 10 yıldır iktidarda olan ve oldukça geniş bir kadroyu yönetim süreçlerine katmış bir parti vardı. O partiyi “yolsuzluk” söylemi etrafında geriletmek ve hatta çökertmek, irtica efsanesi üzerinden etkisiz masallar anlatmaktan daha “akıllıca” olabilirdi.

Olabilirdi ama olamadı.

CHP, tam da bu siyasetin kazandığını düşündüğü noktada kaybetti.

Kılıçdaroğlu ve ekibi 17 Aralık 2013 sürecinde Cemaat’in baskıcı ve ideolojik aygıtlarınca tedarik edilen malzeme ve söylemlerini büyük bir aşkla kullandı.

Kılıçdaroğlu 2010’dan beri kendisi için inşa edilen imajın 17 Aralık sürecinde somut bir karşılık bulduğuna, turnayı tam da gözünden vurduğuna inandı. 30 Mart seçimlerine de, 10 Ağustos seçimlerine de bu söylem ve işbirliğiyle girdi. Cemaatle kurduğu ilişki CHP’nin bir kez daha bir siyasal fırsatı tepmesini beraberinde getirdi. Aslında CHP siyasi aklını Cemaate teslim etmiş oldu.

CHP 17 Aralık sürecinde açığa çıkan Cemaat terörü üzerinden din-devlet ilişkilerinin düzenlenmesine ilişkin yeni bir model geliştirebilir ve bunun üzerinden kurucu bir muhalefet yapabilirdi.

Sadece endişeli modernlere değil, daha geniş bir kesime hitap edebileceği bir söylemsel zemin yaratabilirdi. Yaratamadı.

Bu alanı da AK Parti’ye kaptırdı. CHP 17 Aralık’ta siyasetini ve gerçek sosyolojisini yitirdi.

Öyle görünüyor ki CHP’de siyaset, daha uzun süre ülkeye hükümet etmek için değil partiye hükmetmek için yapılmaya devam edecek.

Belki de CHP’nin bunca siyasi fırsatı ıskalamasının nedeni de budur.

[Akşam, 11 Eylül 2014]