PKK terör örgütü ve ilişkili hesaplar birkaç gündür Türkiye'nin teröristlere karşı kimyasal silah kullandığı ilişkin bir yalan haberi dolaşıma soktular. İşin ilginci bu yalanı Türkiye'de kendisini "muhalif" olarak zanneden bazı kişiler de hemen sahiplendiler ve böylece senaryonun ve algı yönetiminin bilinçli bir şekilde taşeronu oldular. Esasında bu durum çok da şaşılacak bir şey değil. İçeride ve dışarıda terör örgütü ve buna yakın hesapların her türlü açıklamasını anında doğru kabul eden ve bunun üzerinden Türkiye'ye saldırmaya her daim hazır olan bir "güruh" hep var ve maalesef var olmaya devam edecek.
Burada şaşırtıcı olan şey gerek terör örgütünün, gerek içerideki bazı "muhaliflerin", gerekse dışarıdaki bazı kesimlerin yalan olduğu her halinden belli olan böylesi bir "haberin" Türkiye'de ve uluslararası arenada hala kabul göreceğini zannetmeleri. Zira internet üzerinden sadece son beş seneye yönelik basit bir araştırma yapılınca terör örgütü ve müzahir hesapları tarafından Türkiye'nin yurtiçinde ve yurt dışında farklı tarihlerdeki terörle mücadele harekatlarında kimyasal silah kullandığına dair yayınlanan onlarca "habere" rastlamak mümkün.
Terör örgütüne uluslararası alanda verilen iletişim, medya ve propaganda desteğine rağmen bu iddialardan bir tanesinin bile altını doldurmak mümkün olmadı çünkü iddiaların gerçeklikle en küçük bir ilişkisi bile yok. Aslında bu tarz iddiaların hala ortaya atılıyor olması, terör örgütünün ve destekçilerinin propaganda alanında da ne kadar zavallı hale geldiklerinin ve propaganda yeteneklerinin bitmek üzere olduğunun bir göstergesi.
Buzdağının Görünen Kısmı: LaFarge ve DEAŞ
Kimyasal silaha ilişkin algı yönetimi bir yana biraz da gerçeklere bakmak lazım. Suriye'de faaliyet gösteren LaFarge çimento fabrikası, ABD'de hakkında "terörizme yardım" suçlamasıyla açılan davada geçen hafta suçunu itiraf etti ve mahkemeyle anlaşmaya vardı. Şirket yaptığı anlaşma sonucunda 780 milyon dolara yakın bir tazminat ödeyecek. Ancak durum sadece basit bir çimento şirketinin bir terör örgütünden serbestçe iş yapma garantisi karşılığında terör örgütüne para ödemesinden ibaret değil.
Bunun için hafızalarımızı biraz tazelemek gerekiyor. Suriye krizi ve ortaya çıkardığı insani trajedi 2011'de başlamasına rağmen uluslararası toplumun Suriye krizine yönelik asıl farkındalığı ve harekete geçmesi ne füzelerle ve kimyasal silahlarla katledilen binlerce Suriyeli nedeniyle ne de bölge ülkelerine sığınmak zorunda kalan milyonlarca Suriyeli nedeniyle ortaya çıkmıştı. Farkındalık ve müdahaleler DEAŞ terör örgütünün Suriye'deki katliamları ve kafa kesme görüntüleriyle gündeme gelmesinin ardından başlamıştı. (ABD de bununla mücadele için bir diğer terör örgütü olan PKK/YPG'yi yerel partner olarak tercih etmişti.)
DEAŞ'ın bölgede etkili olduğu dönemde LaFarge çimento fabrikası faaliyetlerini uzun bir süre devam ettirebilmişti. O dönemde bu husus dikkat çekmekle beraber nedeni tam anlaşılamamıştı. Bugün ise ABD mahkemesinin kararıyla LaFarge, DEAŞ'a ödemeler yaptığını, bir diğer ifadeyle terörizmi finanse ettiğini itiraf etti. Aslında bu itiraftan önce de şirketin DEAŞ'la ilişkisi konuşulmuştu. Fransız yargısı da LaFarge üst düzey yöneticilerine terörizmin finansmanı ve insanlığa karşı işlenen suçlara ortak olmak nedeniyle soruşturmalar açtı ancak günümüze kadar bir sonuca ulaşamadı.
Terörizme Destek Buzdağının Görünen Kısmı
Burada meselenin sadece bir Fransız şirketi olmadığı ise Anadolu Ajansı'nın (AA) ortaya çıkardığı başarılı bir habercilikle söz konusu oldu. Nitekim AA 7 Eylül 2021'de LaFarge'ın DEAŞ'ı finansmanının Fransız istihbaratının bilgisi dahilinde gerçekleştiğini belgeleriyle ortaya çıkardı. Şirketin Fransız istihbaratıyla yazışmaları, Fransız istihbaratının bu ilişkiden faydalandığını, bu nedenle ilişkiyi zımni olarak desteklediğini, en azından engel olmadığını gösteriyor. Ancak yalanlanmayan bu belgelere rağmen Fransa'da veya şirkete ceza kesen ABD'de Fransız istihbarat elemanlarına yönelik herhangi bir yargısal adım atılmış değil.
Bu noktada LaFarge'ın Fransız istihbaratının bilgisi dahilinde DEAŞ'la finansal ilişki kurduğu ve hem koruma hem de rekabeti engelleme desteği aldığı döneme özel bir vurgu yapmak gerekiyor. Çünkü bu dönem, aynı zamanda Türkiye'nin Suriye politikasına ket vurmak ve terörle mücadelesini sekteye uğratmak için içeride ve dışarıda büyük bir kara propagandanın yapıldığı bir dönemdi.
Hatırlayalım, Türkiye içeride gerek FETÖ tarafından durdurulan MİT tırları üzerinden gerekse PKK ve destekçileri tarafından Suriye'de DEAŞ'ı desteklemekle suçlanıyordu. Dışarıda ise bilinçli bir şekilde Türkiye'nin DEAŞ'ı finanse ettiği ve DEAŞ'a katılıma göz yumduğu hatta kolaylaştırdığı yalanları (Fransız basınında da) dolaşıma sokulmuştu. Oysa Suriye'de DEAŞ dahil radikal örgütler zuhur etmeye başladığında bu tehlikeye dikkat çeken ve "müttefiklerini" harekete geçmeye çağıran da Türkiye'den başkası değildi. Bunun da ötesinde, diğer mücadele yöntemlerinin yanı sıra sahada DEAŞ'la göğüs göğüse çarpışan tek güç de Türk Silahlı Kuvvetleri olmuştu.
Dolayısıyla Türkiye hakkında organize bir şekilde DEAŞ'la ilişkisine yönelik algı operasyonları yapılırken, asıl iş birliğini ve operasyonu Fransa istihbaratının yaptığı kanıtlarıyla ortada. Başta ABD olmak üzere bazı devletlerin terörizmle (en azından PKK ve türevleriyle) ilişkisini ve iş birliğini ise kısmen biliyoruz. Kuvvetle muhtemel bildiklerimiz, bu ilişkinin oldukça azı, diğer bir ifadeyle, buz dağının suyun üstünde kalan kısmı kadar. Belki ileride başka devletlerin de terör örgütleriyle derin ilişkisi veya PKK/YPG'nin başta Afrin olmak üzere Suriye'de kurduğu beton tünel ağının hikayesi de afişe olur.
[Sabah, 22 Ekim 2022]
https://www.setav.org/podcast-fransiz-lafarge-sirketinin-deas-ile-ortakligi-nasil-gun-yuzune-cikti/
http://www.setav.org/perspektif-lafargein-suriyedeki-teror-orgutleriyle-is-birligi-yapmasi-fransa-icin-bir-devlet-skandali-mi/.