Çalışkan Japonlar “çok çalışmaktan ölme" denen hastalığı keşfedeli 40 yıl civarı olmuş. Karoshi isimli hastalık, aşırı yoğun veya ağır çalışmanın getirdiği felç ve kalp krizi gibi problemlerle ölüme giden yol olarak tanımlanabilir. Gerek Japonya başta olmak üzere yaşanan küresel vakaların, gerekse bunlardan yola çıkan akademik çalışmaların detayları, karoshinin önemsenmesi gereken bir gerçeklik olduğunu gösteriyor.
İş yükü ile sağlık riskleri arasındaki bağ halen kristal bir netliğe kavuşamasa da, aşırı çalışmanın getirdiği stres, sağlıksız yaşam, kötü beslenme gibi faktörlerin karoshi için başrolde olduğu ortada. Geçtiğimiz hafta UNDP tarafından yayımlanan ve bu yıl “çalışma" temasını öne çıkaran 2015 Human Development Report (HDI- İnsani Gelişme Raporu) kapsamında da, iş kalitesi sorgulamasında parmak basılan noktalardan biri bu.
Hacimli rapordan öncelikle bunu gündeme getirmemin nedeni ise, Türkiye'nin çalışma yükü bağlamında dikkat çekmesi. Nitekim OECD'nin açıkladığı verilere göre, grupta haftalık çalışma saati anlamında en yüksek ortalama, 47,7 saatle bize ait.
Bu bağlamda, haftada 40 saat ve üzeri çalışan işgücü oranımız, OECD genelindeki %64 ortalamanın epeyce üzerinde: %81,4. Grup içinde bizi geçenler, bazı D. Avrupa ülkeleri ile G. Afrika…
Türkiye'nin haftada 50 saat ve üzeri çalışan işgücü oranı ise, %41 ile OECD zirvesinde. Öncelikle her 100 kişiden 41'inin bu yükü sırtlamasının, diğer ülkelere kıyasla oldukça üst bir yerde olduğunu belirteyim. Ve tüm bu seviye ve oranlarda giderek bir düşüş yaşadığımızı da not düşerek sadede geleyim: Söz konusu yüksek seviyeler, çalışkanlıktan ziyade verimlilik ve yaşam kalitesi kavramlarını da akla getiriyor.
PARA GARANTİ DEĞİL
HDI raporu kapsamında her yıl açıklanan gelişme endeksi, 3 başlık üzerinden hesaplanıyor: Sağlıklı uzun hayat, bilgiye erişim ve düzgün yaşam standartları. Hayat faktörü yaşam süresi beklentisiyle, bilgi unsuru eğitimle, standartlar ise kişi başı milli gelirle ölçülüyor. Böylece oluşan HDI endekste 1'e ne kadar yakınsanız o kadar insani gelişmiş oluyorsunuz. Sizce zirvede kimler var desem, aşağı yukarı tahmin edebilirsiniz: Şampiyon Norveç'i, Avustralya, İsviçre, Danimarka, Hollanda ve Almanya takip ediyor.
Bu noktada, yüksek gelir önde gelir demeyin. Nitekim yukarıdaki faktörler çerçevesinde; para, insani gelişmede önde olmayı garanti etmiyor. Ve buna dikkat çekmek amacıyla olsa gerek, endeks, her ülke için gelir ve insani gelişme sıralaması arasındaki farkı not düşmüş. Örneğin; gelirde 1 numara gözüken Katar,
insani gelişmişlikte 32. sırada. Keza, para insani gelişim demek olsaydı 2. gelmesi gereken Kuveyt ta 48.
sırada gibi, gibi…
BİZİM SKOR
Gelelim kendi halimize. Açıklanan 2014 verilerine göre, 188 ülke arasında 72. sıradayız ve skorumuz 0,761. Bu ise, yüksek gelişmişlik kategorisindeyiz demek. Puanımız, grup ortalamasının da üzerinde. Endekste 0,7 altının orta gelişmiş, 0,8 üstünün de çok yüksek gelişmiş olduğunu ekleyeyim.
Bu bağlamda, nereden nereye geldiğimizi anlamak da önem taşıyor deyip trende baktığımızda, bundan 10 yıl önce hala “orta gelişmişlikte" olduğumuzu görüyoruz. Ondan öncesine de bakalım: 2005'te 0,687 olan skorumuz, 2000'de 0,653, 1990'da ise 0,576 imiş. Dolayısıyla, dünden bugüne iyi bir mesafe kat ettiğimiz söylenebilir. Özellikle de 0,738 seviyesine ulaştığımız 2010'a kadar.
Zira bu dönemden sonra, yükseliş hızımızdaki yavaşlama belirgin bir hal kazanmış. 1990-2000 ve 2000-2010 arası sırasıyla ortalama %1,26 ve %1,23 olan gelişme hızımızın, 2010-2014 arası %0,79'a düşmesi de bu anlama geliyor. Tabii hızlı bir gelişim sonrası gelen yavaşlama bir yandan normal sayılabilir ki, grubun diğer üyelerine bakınca da bu eğilim gözleniyor: Yüksek gelişmişliğe varmış birçok ülkenin 2010 sonrası gelişimi pek parlak değil. Hatta Türkiye %0,79'luk hızıyla bu dönemde ön sıralara bile çıkıyor.
Bunun yanı sıra, gelişimi anlamak adına dönemleri incelemek de fikir veriyor. Örneğin, 90'lardaki hızlı çıkışımızda daha çok “yaşam" beklentisindeki iyileşmeler göze çarparken, 2000'lerde ise “eğitim" ile “gelir"deki hızlanan tırmanışlar dikkat çekiyor. Son yıllarda gelinen nispeten iyi noktalar itibariyle ise, yaşam süresi ve eğitim ortalaması gibi dinamiklerde yeni iyileşmeler zaman alabilir. Öte yandan gelir seviyesinin son dönemde yavaşlayan katkısı ise, yine ekonomik performansımıza bağlı olarak şekillenecek.
Raporda daha çok detay var ancak kanımca öne çıkan bir mesajla bitireyim. HDI, eşitsizlikleri işin içine katan bir yöntemle de ayrıca hesaplanıyor. Bu durumda ise, tahmin edeceğiniz üzere skorumuz düşüyor: 0,641. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda bir yandan insani gelişmişlik düzeyimizi yükseltmeye çalışırken, diğer yandan da bunu daha eşitlikçi bir zemine oturtmamız gerekiyor.
[Yeni Şafak, 22 Aralık 2015]