İran ile P5+1 ülkeleri arasında gerçekleştirilen nükleer müzakerelerde anlaşma sağlandığının açıklanmasının ardından, SETA Güvenlik Araştırmalarından Hasan Basri Yalçın varılan anlaşmanın ayrıntılarını, kısa ve uzun vadede tarafların kazanımlarını ve anlaşmanın Ortadoğu’ya olası etkilerini değerlendirdi.
1. İran ve P5 +1 ülkeleri arasından varılan anlaşmanın içeriği ve detayları nedir?
Anlaşmanın birçok teknik detayı var. 150 sayfanın üzerinde bir metinden bahsediyoruz. Fakat anlaşmanın ana hatlarını çıkarmak gerekirse, dört temel unsura odaklanabiliriz. Birincisi, İran’ın nükleer silah üretme ihtimaliyle ilgili olan kısmıdır. Anlaşmaya göre İran’ın nükleer enerji düzeyi öyle bir noktaya çekilecek ki, İran herhangi bir aldatmaca ile gizli yöntemler kullanarak nükleer silah üretmeye kalkarsa, bunun en az bir yıl alması sağlanacak. Şu an bu sürenin üç veya beş ay olduğu tahmin ediliyor. İkincisi, İran’ın nükleer enerji üretiminin yavaşlatılması meselesidir. Anlaşmaya göre İran’ın nükleer enerji üretimi on ve on beş yıllık periyotlar için sınırlandırılacak ve çok önemli nükleer enerji merkezleri kapatılarak nükleer enerji üretim merkezi bire indirilecek. Üçüncüsü, İran’ın nükleer enerji üretiminin kontrol altında tutulmasıdır. Anlaşmaya göre İran sürekli uluslararası denetim altında tutulacak. Bu denetim Obama’nın deyimi ile tarihin gördüğü en sıkı denetim mekanizması olacak ve önümüzdeki dönemde en fazla konuşacağımız gündem maddelerinden olacak. Dördüncüsü ise, İran’a uygulanan ekonomik ve diplomatik baskıların kaldırılmasıdır. İran’ın ilk üç maddeye rıza göstermesini sağlayan nokta burasıdır. Bölgede birçok çatışmanın fiili tarafı olan ve bu çatışmalardan doğan ağır maliyetleri; uygulanan ambargoları kaldırması daha fazla mümkün olmayan İran, bahsi geçen talepleri kabule zorlanmıştır.
2. Kazanan-kaybeden dengesinde, anlaşmada kim nerede duruyor? Ülkeler uzun ve kısa vadede anlaşmadan ne gibi kazançlar elde edecekler?
Her müzakerede olduğu gibi bu müzakerenin de tek bir kazananı yok. İki taraf da tavizler vermiştir. Ancak kısa ve orta vadede Amerikan tarafının tüm istediğini aldığı, buna karşılık İran tarafının uzun vadede kârlı çıkabileceği söylenebilir. Fakat uzun vadeli hesapların garanti altında olmadığı düşünülecek olursa (Keynes’in dediği gibi uzun vadede hepimiz ölüyüz), toplamda şimdilik Amerikan tarafı daha kârlı çıktı denilebilir. Obama yönetimi şiddete başvurmadan, uluslararası çok taraflılık ilkesine dayanarak nükleer bir İran sorununu en azından şimdilik erteledi. Bu yeni süre zarfında Amerika’nın ne tür çözümler üretebileceği şüphelidir, ancak böyle bir anlaşmaya sahip olmak olmamaktan iyidir. Daha da önemlisi uluslararası denetim mekanizması sayesinde Amerika, İran üzerinde sürekli bir denetim şansına sahip olacak. Bu mekanizmanın zaman zaman çok acımasızca kullanılacağına ve sürekli İran’ı huzursuz edecek biçimde bir tahrik mekanizmasına dönüşeceğine hiç şüphe yok. Bu anlaşma ile İran artık, kurallarını bu zamana kadar reddettiğini söylediği oyunun açık bir parçası oluyor. Bu nedenle kontrol mekanizmalarına da hazır olmak durumunda.
3. İran ile varılan nükleer anlaşma Ortadoğu'yu nasıl etkileyecek? İsrail’in anlaşma sonrası ilk tepkisini nasıl yorumluyorsunuz? İran, IŞİD’le mücadelede etkin rol oynayabilir mi?
Bu anlaşma hiç şüphesiz bölgede önemli bir etkiye neden olacaktır. Fakat bu etkiyi abartmamak gerek. İran zaten bölgenin konvansiyonel anlamda en belirgin aktörlerinden biriydi ve öyle de kalacak. Her alanda verdiği konvansiyonel mücadeleye devam edecek. Fakat nükleer enerji açısından İran’ın böylesi bir anlaşmaya imza atmış olması, aslında tüm bölge ülkeleri için rahatlatıcı bir sonuç olabilir. Netanyahu hemen ilk günden bu anlaşmanın tarihi bir hata olduğunu dile getirdi. Aslında bu tepkinin abartılı olduğunu söylemek doğru olacaktır. İsrail bu noktaya gelindiğini zaten biliyordu. Anlaşma aslında şaşırtıcı değil, fakat Netanyahu kendine düşen rolü oynamaya ve eleştirilerini seslendirmeye devam edecektir.
Diğer taraftan İran’ın IŞİD’le mücadelede aktif bir rol oynayacağı ve bu bakımdan Amerika için kıymetli bir partner olacağı varsayılıyorsa şayet, bu varsayımın gözden geçirilmesinde fayda var. İran IŞİD’le çatışabilir, Amerika da IŞİD’le çatışabilir, ancak bu ikisinin aynı cephede yer aldıkları ve alacakları anlamına gelmez. Bu anlaşma İran ile Amerika arasında bir dostluk anlaşması değil, bir ertelemedir, ateşkestir. Bir sonraki çekişme için konum ve nefes alma durağıdır. Bu bakımdan Amerika’nın yeni ortağı İran’dır iddialarını oldukça abartılı buluyorum.
4. Ekonomik ambargo ve diplomatik baskı engellerini aşmış bir İran, bölgesel nüfusunu artırma noktasında daha etkin politikalar yürütür mü?
Bu anlaşmanın İran’a birçok anlamda nefes alma imkânı sunduğu söylenebilir. Ambargolardan bunaldığı ve konvansiyonel maliyetlerinin arttığı bir dönemde İran ekonomik sorunlarını aşmak zorundaydı. Bu çerçevede anlaşmaya razı olan İran, bölgesel politikalarında daha atılgan ve özgüvenli olacaktır. Ekonomik sıkıntılarından kurtulmak İran’ı zaten yürütmekte olduğu nüfuz mücadelesinde daha da canlandıracaktır. Yürüttüğü vekâlet savaşlarını sürdürmesi sürpriz olmayacaktır. Bu zamana kadar bir sıkışmışlık mücadelesi verdiğine inanan İranlı liderler, yeni dönemi bir tarihi fırsat olarak görme eğilimine düşebilir. Böyle bir durumda ise bölgede karşıt dinamiklerin de harekete geçeceğini düşünmek gerekir. Öncelikle Suudi Arabistan ve İsrail gibi aktörler karşı mücadelenin dozajını artırabilir. Dolayısıyla nüfuz alanını genişletmek gibi bir eğilime düşen İran, bu durumda büyük zarar görebilir. Nüfuz alanı soyut bir kazanımdır ve somut sonuçları yoktur. Tarih boyunca bu soyut kazanımı önemseyen aktör birçok somut kayba uğramıştır.
5. Anlaşmanın, Türkiye dış politikasına ve sınır güvenliği stratejisine ne gibi etkileri olur?
Hiç şüphesiz bu anlaşma İran’la doğrudan ve uzun bir sınır paylaşan Türkiye için oldukça önemlidir. Öncelikle İran’ın nükleer enerji konusunda sınırlandırılmış olması, komşusu Türkiye için oldukça iyi bir haberdir. Fakat ekonomik baskılardan kurtulan bir İran’ın, bölgede etkinliğini artıracak olmasının Türkiye aleyhine sonuçlar doğurabileceği düşünülebilir. Türkiye ve İran’ın anlaşamadığı birçok mevzu söz konusu ve İran etkinliğini artırdıkça bu Türkiye için bir sorun olabilir. Ancak bu durum sadece Türkiye için değil, tüm diğer bölge aktörleri ve hatta küresel aktörler için de geçerlidir. Bu anlaşmadan sonra İran’a sihirli bir değnek değmiş gibi olmayacak. İran’a yönelik yatırımlar artabilir, İran ekonomik olarak daha istikrarlı bir hal alabilir, fakat tüm bunlar bir sınıra kadardır. Özellikle denetim mekanizmasını kurmuş olan Amerika, İran’ı sürekli kontrol etme eğiliminde olacağından, İran’ın sınırlandırılabileceğini düşünebiliriz. Aslında bu kontrol mekanizması Soğuk Savaş’ta Sovyetler Birliği’ne; Kuveyt Savaşı’ndan sonra Saddam’a uygulanan ve mücadeleyi zamana yayan klasik sınırlandırma politikalarının bir benzeridir. Bu bakımdan Amerika’nın, İran ile bir partnerliğe değil uzun soluklu bir mücadeleye hazırlandığını söylemek daha doğru olur. Bu noktada Türkiye için endişelendirici bir durumdan bahsetmek gereksizdir. Bölgesel olarak da İran’ın karşısında tutum alması beklenebilecek İsrail ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin varlığı düşünüldüğünde, Türkiye’nin İran’ı birincil bir güvenlik sorunu haline getirmeden iyi ve istikrarlı ilişkiler kurabileceği gözden kaçırılmamalıdır. Yeni dönemde İran ile hem nükleer hem de konvansiyonel anlamda mücadele edilmesi gerektiğine dayanan birçok iddia duyulacaktır. Aslında böylesi bir tercih Türkiye’nin gereksiz bir tehdit algısı yaratması anlamına gelecektir. Dolayısıyla soğukkanlı bir dış politika ve güvenlik anlayışı, İran’ı şeytanlaştırmaktan kaçınmalı ve yapılacak bir mücadele varsa, bunu Amerika, İsrail ve Suudi Arabistan gibi aktörlerin yapmasına müsaade etmelidir.
[Söyleşi: Zeynep Berre Özçelik]