Türkiye’nin hükûmet sisteminin dönüşümünü içeren anayasa değişikliği paketi, Meclis’teki “şiddetli” tartışmaların ardından, referanduma gidecek şekilde kabul edildi. Değişiklik Cumhurbaşkanının onayının ardından Resmî Gazete'de yayınlanacak. Resmî Gazete'de yayınlanmasından sonra, 60 günün ardından gelen ilk pazar günü referandum yapılacak. Tabii ki cumhurbaşkanının onaylamak için 15 günlük süresi var. Dolayısıyla referandumun tam tarihi onaylama sürecine bağlı olarak netleşecek...
Bundan sonraki süreç artık milletin kararına bağlı. Kesin olan konu şu ki, millet, bu meseleyi kavga etmeden suhuletle çözecek. Bu anlamda endişeye mahal yok. Yeni “ısırma” görüntüleri yaşanmayacak. Millet kendisini oy sandığına kilitlemeyecek. Oy kabinlerinde düşünme seansları düzenlemeyecek. En son 2007 ve 2010 referandumunda olduğu gibi bir bayram havasında oyunu kullanacak. Sandık önüne gelmeden önce, oyunun rengini bu 60 günlük süre içerisinde, tarafların ikna kabiliyetine bakarak şekillendirecek.
Millet, “Halk bu meselenin ayrıntısını bilmiyor”, “Halk uzun vadeli düşünemez. Bunu düşünecek olanlar aydınlar ve bürokrasidir” gibi söylemleri hatırlayıp “hadi o zaman bize anlatın” diyecek. Meselenin özünü anlatmayan, “kutuplaşma”, “otoriterlik” ve “tek adam yönetimi” gibi, bildik ezberleri tekrar edenlere karşı, “sizin ağzınızı büzüşünüzden Ömer diyeceğiniz belliydi” diyerek kararını verecek. Dolayısıyla bir mesele millete gittiyse endişeye gerek yok. Halkın feraseti ve basireti bizi doğru yola ulaştırır.
Daha referanduma epeyce bir süre var. Bu konuları zaten tekrar tekrar konuşacağız. Ancak bu yazıda, benim esas üzerinde durmak istediğim mesele başka.
Anayasa değişikliği ve referandum süreçlerinin, alışılagelmiş gelenekselleşmiş bir formu var: Milletten önce Anayasa Mahkemesi’ne gitmek.
CHP, teklif Meclis’ten geçer geçmez, anayasa değişiklik paketini Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğini açıkladı. Bunun için elinde yeterince delilin bulunduğunu belirtti. Onlarca saat kamera kaydıyla, Meclis Genel Kurulu’nda hangi millet vekilinin nasıl oy kullandığını tespit ettiklerini, yani işi şansa bırakmadıklarını söylediler.
CHP’li yetkililer, bazı milletvekillerinin oy verme kabinine girmeden oy kullanmalarını, şekil yönünden bir eksiklik olarak Anayasa Mahkemesi’nin ret kararı için yeterli olduğunu düşünüyor.
Aslında, Anayasa Mahkemesi’ne delil oluşturacak bu anlamda başka şekil eksiklikleri ve fazlalıkları da var. Meclis konuşma kürsüsüne kendini kelepçelemek, oy verme kabinlerinde düşünme seansları düzenlemek gibi daha birçok örnek var. Başvuru dosyasına bunları da eklemek gerekiyor. Bunlar somut deliller sonuçta.
Öncelikle meselenin ciddi olan yönünü belirtelim. Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından denetler ve inceler.
Peki Anayasa Mahkemesi’nin bir anayasa değişikliğini şekil bakımından denetlemesi ve incelemesi ne demek?
Mahkeme bu konu ile ilgili geçmişte verdiği kararlarda meselenin çerçevesini hiç soru işaretine mahal vermeyecek şekilde çizmiştir. Bu bağlamda, mahkeme, şekil denetimini kanunlar için son oylamanın öngörülen çoğunlukta yapılıp yapılmadığı; anayasa değişiklikleri için ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülüp görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlı tutmuştur.
Bu anlamda milletvekillerinin oy kullanırken, gösterdikleri davranış biçimleri mahkemenin denetim konusu dışındadır.
Bir an için düşünelim, anayasa değişikliğini savunan parti değil de; bir muhalefet partisi, bir anayasa değişikliğinin Meclis’te görüşmeleri sırasında, daha sonradan mahkemeye delil oluşturmak için, açık oy kullansa ve oyunun rengini de sözlü olarak söylese, bunları da kaydedip mahkemeye sunsa, mahkemenin nasıl bir karar vermesi gerekir?
Mahkemenin geçmiş kararlarının gerekçesine bakıldığında Anayasa Mahkemesi’nin bu tip başvurulara ret kararı verdiğini biliyoruz. En son 2007 ve 2010 anayasa değişikliği referandumundan önce, mahkemenin kendisine yapılan benzer başvurulara verdiği ret kararları sarih bir şekilde mahkemenin sayfasında duruyor.
CHP’nin bu başvurusu, anayasa değişikliğinin bir süre daha mecrasının dışında tartışılmasına katkı yapar. Başka da bir sonucu olmaz.
[Türkiye, 24 Ocak 2017].