25. Dönem milletvekilleri Meclis'te yemin ederek görevlerine başlarken siyaset gündemi olası koalisyon senaryolarını tartışmaya devam ediyor. Koalisyona hazır olmayan partiler, teşkilatlarının ve tabanlarının nabzını tutarak yeni Meclis'ten bir hükümet formülü çıkarmanın peşinde.
AK Parti olmadan bir hükümet çıkmayacağı anlaşıldıkça MHP ve CHP cenahı seçim öncesinde hayal etmedikleri bir olguyla daha derinden yüzleşiyorlar. Bu da AK Parti'nin çalışabilecek koalisyon seçeneklerinin büyük partisi olduğudur. Daha önemlisi, AK Parti'nin Türkiye'yi dönüştürme misyonunu üstlenmiş kurucu lideri Erdoğan'ın siyasi belirleyiciliğinin devam edecek olmasıdır.
Meselenin kritik noktası, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın anayasal yetkilerini "fiili başkanlık" tarzını terk ederek "parlamenter sisteme" uygun olarak kullanıp kullanmayacağı değil. Ya da güncel siyasete müdahil olan söyleminin "sert" bulunan içeriği de değil.
Bugünkü tartışmaların Beştepe Külliyesi ve orada yapıldığı iddia edilen masraflar üzerine odaklanması da bizi yanıltmasın. Erdoğan ve AK Parti etrafında yürütülen tartışma sadece cumhurbaşkanı- başbakan arasındaki yetki paylaşımı sorunu olmaktan da uzaktır. Meselenin özü Erdoğan'ın, Davutoğlu'nun yani, AK Parti'nin dönüşümcü siyasi aktörlüğünün sınırlandırılmasıdır.
Biraz daha açayım: Erdoğan-Davutoğlu ikilisi Arap Baharı sonrasında iddialı ve otonom bir dış politika yürüttüler. Türkiye'ye yeni bir perspektif çizen bu dış politikanın nirengi noktası da Çözüm sürecidir.
İç siyasette yaşanan sıkışma ve keskinleşen muhalefetin Suriye ve Kürt sorununda yapılan tercihlerle yakın bir ilgisi var. Siyasetimizin geleceği de AK Parti'nin nereye gideceği de bu tercihlerde gösterilecek ısrara ve değişime bağlıdır.
Bu yüzden Erdoğan'a yönelen muhalefetin şahsi olmadığı görülmelidir. Erdoğan'ın destekçilerine ve muhaliflerine verdiği çok kullanışlı bir sermaye var. Türkiye'nin yaşadığı dönüşümü ve sıkıntılarını kendi aktörlüğünün aynasında toparladı. Bu sebeple de AK Parti'nin aktörlüğünün ürettiği bütün maliyetler de Erdoğan'ın şahsı etrafında konuşuluyor.
Muhtemel koalisyonların yaşayabilmesi de Erdoğan'dan daha düşük profilli cumhurbaşkanlığı yapma mecburiyeti ile irtibatlandırılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın koalisyon döneminde tek başına AK Parti iktidarından daha farklı bir yol izlemesi beklenecektir. Nitekim 7 Haziran sonrasında yaptığı konuşmalarda Türkiye'nin 90'lara dönmemesi için bütün siyasetçilere düşen sorumluluğa işaret etti.
Kanaatimce bütün parti liderleri gibi Erdoğan da yeni bir siyaset tarzına yürüyor. Ancak bu yeni tarzın AK Parti'ye önerilen "Erdoğan'dan kurtul" formülü olamayacağı açıktır. Türkiye'nin bölgesinde yüzleştiği tehditler ve artık bitirilmesi gereken iç kutuplaşma sebebiyle yeni bir başlangıca ihtiyacı var.
Suriye ve Irak'ta büyüyen Pankürdizm olgusu ile yüzleşme için de, Çözüm sürecini devam ettirebilmek için de, Erdoğan- Davutoğlu ikilisinin siyaset perspektifinin yenilenerek devamı gerekiyor.
Türkiye'nin dış politikasındaki bazı alanlarda değişimler beklenebilir elbette. Ancak son on üç yılda getirilen yeni vizyonun ve kapasite gelişiminin pekiştirilmesi gerekiyor. Terk edilmesi değil.
Koalisyon görüşmelerinin gelip dayanacağı kritik eşik dış politika olacaktır. Bu konu ertelenirse de er geç koalisyonların sonunu getirebilecek belirleyiciliğe sahip olacaktır.
[Sabah, 26 Haziran 2015]