SETA > Yorum |
Kimlik Siyasetinden Ä°nÅŸa Siyasetine

Kimlik Siyasetinden Ä°nÅŸa Siyasetine

AK Parti’nin sorumluluğu muhalefetin makul kısmını da ikna ederek Türkiye için yeni bir anayasa yapıp toplumsal mutabakatı sağlamaktır.

Siyaset geriye dönük geniÅŸ dönemler ve süreçler olarak okunduÄŸunda önemli gibi görülen bazı tarih ve aktörler silikleÅŸirken bazıları da daha fazla ön plana çıkmaktadır. Türkiye’nin iç siyaseti açısından bakıldığında 1 Kasım 2015 millet vekilliÄŸi genel seçimleri, sonuçları itibari ile tarihi bir dönüm noktası olarak kayda geçmeye adaydır, tıpkı 3 Kasım 2002 ve 12 Eylül 2010 anayasa referandumu gibi. 1 Kasım Türkiye siyaseti açısından sivil vesayet odakları ve onlarla baÄŸlantılı aktörlerle hesaplaÅŸmanın önemli bir aÅŸamasıdır ve gerilimli bir dönemin sona erdiÄŸinin habercisi olacaktır. Türk siyaseti açısından bundan sonrası için daha yapıcı ve inÅŸa edici bir dönemin önü açıldığı söylenebilir. Bu dönem sivil, demokratik ve deÄŸerleri ile barışık “Yeni Türkiye’nin” kurumsallaÅŸması açısından önemli bir fırsattır. Ancak Türkiye’nin 1 Kasım’a yaklaşık beÅŸ yıl süren bir korku tünelinden geçerek ve birçok badireler atlatarak geldiÄŸini vurgulamak gerek. 1 Kasım seçimleri Türkiye’de sivil siyasetin inÅŸa edici alanının ilk kez bu kadar geniÅŸlediÄŸine iÅŸaret etmektedir. Bu durum AK Parti elitine de yeni sorumluluklar yüklemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti tarihi göz önünde bulundurulduÄŸunda Türkiye’deki siyasi krizler daha çok rejim krizi veya irtica tartışmaları üzerinden yapılageldiÄŸi görülmektedir. Bu tartışmalarda Türk Silahlı Kuvvetleri ve devlet bürokrasisi içerisindeki derin yapılar hep belirleyici aktörler olmuÅŸlar ve müdahaleleri ile Türk siyasetinin ana hatlarını belirlemiÅŸlerdir. Siyasetin doÄŸrudan aktörü olmaktan çekildiklerinde ise etkilerini kalıcı kılacak vesayet yapılarını ve odakları bir ÅŸekilde siyasete eklemlemiÅŸlerdir. Sivil aktörlerin kendi aralarında uzlaşıp anayasa yapamamaları da bu etkiyi kalıcı kılmıştır. Türkiye’de rejim krizi söz konusu olduÄŸunda ve Türkiye yönetilemez hale geldiÄŸinde, Türk toplumu bu yapıların müdahalesini ve düzen kurma faaliyetlerini çoÄŸu zaman meÅŸru olarak görmüÅŸtür. Ancak bu düzen kurma faaliyetleri her seferinde Türk toplumunun çıkarlarının ve özgürlüÄŸünün hilafına ÅŸekillenmiÅŸti.

KORKU TÜNELÄ°NDEKÄ° TÜRKÄ°YE

12 Eylül 2010 anayasa referandumu sonrası girilen türbülanslı dönem Türkiye açısından son derece sancılı geçti. Bu süreçte Türk toplumunun bütün fay hatları harekete geçti ve Türkiye adeta iç savaşın eÅŸiÄŸine geldi. Siyasi ve ekonomik istikrarsızlık Türkiye’yi sarsmasına, cari siyasi kurumlar ve yargı önemli ölçüde yara almasına ve itibarsızlaÅŸmasına karşın bu kriz Türkiye’yi yönetilemez bir noktaya götürmemiÅŸtir. Türk toplumu böylesi derin bir krizde ilk kez uluslararası aktörler ve sivil ve askeri bürokrasinin önüne geçerek düzen kurma sorumluluÄŸunda hakemlik rolünü oynamıştır. Türk halkı mevcut yönetim krizini çözme yetkisini ve sorumluluÄŸu sivil bir siyasi aktör olan AK Parti’ye teslim etmiÅŸtir. Bu aynı zamanda Türk demokrasisinin olgunluk düzeyinde sınıf atladığının da önemli bir göstergesidir.

TÜRBÜLANSIN SONUNDAKÄ° IÅžIK

AK Parti’nin ilk dönemi devlet içerisindeki bürokratik vesayet odakları ile hesaplaÅŸma ile geçti. Türk ekonomisinin bu dönemdeki performansı ve demokratikleÅŸme konusunda atılan adımlar, AK Parti’nin bu odaklarla hesaplaÅŸmada iÅŸini kolaylaÅŸtırdı. Türkiye zaman zaman Batı ile çeliÅŸse bile bu dönemde uyguladığı yapıcı dış politika ile de belirli bir uluslararası meÅŸruiyet kazandı. AK Parti bu dönemde ciddi bir toplumsal koalisyonun da desteÄŸi ile Türk siyasetine damgasını vurdu. 367 kararı ile cumhurbaÅŸkanının meclis tarafından seçilmesi imkansızlaşınca, bu sorun halkın hakemliÄŸi ile çözüldü. Ancak 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu sonrası bu koalisyonda çatlaklar hatta kırılmalar baÅŸladı.

12 Eylül sonrası girilen türbülans Türkiye açısından çok yıpratıcı oldu. Siyasi ve bürokratik krizleri, toplumsal desteÄŸi hareketlendirerek çözen AK Parti bu sefer kimlik merkezli bir toplumsal kutuplaÅŸma ile muhatap oldu. Toplumun derin fay hatları harekete geçerek etnik, mezhepsel ve yaÅŸam tarzı ile ilgili olan bütün toplumsal ayrımlar keskinleÅŸti. Toplumsal gerilim siyaseti Türkiye’yi yönetilebilir olma noktasından uzaklaÅŸtırdı. Bu korku tünelinin belki de en karanlık dönemi 7 Haziran seçimleri ile 1 Kasım seçimleri arasındaki dönemdi. Aynı anda üç terör örgütü -PKK, DAEÅž ve DHKPC- Türkiye’ye savaÅŸ açtı. Türkiye’nin dost ve müttefik olarak bildiÄŸi devletler Türkiye’nin güvenliÄŸinin hilafına hamleler yaparak Türkiye’nin istikrarsızlaÅŸmasına katkı saÄŸladılar. Suriye iç savaşı da Türkiye’nin uluslararası aktörlerce istikrarsızlaÅŸtırılmasını kolaylaÅŸtıran önemli bir etken oldu. Uluslararası medya da çok açık ve doÄŸrudan taraf olarak AK Parti ve ErdoÄŸan’ın, Türkiye’nin geleceÄŸini belirlemesinin önüne geçmeye çalıştılar.

Türkiye bu iniÅŸ çıkışlı dönemde bir yandan kendi içindeki kimlik merkezli sorunlarla boÄŸuÅŸurken diÄŸer yandan bölgesel sorunların etkileri ile muhatap oldu. Gezi olayları, 17-25 Aralık soruÅŸturmaları, Paralel Yapı ile mücadele, Arap Baharı’nın bastırılması, Suriye iç savaşının ortaya çıkışı, mülteciler ve IŞİD tehdidi üzerinden Türkiye’nin iç siyasetinin etki altına alınmaya çalışıldığı bir dönem yaÅŸadık. Türkiye bu zorlu süreçte Cumhuriyet tarihinin en önemli sorunlarından biri olan Kürt sorununun çözümüne yönelik önemli adımlar attı. Bütün bu siyasi gerilimler yaÅŸanırken, Türkiye aynı zamanda 2008 Avrupa Borç krizi ve küresel ekonomik dalgalanmanın etkilerine muhatap oldu.

Åžüphesiz 1 Kasım, bütün bu sorunların aniden nihayete erdiÄŸi bir tarih deÄŸil ama en azından sorunların meÅŸru muhatapları ve bu muhatapların arkasındaki destek teyit olmuÅŸ oldu.

YETKÄ° MÄ°LLETÄ°NDÄ°R

1 Kasım 2015 seçimleri Türkiye tarihi açısından bir dönemin sonuna iÅŸaret etmektedir. Toplum yine Türkiye’nin yönetilemez hale geldiÄŸini fark etmiÅŸtir ancak bu sefer düzen kurma ve toplumsal gerilimi yönetme görevini sivil aktörlere ve siyasete vermiÅŸtir. Türk toplumu sivil vesayet odaklarının da siyasetten temizlenmesi ve Türk demokrasisinin normalleÅŸmesi için önemli bir kredi vermiÅŸtir. AK Parti de bu baÄŸlamda tarihi bir misyonu omuzlamıştır. AK Parti bu meÅŸruiyeti son 13 yıldır Türk siyasetinde oynadığı yapıcı roller ve Türk ekonomisini küresel sarsıntılara karşın güçlü tutabilmesi ile kazanmıştır. Üstelik bunu toplumun deÄŸerleri ile uyumlu ve topluma tepeden bakmayan bir siyaset dilini benimseyerek yapmıştır. AK Parti açısından 1 Kasım zaferini mümkün kılan ÅŸey bu çok yönlü yaklaşımı olmuÅŸtur. Bu görevin toplum tarafından AK Parti’ye tevdi edilmesinde sivil siyasette AK Parti’ye alternatif bir oluÅŸum olmamasının da rolü vardır. 7 Haziran seçimleri sonunda ortaya atılan yüzde 60’lık blok balonunun kısa sürede anlamsızlaÅŸması da 1 Kasım’da Ak Parti’nin önünü açan faktörlerden biri olmuÅŸtur.

Sonuç olarak Türk siyasetinde ilk kez bu kadar geniÅŸ bir toplumsal tabana dayanan bir siyasi hareket Türk siyasetinin yapısal problemleri ve krizlerini çözme noktasında adres gösterilmiÅŸtir. Bu AK Parti siyaseti açısından yeni bir döneme “inÅŸa siyaseti” dönemine iÅŸaret etmektedir ve AK Parti elitine de yeni sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumlulukların başında da muhalefetin makul kısmını da ikna ederek Türkiye için yeni bir anayasa yapıp toplumsal mutabakatı saÄŸlamaktır. Åžüphesiz AK Parti’ye verilen destek sınırsız deÄŸildir ve bu destek 2019 yılında yeniden sınanacaktır. Bundan sonrası dönem için AK Parti’nin kaderi, Türkiye’nin kaderi ile örtüÅŸecektir.

[Star Açık GörüÅŸ, 15 Kasım 2015]