AK Parti, dün 1. Olağanüstü Kongresini yaptı ve Ahmet Davutoğlu’nu bütün delegelerin oylarıyla genel başkan olarak seçti. “Ahmet Hoca”, artık AK Parti Genel Başkanı. Bugün de Çankaya’da bir devir teslim töreni gerçekleşecek ve Türkiye’nin yeni bir Cumhurbaşkanı olacak. Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı, AK Parti’nin yeni genel başkanını yeni hükümeti kurmak için görevlendirecek. Türkiye yeni döneme yeni bir Cumhurbaşkanı, yeni bir Başbakan ve yeni bir hükümetle girecek.
Türkiye siyasetinde yeni bir dönem başlıyor. 2000 sonrasında bir dönüşüm hareketi olarak siyaset sahnesine giren AK Parti, toplumun önüne modernleşme ve özgürleşme vaadiyle çıktı. Toplum, gerçekleştirilebilir proje ve hedeflerle siyaset sahnesine çıkan aktörleri güvenilir ve misyon sahibi aktörler olarak gördü ve teveccüh gösterdi. Ne var ki, AK Parti’nin topluma vaat ettiği modernleşme ve özgürleşme programları sürekli kesintiye uğratıldı. AK Parti farklı formlarda gündeme gelen vesayet girişimleriyle, müdahale ve manipülasyonlarla mücadele etmek durumunda kaldı. Davutoğlu’nun ifade ettiği üzere, AK Parti yıllarca “alan temizliği” yaptı, vesayetçi sistem ve aktörlerin tasfiyesi ile uğraştı.
Bu süreçte AK Parti’nin modernleşme programı büyük bir kesintiye maruz kalmadan, ciddi yapısal dönüşümleri sağlayacak şekilde hayata geçti. Bununla birlikte partinin özgürleşme programı ciddi engellerle karşılaştı. Buna rağmen, Erdoğan siyasetinin kararlılığı sayesinde bu engellere kaynaklık eden vesayet odakları süreç içinde kuşatıldı ve siyasal meşruiyetleri ortadan kalktı. Ne var ki AK Parti, geçen yıldan itibaren de önce Gezi kalkışması, ardından 17 ve 25 Aralık operasyonları etrafında kümelenen illegal siyaset mühendisliklerini savuşturmak zorunda kaldı. 30 Mart yerel seçimleri de 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimleri de Erdoğan’ın temsil ettiği mücadele ve tasfiye stratejisinin zaferini de onaylamış oldu.
Dünkü kongrenin “Yeni Türkiye’nin Doğum Günü” olarak yansıtılmasının bu anlamda sembolik bir yönü var. Yeni Türkiye, AK Parti’nin modernleşme ve özgürleşme vaatlerini birlikte hayata geçireceğine inandığı sosyo-kültürel tahayyülün adı esasında. Bunun hayata geçirilebilmesi anlamında, tasfiye sürecinin tamamlanması kadar, partinin bir yenilenme imkanı bulması ve Cumhurbaşkanı, Başbakan, Hükümet ve Parti arasında kurulması kuvvetle muhtemel uyumlu çalışma ortamı da önem arz ediyor. Bu yönüyle AK Parti, gerçekten de bir restorasyon, inşa ve ihya imkanıyla karşı karşıya.
* * *
Gerek Erdoğan’ın gerek Davutoğlu’nun kongrede yaptıkları konuşmalar, her ikisinin de yeni bir siyaset dili kurma çabası içerisinde olduklarının açık birer göstergesi. Ben, Erdoğan’ın da, Davutoğlu’nun da adına “helalleşme ve güven siyaseti” dediğim yaklaşım etrafında söylemlerini şekillendirdiklerini düşünüyorum.
Kongrede Erdoğan her tür gerilim, kamplaşma ve kutuplaşmanın Türkiye’ye zarar verdiğini, eski küskünlükleri bir kenara bırakıp yeni bir sayfa açmak gerektiğini vurgularken, Davutoğlu da, “düşünce, inanç, ifade ve girişim özgürlüğü”ne dikkat çekti, “bu toprakların asli unsurları” arasında “hiçkimsenin ötekileştirilmeyeceği”ni, “eşit vatandaşlık hukuku”nun önde olacağını ifade etti. Bu anlamda her iki siyasetçi de toplumun bütününe yönelik kuşatıcı bir barış diliyle konuştu.
Bu dili, “uzlaşma siyaseti”nin dili olarak görmek yerine, ben “güven ve helalleşme siyaseti”nin ipuçları olarak görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Güven ve helalleşme siyasetini uzlaşma siyasetinden ayıransa, “geri adım atmak”, “pazarlık yapmak”, “siyasi taviz vermek” değil, toplumun selameti adına entegrasyon siyaseti yürütmektir. Yine bu çerçevede toplumun bütün kesimleri nezdinde güven yaratmak, muhalif toplum kesimlerinin tarihselliklerini göz önünde bulundurarak dönüşme kanallarını açık tutmaya çalışmaktır. Uzlaşma siyaseti, mücadeleden geri durmayı, örneğin paralel yapı unsurları söz konusu olduğunda yumuşamayı gerektirirken, helalleşme siyaseti en net şekilde mücadeleyi sürdürmeyi ancak o yapının toplumsal tabanına dönüştürülen Cemaati şeffaflaştırma, sivil bir harekete dönüştürme, rehabilite etme noktasında bir gündeme sahip olmayı gerektirmektedir.
İfade ettiğim gibi Erdoğan ve Davutoğlu ikilisi yeni bir dil kuruyor. Bunu önümüzdeki günlerde daha net bir biçimde göreceğiz. Bu, AK Parti’nin dönüştürücü ve öncü bir rol oynamaya devam ettiğinin de işareti esasında.
[Akşam, 28 Ağustos 2014]