Filistin halkı Ocak 2006 seçimlerinde sandığa giderken, Batının ısrarlı “demokratik seçimler” vurgusunun yaratığı yanılgı ile kendisine gerçekten tercihinin ne olduğunun sorulduğunu sanmıştı. Hamas iktidara geldiğinden bu yana da sorulan soruya doğru cevabı verememiş olmanın bedelini ödüyor. En son, Hamas ve El-Fetih arasında yaklaşık bir sene süren pazarlıkların sonucunda kurulan ve 17 Mart’ta güvenoyu alan “ulusal birlik” hükümeti de Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın hükümeti feshetmesi ile ömrünü tamamladı. Şimdi Abbas Batı Şeria’da El-Fetihlilerden kurduğu yeni hükümetini Batı’dan gelen destekle güçlendirme çabalarını sürdürürken, Gazze’nin kontrolünü tamamen ele geçiren ve Batı Şeria’da kısmen etkin olan Hamas seçilmiş iktidarın kendisi olduğunu ve mücadelesini sürdüreceğini söylüyor. Sokaklarda ise aslında zaten hiç durulmamış çatışmalar halkı daha büyük bir kutuplaşmanın içinde eritiyor
Tüm bu yaşananların en önemli sonuçlarından biri de bu. “Filistinli” olma duygusunun kaybolması. Bugün Irak’ta yaşanan sürecin sonucunda etnik/sekteryen kimliklerin Iraklı ortak kimliğini yok etmesi gibi, Filistinliler için “Hamaslı” veya “El-Fetihli” olmak belirleyici kimlik haline geliyor. Oysa ulus olma sürecini tamamlamış bu halk için, toprakları işgal altındayken, işleyen bir devlet mekanizmaları, bağımsızlıkları yokken, mücadele için tutunabilecekleri tek ortak payda “Filistinli” olmak. İki hükümetten, iki silahlı güçten, Gazze ve Batı Şeria’da kimin hâkim olduğundan bahsediyoruz. Aslında Filistin’de hani o çok konuşulan “iki devletli çözüm”e gittikçe yaklaşılıyor. Bir yanda Hamas, bir yanda El-Fetih… Yoksa kastedilen bu değil miydi?
Bugün Filistin’deki bu karmaşa ve bölünmüşlük ABD’nin, Avrupalı Devletlerin ve tabi ki İsrail’in özenle izledikleri politikalarının sonucu. El-Fetih’e karşı Hamas’ı destekleyerek güçlenmesine ön ayak olan bu devletler, kendi başlarına bela olan bu gücü bir öngörüsüzlüğün ve hatanın sonunca yaratmadılar. Hamas aslında bugün tam da istenilen noktada. El-Fetih halk içinde destek ve prestij kaybederken yükselen Hamas, o dönemde gelen mali ve askeri yardımlarla iktidar için her anlamda mücadele edebilecek seviyeye geldi. İki taraftan birinin güçlü olması halinde, zayıf olanı ezerek yakalayabileceği göreceli istikrar imkânı, iki silahlı rakip ve eşit güç söz konusu olunca ortadan kalktı. Şimdi birbirinden parça kopara kopara ilerleyen, her iki tarafa da, en önemlisi Filistin’e kan kaybettiren bir mücadele izliyoruz.
Bu kurgu içinde Hamas’ın iktidara gelerek “haddini aşması” bir an için planları bozar gibi oldu. Seçim sonuçları açıklandıktan sonra, iktidarda olmanın Hamas’ı radikallikten uzaklaştıracağı gerekçesiyle sonucu olumlu yorumlayanlara karşılık; böyle bir örgütün iktidarda olmasının şiddeti yaygınlaştıracağı şeklinde karamsar görüşler de ortaya atıldı. Seçimlerin ardından gelen ağır ambargo, Filistin’de işsizliği, açlığı, sağlık hizmetlerini ve günlük yaşam koşullarını daha da ağırlaştırırken, Hamas’ın gerçek bir iktidar sınavı vermesini engelledi. Bu ortamda Hamas, radikal örgüt konumundan uzaklaşmasına ve terörden vazgeçerek siyasi parti kimliğinde varolmasına imkân tanıyac