Enis Berberoğlu'nun MİT tırlarına dair haberleri Can Dündar'a sızdırmaktan suçlu bulunması CHP'nin hareketlenmesine neden oldu. Genel Başkan Kılıçdaroğlu son derece sert açıklamalar yaptı. "Bıçak kemiğe dayandı" diyerek sokak siyasetini başlatabileceğinin sinyalini verdi.
Kılıçdaroğlu sadece adalet kavramını kullanarak yürüyeceğini söylediğinde muğlak bir ifadeyi bilerek tercih etmiş oluyor. Adalet kimsenin reddedemeyeceği kadar meşru bir kavramdır. Kim karşı çıkabilir ki adalet için yapılan bir yürüyüşe. Eğer yürüyen kimse adalet talep ediyorsa hepimize susmak düşerdi. Maalesef siyasetçiler genelde böylesi kavramların arkasından siyaset yapma eğilimindedir. Açıkça söylemek gerekirse Kılıçdaroğlu da öyle yapıyor. Adalet derken aslındı bir hak-hukuk arayışının değil bir siyaset arayışının peşinde. Adalet kimin için adalet.
Sorsanız böyle bir soruyu muhtemelen herkes için adalet diyeceklerdir. Fakat bu da bilerek içi boş bırakılan bir söylemdir.
Kılıçdaroğlu bu "adalet yürüyüşünü" özellikle kendi partisinin bir milletvekili mahkûmiyet kararı aldıktan sonra yaptı.
Dolayısıyla meseleyi bir adalet kavramı çerçevesinde düşünmekte en azından ben zorlanıyorum.
Daha ilginç tarafı bu yürüyüş sanki son birkaç ayın genel bir eğilimini yansıtıyor. 16 Nisan referandumu sonrasında CHP yeni bir siyaset biçimine geçiyor.
Bu siyaset biçimi de CHP'nin gerilimi artırmasına neden oldu. Referandumda yüzde 48 buçukluk "hayır" çıkması CHP'de hem iç rekabeti hem de dış gerilimleri artırıcı bir sonuç doğurdu.
CHP liderleri referandumu kaybetmiş olduklarının farkında.
Fakat aynı zamanda bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimi için ümit olduğu inancını geliştirdi. Yani hem bir hayal kırıklığı hem de yeni döneme dair yeni ümitler var. Kaybetmiş olma hissi iç karmaşayı tetikliyor. Geleceğe dair ümit sertleşmeyi destekliyor.
Böyle olunca CHP kendi siyasi cephesini tahkim etmeye yönelik bir eğilim geliştiriyor. Hem kendi hatlarını tahkim edecek hem de yüzde kırk sekiz buçuğa liderlik edecek hem de bunu yüzde elli artı bire çıkartacak.
Bütün bu baskıları aynı anda hisseden CHP aslında reaktif değil proaktif bir şekilde kutuplaşma siyasetine yöneliyor.
Kutuplaşmayı kendisi bilerek kurgulamak istiyor.
Kutuplaşma siyaseti genelde iki tarafın karşılıklı körüklediği bir sonuçtur.
Fakat CHP'nin bugün üretmeye çalıştığı kutuplaşma tek taraflı bir gerilim siyaseti.
Böyle olunca AK Parti tarafını tetikleyebileceği ciddi şüpheli. Dikkat edilecek olursa şimdilik Ak Parti toplumda genelde yumuşamayı ve sükûneti destekliyor. Anayasa referandumunun geçmesinin ardından partinin başına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan tansiyonu düşürmeye yönelik adımlar atıyor.
Hâlbuki CHP de referandum sonrasında sokak siyaseti yerine hukuki ve siyasi zeminde kalacağı izlenimi yaratmıştı. Her ne kadar referandum sonuçlarını gayrı meşru ilan etme çabası olduysa da bunu sokak eylemleriyle değil siyasal söylem ve hukuki başvurular şeklinde ifade ediyordu.
Zaten uzun süredir normalleşme özlemine sahip ülkemizde bu tür bir siyaset rahatlatıcıydı.
Fakat görünen o ki, CHP böylesi soğukkanlı bir tavırla 2019'a hazırlanabileceğini düşünmüyor.
Hem parti içi tahkimat hem de 48 buçuğa sahip çıkmak için gerilimi artırmak istiyor.
Bu da aklımıza gezi olaylarını ve Cumhuriyet mitinglerini getiriyor.
Aslında CHP denenmemiş bir şeyi denemiyor. Yine aynı sonucu alırsa kimse şaşırmasın.
[Takvim, 20 Haziran 2017].