Türkiye'nin İdlib'te Rusya ile anlaşarak olası bir operasyonu dolayısıyla insani bir dramı engellemesi tam manasıyla diplomatik bir zaferdir.
Üstelik bu anlaşmanın İran ve Esed rejiminin muhalefetine rağmen yapılmış olması bu diplomatik başarıyı daha da anlamlı kılıyor.
Diğer taraftan anlaşmanın ABD, Fransa, İngiltere gibi aktörlerin dışarıda bırakılarak yapılmış olması Türkiye'nin Suriye'de son üç yılda elinin ne kadar güçlendiğini açıkça gösteriyor.
Türkiye 15 Temmuz darbe girişiminin hemen akabinde başlattığı Fırat Kalkanı harekatıyla birlikte Suriye'de doğrudan sahaya indi.
15 Temmuz sonrasında devletin ve özellikle de güvenlik kurumlarının FETÖ ihanet çetesinden temizlenmesi ile birlikte hem kurumlar arası işbirliği arttı hem de Türkiye'nin terörle mücadelesi ivme kazandı.
Türkiye bu tarihten itibaren terör örgütleri ile mücadelesini sınır ötesine taşıyarak sorunu kaynağında kurutma politikasını benimsedi.
Aynı politika, terörden arındırılan bölgelerin istikrara kavuşturularak mülteciler için güvenli liman haline dönüştürülmesinde de uygulandı.
Böylece Suriye İç Savaşının başından itibaren uygulamak istediğimiz ama iç ihanetler ve dış engellemeler yüzünden bir türlü hayat geçiremediğimiz mültecileri sınırlarımız dışında karşılama politikasını hayata geçirmiş olduk.
Neticede Türkiye terörden arındırılan bölgeleri mültecilerin sığındığı bir tampon bölgeye dönüştürerek bir taşla iki kuş vurmuş oldu.
Astana sürecinde Türkiye'nin İdlib'te gözlem noktaları kurması ile devam eden bu politika Zeytin Dalı Harekatının başarı ile sonuçlanmasıyla ivme kazandı.
Türkiye yaptığı iki askeri harekat ile Suriye'de aktif olan DEAŞ ve PKK örgütlerine ağır darbe vurduktan sonra şimdi de İdlib'te hem diplomatik hem de askeri ayağı olan hibrid bir çözümü hedefliyor.
Bu anlaşma ile bir taraftan bölgedeki ılımlı muhalifler ve sivilleri büyük bir katliamdan kurtarırken diğer taraftan sahada bulunmasının avantajını kullanarak HTŞ gibi terör örgütlerini çözmeyi hedefliyoruz.
Bu politika başarılı olursa Cerablus'tan Afrin üzerinden Türkmen dağına kadar Türkiye sınırı boyunca büyük bir alan Türkiye'nin kontrolünde bir tampon bölgeye dönüşecek.
Bu durum milyonlarca mülteciyi Suriye'de tutmayı başardığı için Türkiye'nin değerini Avrupalı müttefiklerimiz nezdinde artırırken, Suriye'deki nihai bir çözümde Türkiye'yi doğrudan söz sahibi yapacak.
Zira Suriye'de nasıl bir çözüme ulaşılırsa ulaşılsın yahut kim hakim olursa olsun Türkiye somut güvenlik garantileri almadan bölgeden çıkmayacaktır.
[Fikriyat, 21 Eylül 2018].