Bu kapsamlı metinler ve parti liderlerinin siyasi söylemleri incelendiğinde siyaset dilinin ideolojik açıdan daha orta bir noktaya doğru kaydığı ve ekonomik vaat ve icraatların daha fazla ön plana çıktığı görülmekte. Tartışma gündemini ise büyük ölçüde iktidar Partisi AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önceki icraat ve söylemlerinin belirlediğini söylemek mümkün.
AK Parti 16 yıl iktidarda bulunmanın verdiği özgüven ve tecrübe ile ayakları yere basan, somut ve uzun soluklu gelecek vizyonu olan bir metin ortaya koymuş. 2023 vizyonu, 2053 ve 2071 hedefleri AK Parti’nin ortaya koyduğu beyannamede geleceğe yön gösteren köşe taşları olarak ön plana çıkmakta. Bu yol haritası Türkiye’yi dünyanın siyasi ve ekonomik istikrara sahip önde gelen aktörlerinden biri haline getirmeyi hedeflemekte. 6 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kamuoyu ile paylaşılan yeni manifesto ile birlikte okunduğunda bugün yaşanan siyasi, toplumsal ve ekonomik sorunlara çözüm önermenin ötesinde geleceğe yönelik uzun erimli bir vizyon ortaya koymakta. Bu vizyon ortaya konurken Türkiye’nin son dönemde yaşamış olduğu olumsuz tecrübelerden de ders alındığı gösterilmeye çalışılmaktadır. 15 Temmuz darbe girişimi, ekonomik krizler ve terörle mücadele konusunda yaşanan zorluklar ve bunları aşmaya yönelik adımlar ile temenniler metnin bütününe nüfuz etmektedir. Güçlü demokrasi için güçlü meclis ve güçlü hükümet (cumhurbaşkanlığı modeli) AK Parti’nin beyannamesinin özellikle altı çizilen unsurlarıdır.
24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine giderken muhalefet partilerinin siyasi söylem ve beyannamelerde yer alan mesajlarının oldukça sönük kaldığı gözlemlenmekte. Muhalefet partilerinin beyannamelerinin siyasi gündemlerinin ise daha çok AK Parti’nin 16 yıllık iktidar döneminde ortaya koymuş olduğu icraatları ve kazanımları geri döndürmeye odaklandığı görülmekte. Partilerin hiçbirinin büyük siyasi vaatlerinin ve uzun soluklu vizyon çizen çalışmalarının olmadığı ortaya çıkmakta. Özellikle CHP, HDP ve İP (İYİ Parti), AK Parti karşıtlığı üzerinden bir seçim programı oluşturmuş. Parlamenter sisteme geri dönüş, cumhurbaşkanlığı yerleşkesinin kapatılması, eğitim sisteminde eskiye dönüş, terörle mücadele konusunda eskiye dönüş ve kamu yatırımlarını durdurmayı ön gören vaatler listesi muhalefet partilerinin birçoğunun beyannamelerinde somut olarak yer almaktadır. Bu metinler önemli ölçüde geçmiş olduğumuz dönemi eleştirerek bu dönemde yapılanları geriye döndürmeye odaklanmaktadır.
CHP, HDP ve İP’in özgün projeler ortaya koyma noktasındaki kısıtları seçime hazırlıksız yakalanmaları ile de doğrudan ilintilidir. Muhalefet partilerinin seçim vaatleri arasında zaman zaman AK Parti iktidarı döneminde hayata geçirilmiş veya geçirilmesi planlanmış projelerin yer alması, bu beyannamelerin hazırlanmasının ya aceleye geldiğini ya da iktidar partisinin icraatlarının bilinçli olarak göz ardı edilmesinin bir sonucudur. CHP’nin beyannamesinin ekonomi kısmında birkaç özgün proje bulunmaktadır, onun dışındaki vaatler ise mazot fiyatlarının düşürülmesi, çiftçilere gübre desteği/ kredi yardımı, esnaf ve KOBİ’lerin kredi borçlarının faizlerinin silinmesi, asgari ücretin yükseltilmesi gibi jenerik başlıklardan oluşmaktadır.
Muhalefet partilerinin hemen tümünün beyannamelerinde yer alan bu popülist vaatler Türkiye ekonomisine yeni bir vizyon verememenin ötesinde dünyadaki trendlerin de çok dışındadır. AK Parti kendi beyannamesinde geleceğe dönük yeni bir vizyon ortaya koymasının yanı sıra, muhalefet partilerinin beyannamelerindeki gündemlerini de tersinden belirlemektedir.
Kimlikten icraat siyasetine
24 Haziran seçimlerinde ön plana çıkan siyasi mesajlar ve partilerin seçim beyannameleri incelendiğinde daha önceki seçim dinamiklerinden farklı olarak kimlik siyasetinin ve rejim tartışmalarının neredeyse tartışma dışına taşınmış olması Türkiye açısından oldukça ilginç bir gelişmedir. Kürt meselesinin çözümü tartışması bütün partilerin beyannamelerinde yer almaktadır ancak bu husus beyannamelerde öncelikli konu olmadığı gibi seçim sürecindeki tartışmalarda da ön plana çıkan bir konu olmaktan uzaktır. Kürt meselesinin gündemdeki önceliğini kaybetmiş olması aslında konu ile ilgili normalleşme sürecine girildiğinin bir göstergesidir. Özellikle son iki yılda PKK ve teröre karşı etkin mücadele terör ve Kürt meselesini kamuoyu nezdinde ayrıştırmıştır.
Kürt meselesinin evrensel değerlere bağlı kapsayıcı bir vatandaşlık anlayışının hâkim olması ile çözülebileceğini vurgulayan AK Parti, PKK ve terör örgütlerini böylesi bir dönüşümün hayata geçmesinin önündeki en temel engel olarak görmektedir. CHP ve HDP’nin Kürt meselesinin çözümüne dair görüşlerinde belirli paralellikler bulunmaktadır. CHP beyannamesinde laiklikle ilgili çok sayıda atıf bulunmaktadır ancak daha öncekilerden farklı olarak “rejim elden gidiyor” propagandası fazla ön plana çıkmamıştır. HDP’nin beyannamesinde “yerel demokratik yönetimler”, güçlendirilmiş parlamenter sistem ve güçlendirilmiş yerel yönetimler vurgusu öne çıkmaktadır. HDP bildirgesinde terör kelimesi sadece bir kere geçmekte o da terörle mücadele yasasının kaldırılması ile ilgili vaatler kısmında yer almaktadır.
HDP’nin yerel yönetimlerin güçlendirmesi konusundaki ısrarı, HDP’ye etki etmek isteyen Kandil’in hendek siyaseti ve Suriye’de başarısız olan kanton yapısı ile elde edilmeye çalışılan neticenin siyasi yöntemlerle elde edilebileceğine dair umudunu yitirmediğini göstermektedir. AK Parti terör meselesini Türkiye gündeminden çıkarmanın Kürt meselesine demokratik ve kalıcı çözüm bulabilmek için en etkili yöntem olduğunun altını çizmektedir. Daha önceki dönemlerde kimlik siyaseti konusunda HDP ile yarışmak AK Parti’ye siyaseten çok şey kaybettirmiştir. AK Parti bu süreçte kendini destekleyen Kürt seçmeni, kimlik siyasetini temel parametre olarak belirleyen HDP’ye kaptırmıştır. AK Parti Kürt meselesi konusunda kimlik siyasetinin ayrıştırıcı dilini bir kenara bırakarak ortak değerler üzerinden yeni bir dil oluşturmaya çalışmaktadır. AK Parti’nin bu stratejisinde MHP ve BBP ile oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın da rolü bulunmaktadır. Böylesi bir stratejinin sonuçları seçim sonuçlarının ortaya çıkmasının ardından daha net görülecektir. Siyasete ümit vaat eden yeni aktör olarak giren ancak şu zamana kadar kendini CHP ve MHP’nin kesişiminden ayrıştıramayan İP’in 138 sayfalık seçim beyannamesinde ise Kürt ibaresi hiç geçmemektedir. Bu yok sayma tercihi İP’nin konuya yaklaşımını özetler niteliktedir.
Göçmen kaşıtlığı
Ayrıştırıcı kimlik siyaseti söyleminin büyük ölçüde Türkiye gündeminden düşmesi ve partilerin etnik, dini ve mezhepsel ayrımlar üzerinden oluşan farklılıkları gidermeye yönelik benzer projeleri Türkiye’nin normalleşmesi açısından ümit vericidir. HDP haricindeki partiler evrensel vatandaşlık ve demokrasi standartlarına ulaşılmasının Kürt meselesinin çözümü konusunda en etkili yol olduğu konusunda mutabık konumundadır. Ancak CHP bildirgesi ve Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin söylemlerinde gündeme gelen ve inşa edilen yeni “öteki” Suriyeli göçmenler üzerinde yapılan tartışmalar kaygı vericidir. Göçmen karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı söylemlerinin Avrupa demokrasilerini ne şekilde esir aldığı dikkatle izlenmelidir. Türkiye’de yeni popülist söylem üzerinden “ötekiler” ve düşmanlar oluşturulması nefret tohumlarını Türk toplumuna zerk edecektir. Bu yaklaşım henüz Türk toplumunun genelinde bir karşılık bulmamaktadır ancak seçim başarısı uğruna böylesi ayrıştırıcı dilin kullanılması belirli siyasi ve toplumsal riskleri içermektedir.
Cumhur İttifakını oluşturan AK Parti ve MHP’ye göre 24 Haziran 2018 seçimleri Türk demokrasi tarihinin en önemli seçimlerinin başında gelmektedir. Bu önem yeni dönemde cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin yanı sıra yeni uygulanan parti ittifakları sistemi açısından da bir test olacaktır. Partilerin seçim beyannameleri incelendiğinde şimdiden ikili bir mücadele yapısına doğru gidiş tespit edilebilir. Bu ikili yapının önümüzdeki dönemde daha belirgin bir şekilde ortaya çıkması pek muhtemeldir.
[Star Açık Görüş, 2 Haziran 2018].