CHP, 37. Olağan Kurultayı geçtiğimiz hafta sonu tamamlandı. Kemal Kılıçdaroğlu, 31 Mart'ın etkisiyle siyasi hayatının belki de en rahat seçimine girdi ve beklendiği gibi 6. kez CHP'nin genel başkanı seçildi. Ancak kurultayda esas dikkat çeken gelişme, genel başkan ve delege seçimlerinden ziyade Kılıçdaroğlu'nun yaptığı konuşmadaki "dostlar" ve "Kürt sorunu" vurgusu oldu.
Söz konusu vurguların birbirine paralel ve hatta bağlantılı olduğu gayet açık. Hatta söz konusu vurgular, hem İYİ Parti hem de HDP'ye yönelik mesajlar içermekteydi. Bu noktada Kılıçdaroğlu'nun gerek bir ittifak dizaynı, gerekse HDP seçmenine ulaşma arayışı içerisinde olduğu söylenebilir.
CHP'nin çaresizliği
CHP'nin sol-sosyalist isimler tarafından çok uzun yıllardır eleştirilen "Kürt Sorunu" hususundaki pasifliği ve Kürt seçmene ulaşmadaki başarısızlığı artık alışıldık bir durum olarak göze çarpmaktadır. Üstelik Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP de 10 yıldır bu sorunu çözmek için sürekli tekrarlanan toplantılar, buluşmalar, raporlar ve sunumlar dışında pratik bir siyasi çözüm ortaya koyamadı. Buna ek olarak Kılıçdaroğlu, soruna atfen yıllar içerisinde istikrarlı bir kavram dahi kullanmadı. 2018 seçim bildirgesinde "Toplumsal Barış Sorunu" kavramını kullanan Kılıçdaroğlu, 2018'deki tüzük kurultayında ise "Kürt Sorunu" kavramını kullanmıştı.
Yine geçmişe yönelik bir tarama yapıldığında Kılıçdaroğlu'nun meseleyle ilgili aynı iddiaları tekrarlamak dışında herhangi bir çözüm önerisi getirmediği görülmektedir. 2010 yılında Van'da gerçekleştirdiği mitingde "Size söz veriyorum şiddeti engelleyeceğiz, akan kanı durduracağız. Askeri önlemlerle, silahla bu olay durmaz, bu olayı çözecek olan siyaset kurumudur" ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, 2014'te ise seçim barajının indiği takdirde TBMM'nin bu sorunu çözeceğini söylemişti. 2016'ya gelindiğinde ise "Adam öldürmekle bir sorun çözülmez. Siyasi sorundur, siyasetle çözülmesi gerekir ... Bu sorunu CHP dışında kimse çözemez. Bizim genlerimizde Kuvayi Milliye ruhu vardır" açıklamalarını yapıyordu. Kılıçdaroğlu, 2018'de de "İsterseniz buna Kürt sorunu, isterseniz toplumsal barış sorunu deyin, bu sorunun çözüm yeri TBMM'dir … Bu sorunu 4 yılda çözeceğiz" ve "Kürt sorununu çözecek olan parti, CHP'dir. CHP dışında hiç kimse bu sorunu çözemez. CHP, demokrasi ve özgürlük bağlamında bu sorunu çözecek" gibi iddialarda bulunuyordu.
Kılıçdaroğlu, son kurultayda da yine benzer şekilde Kürt sorununu toplumsal barış başlığı altında değerlendirdi ve meseleyi demokratik standartlar içerisinde ve TBMM öncülüğünde çözeceğini tekrarladı. Dolayısıyla 10 yıldır aynı sözleri ve iddiaları tekrarlayan Kılıçdaroğlu ve CHP'nin bu mesele hakkında artık inandırıcılığını yitirdiği ortadadır. Ancak bu hususta asıl dikkat edilmesi gereken, Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından ziyade uzun zamandır işaretleri verilen "Kürt seçmenlere HDP üzerinden ulaşma" stratejisinin hayata geçirilmeye başlamasıdır.
Kürt seçmenlere HDP üzerinden ulaşmak
Kılıçdaroğlu'nun uzun yıllardır büyükşehirlerdeki muhafazakâr seçmenlere ulaşmayı hedeflediği bilinmekte. Bunun temel sebebi ise CHP yönetiminin AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı CHP'nin kendi dar tabanı ve siyaseti ile yenemeyeceğini ve yeni seçmen kitlelerine farklı yollardan ulaşma ihtiyacını zor da olsa kabullenmesidir. Bu noktada Kılıçdaroğlu, CHP ismi altında bunu başarmanın pek mümkün olmadığını gördü ve stratejisini değiştirdi. CHP yerine ittifaklar üzerinden ve taşradan vazgeçerek büyükşehirlerdeki muhafazakârlara ulaşmaya çalıştı. Bunu da Erdoğan karşıtı aktörlerle ittifaklar kurarak denedi. Özellikle sağ siyasetten gelen aktörleri partiye eklemleyerek ve 2018'de İYİ Parti, şimdi ise Babacan ve Davutoğlu'nun partilerini hedefleyerek büyükşehirde yaşayan muhafazakar seçmenlere ulaşmaya çalışan Kılıçdaroğlu, bu stratejinin 31 Mart'ta büyükşehir seçimlerinde çalıştığını düşünerek benzer bir stratejiyi HDP üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyor.
31 Mart'ta İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bazı büyükşehir belediyelerinin İYİ Parti ve HDP ile ittifak yapılarak kazanılması, Kılıçdaroğlu'nun başarıya ulaşmak için yalnızca büyükşehirlerdeki muhafazakar seçmenlere değil, aynı zamanda Kürt seçmenlere de ulaşması gerektiğini fark etmesini sağladı. Dolayısıyla yine CHP adıyla bunun başarılamayacağını bilen Kılıçdaroğlu, HDP'yi ittifaka eklemleyerek büyükşehirlerdeki Kürt seçmenlere ulaşmayı hedeflemektedir. Ancak bu noktada Kılıçdaroğlu'nun stratejisinin bazı açıkları bulunmakta.
Bunlardan ilki, özellikle büyükşehirlerde CHP ile HDP tabanları arasında hal-i hazırdaki geçişkenliğin 24 Haziran'da zirve noktasına yaklaşmış olmasıdır. Bunun en büyük göstergesi, CHP'li seçmenlerin Erdoğan karşıtlığı motivasyonuyla HDP'nin barajı geçmesi için bu partiye, bunun karşılığında ise HDP'li seçmenlerin bir kısmının Cumhurbaşkanlığı seçiminde Muharrem İnce'ye oy vermesidir. Örneğin İstanbul üzerinden incelendiğinde 24 Haziran'da CHP ile adayı arasındaki 10,5, HDP ile adayı arasındaki 5,5 puanlık fark bunun açık göstergesidir. Dolayısıyla CHP'nin HDP ile ulaşabileceği kitle, hal-i hazırda CHP'ye oy verebilecek seçmenlerdir. Ancak ulaşılması gereken esas seçmen kitlesinin Kürt kökenli muhafazakârlar olduğu ve bu kitlenin büyük oranda HDP'ye mesafeli olduğu gerçeği ıskalanmaktadır.
Bir diğer problem ise 31 Mart'ın etkisi altında kalan muhalefetin Cumhur İttifakı'nın taban ve tavandaki konsolidasyonunu küçümsemesi ve CHP'nin kendi ittifakını olduğundan daha güçlü görmesidir. 31 Mart'ı "büyük başarı" olarak nitelendiren CHP'nin Cumhur İttifakı'nın Türkiye genelinde yüzde 50'yi aştığını görmezden gelmesi, 31 Mart'ın geçtiğimiz sene içerisinde bir illüzyona dönüştüğünü göstermektedir. Yine 31 Mart'ta CHP-İYİ Parti-HDP arasındaki işbirliğinin "göz görmeyince gönül katlanır" yaklaşımıyla sonuca ulaştığı unutulmaktadır. İYİ Parti'nin ve hatta yeni partilerin HDP ile resmi bir ittifak çerçevesi içerisinde, diğer bir ifadeyle oy pusulasında aynı çerçeve içinde ve yan yana durmasının kendileri açısından siyasi intihar anlamına geldiği keza CHP tarafından atlanmaktadır. HDP'nin de artık "açık ittifak" yapmak istediği düşünüldüğünde Kılıçdaroğlu'nun bu stratejisinin ne kadar sonuca ulaşacağı şüphelidir.
Sonuç olarak Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP, 2023 için kendi partilerini değil, Erdoğan karşıtı ittifakı büyüterek ve güçlendirerek sonuca ulaşmayı daha makul ve gerçekçi bir yol olarak benimsemiş görünüyor. Ancak Kılıçdaroğlu'nun bu yolda Erdoğan karşıtlığının sebep olduğu siyasi nefretin dahi açık ve resmi şekilde bir araya getirmeye yetmediği aktörleri tek çatı altında toplamak ve HDP üzerinden muhafazakâr Kürt seçmenlere ulaşmak gibi gerçeklikten uzak bir stratejiyi benimsemesi, muhalefet adına 2023'te yeni bir hayal kırıklığı yaşanma ihtimalini güçlendirmektedir.
[Sabah, 1 Ağustos 2020].