PKK, yeni silahının adını "özyönetim" koydu.
Hatırlayın, önce siyasi bir söylem olarak kullanıldı özyönetim. Ardından stratejik bir savunma aracı halini aldı.
Şimdilerde ise bir saldırı unsuruna dönüştürüldü. Ve bütün bu süreçte özyönetim, PKK açısından bir dogmaya dönüştü.
PKK, bir süredir bölge halkını "özyönetim tesis edildi, edilecek, bir yere ayrılmayın!" diye tehdit ediyor.
Özyönetim tesis edilsin diye halkı isyana çağırıyor.
Başarılı olamıyor. Bu süreçte acımasız eylemlere girişiyor. Doğrudan sivilleri hedef alıyor.
PKK'nın bu cürümlerini görünmez kılma işini ise HDP üstleniyor.
HDP, "özyönetimi Kürtlerin demokratik tercihi" olarak sunuyor.
Ona göre "özyönetim" "diktatörlüğe" karşı tek meşru alternatif.
Ya tahammül, ya sefer!
HDP'li vekiller, her gördükleri kameraya "özyönetim çok demokratik, gelsene!" diye sloganlar atıyorlar.
İşin garip tarafı, HDP'nin bu tutumu teorik alanda "özyönetim" tartışmalarını tetiklemeye başlamış durumda.
"Her şeyi tartışabilmeliyiz" saflığında konuya yaklaşanların buradaki dahli azımsanmayacak düzeyde.
Tamam her şeyi tartışalım da, tartışmanın yapıldığı düzlemi doğru saptayabilelim. Kriminal bir düzlemde sosyo-politik bir tartışma yürütülmez.
Bugün PKK, "özyönetim" söylemiyle bir bölünme talebinde bulunuyor. Özyönetim bu haliyle bir bölünme ideolojisidir.
Bugün HDP'liler Türkiye kamuoyuna dönük olarak "biz ayrı bir Kürt devleti istemiyoruz ki" diye propaganda yapıyorlar. Dışarıya ise "bizim ayrı bir devlet istemeye hakkımız yok mu" diye ağlaşıyorlar.
Bu ikiyüzlü tavrı hadi şimdilik bir yana bırakalım. Fakat HDP'lilerin Türkiye'deki entelektüel kesimlere dönüp de "biz ulus- devletin krizinden bahsederken, nasıl yeni bir ulus- devlet isteriz" demesini ne yapacağız?
Bu, hedef saptırmadan başka bir şey değil. HDP'li siyasetçi ve entelektüeller Öcalan'ın ulus- devlet eleştirilerini sürekli hatırlatarak, kendilerine karşı oluşacak tedirginliği giderebileceklerini düşünüyorlar. Oysa PKK, Öcalan'ın bu eleştirilerini Türkiye Cumhuriyeti devletini Kürtler nazarında itibarsızlaştırmak için devreye soktu.
PKK'lıların, HDP'lilerin "biz yeni bir devlet kurmak istemiyoruz ki" demesinin bir hükmü yok. Zira PKK'nın ideolojik çekirdeği içinde "ulusun kaderini tayin hakkı" efsanesi merkezi bir öneme sahip.
Öte yandan PKK, hatırı sayılır bir süredir "ulusun kaderini tayin hakkı"nı, "ulus- devlet fikrinden özgürleştirmek"ten bahsedip duruyor.
Tam da bu noktada önemli olan, PKK'nın kendisini "Kürt ulusu"nun tek temsilcisi olarak görüyor olması. PKK'nın siyasal teolojisinde yer alan keskin partihalk özdeşliği de cabası.
PKK özyönetim söylemi üzerinden ayrılıkçı gündemini sürdürüyor ve HDP de buna alet oluyor. Bölünmeyi mümkün kılacak tarzda hareket ediyor.
Bu süreçte de kamuoyunu oyalamaya ve dikkatini başka yöne yöneltmeye çabalıyor.
PKK ve HDP yine el ele vermiş ilerlemeye çalışıyor. Cici cici özyönetim masalları anlatarak, bölünme ideolojisini derinleştirmeye çalışıyor.
Aman dikkat, aman dikkat!
[Sabah, 7 Ocak 2016]