AK Parti, geçtiğimiz hafta sonu Kızılcahamam’da 28. istişare toplantısını gerçekleştirdi. Toplantının ana gündemini, “seçim sonuçlarından çıkan mesaj” ve “kesintisiz beş yıllık icraat dönemi” oluştursa da; Erdoğan’ın açılış ve kapanış konuşmasında, “Türkiye İttifakı” konusunda söyleyecekleri merak konusuydu.
Erdoğan bir önceki hafta Memur-Sen’deki konuşmasında ve sosyal medya paylaşımında “kızgın demiri soğutmak”tan bahsetmiş, “Türkiye İttifakı”nın gerekliliğine vurgu yapmıştı.
Bu açıklamaların hemen ardından, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Türkiye İttifakı'yla neyin kastedildiğini bilmediklerini” söylemesi üzerine, bu konudaki tartışmalar farklı bir yöne çekildi.
Cumhur İttifakı karşıtı blok hep bir ağızdan, “Cumhur İttifakı'nın geleceğini” tartışmaya başladı. İttifakta “çatlak” olduğunu söyleyenler oldu. Hatta Cumhur İttifakı'na ömür biçenler vardı.
Birçoğu, “Türkiye İttifakı” söylemini bağlamından kopararak, sanki AK Parti’nin yeni bir “parti ittifakı” arayışında olduğu şeklinde yorumlamayı tercih etti.
Seçimler öncesinde, siyasal kutuplaşma ve gerilimlerin azaltılması için, seçimlerin ardından Erdoğan’ın adım atması gerektiğini söyleyenler, Türkiye İttifakı açıklamasından yeni bir “siyasi kriz” ve “gerilim” üretmeyi denediler.
Eskiden, AK Parti karşıtı çevreler, daha çok partinin içinde çatlaklar oluşturmak için mevzilenirlerdi. AK Parti içinde bir çatlak olursa, kendi destekledikleri partinin başarılı olabileceğine inanırlardı.
Şimdi bu tip bir düşünceye ve çabaya, Cumhur İttifakı'nda bir çatlak oluşması umudunu da eklediler.
MHP’li yetkililer bir açıklama yaptığında AK Parti’nin, AK Partililer bir konuda görüş ortaya koyduğunda MHP’nin, farklı bir bakış açısına sahip olmasını köpürtüyorlar.
Farklı bir perspektif ortaya çıktığında ittifakın sonunun geldiğini kendilerince ilan ediveriyorlar.
Erdoğan, Kızılcahamam Kampının hem açılış hem kapanış konuşmasında “kızgın demiri soğutmak” ve “Türkiye İttifakı” ile neyi kastettiğini tartışmaya mahal vermeyecek bir açıklıkla izah etti:
- Zihnini ve gönlünü terör örgütlerinin, dış güçlerin emrine vermemiş herkesi Türkiye ortak paydasında buluşmaya davet etti.
- Terör, güvenlik ve ekonomi başta olmak üzere Türkiye’nin bekasına yönelik tehditleri 82 milyon olarak göğüslemenin gerekliliğinden bahsetti.
- “Ne zaman birliğimizi muhafaza edip kardeşliğimizi büyütmüşsek, o zaman büyük devlet olduk. Ne zaman içimize kapanmış, birbirimizle kavga etmişsek de, işte o zaman kaybettik. Gün, hep birlikte Türkiye olma günüdür” dedi.
- “Bizim nazarımızda 'Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet' ilkesine inanan herkes Türkiye ortak paydasında zaten buluşmuştur” açıklamasını yaptı...
Herhangi bir siyasal alanda, aşırı siyasallaşma, kutuplaşma ve seçim gerilimi gibi durumlar tek taraflı olarak oluşmaz.
Örneğin, seçim döneminde HDP’li yetkililerin PKK’yı meşru gören ya da “Kürdistan”dan bahseden açıklamalarına tepki göstermek sadece Cumhur İttifakı partilerinin görevi değildi. Aynı zamanda diğer partilerin de tepki göstermesi gerekirdi.
Diğer partiler tepki göstermediğinde, iktidar partisinin sadece HDP’ye yönelecek tepkisi, onunla sınırlı kalmayıp diğer partileri de kapsıyor. Böyle olunca da siyasetin gerilimi derinleşerek ve kapsamı genişleyerek yükseliyor.
Gerçi, “Kürdistan” açıklamaları üzerinden AK Parti’yi bu tartışmanın içine çekmek, Millet İttifakı partilerinin çalışılmış bir senaryosuydu. Batıdaki Kürt seçmeni bu tartışmalarla Millet İttifakı'na yaklaştırmak amaçlanmıştı. Ama bu, farklı bir yazının konusu...
Türkiye İttifakı ile ne kastedildiği artık netleştirilmiş oldu.
Bakalım, CHP başta olmak üzere muhalefet partileri, dış politika, güvenlik, ekonomiye dış müdahaleler ve terörle mücadele konusunda hâlâ seçim öncesi tutumunu devam ettirecek mi?
[Türkiye, 30 Nisan 2019].