Kılıçdaroğlu, CHP'nin düzenlediği ve 679 konuşmacının katıldığı "Adalet Kurultayı"nın sonuç bildirgesini açıkladı. Ankara'dan İstanbul'a yürüyüşünden itibaren biliyoruz ki Kılıçdaroğlu'nun ana muhalefet sloganı "adalet" olacak. Kadim bir kavramın büyüsünden istifade etmeyi temel bir strateji haline getirmeye karar vermiş.
İktidara yönelttiği "faşizm, tek adam rejimi, sivil dikta ve diktatörlük" gibi suçlamaları daha kıymetli gösterecek bir kavram olarak "adalet," oldukça esnek ve kullanışlı görülmüş. Kaldı ki, AK Parti'yi kendi parti adı, kendi iddiasıyla vurmak da akıllıca bulunmuş. Hatta bazı yorumculara göre "adalet" eleştirisi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi için "Aşil'in topuğu" mesabesinde. Yani nihayet AK Parti'nin on beş yıldır devam eden iktidarına "son verecek en zayıf yeri" buldu Kılıçdaroğlu.
Kurultayın sonuç bildirgesi dikkatlice yazılmış olmakla birlikte çok sert içeriğe ve imalara sahip. Sadece yargı kurumundaki aksaklıklar eleştirilerek "adalet hakkından" bahsedilmiyor. "Adalet" adeta, tüm sisteme isyan manifestosuna çevrilmek istenmiş. Çünkü iddia, "mahkemede, devlette, seçimde, geçimde, inançta, eğitimde, medyada ve hatta yaşamda adalet olmadığı" yönünde.
Metne bakarsanız, Kemalist vesayetin yılmaz bekçisi CHP mevcut sistemde "devrim" isteyen bir edaya bürünmüş. Anlaşılan niyet, "adalet isteriz" mottosunu farklı toplumsal kesimlerdeki rahatsızlıkları derleyip toplayacak bir muhalif harekete ("adalet mücadelesi") çevirmek. Almanya öncülüğündeki Türkiye ve Erdoğan karşıtı kampanyayı da bu hareketin uluslararası desteği, partneri haline getirmek... Ve "16 Nisan referandumu meşru değil" diye diye 2019 seçimlerine gitmek.
Kılıçdaroğlu'nun "adalet" kavramını bu ölçüde merkeze almasına ilişkin üç tespitimi paylaşmak isterim.
1- Öncelikle Kılıçdaroğlu'nun "adalet" söylemi milletvekili Berberoğlu'nun tutuklanması yani FETÖ ve darbe davalarında gördüğü "haksızlıklar" üzerinden başladı. Dolayısıyla "FETÖcüleri ve darbecileri savunma" ve "toplumun gerçekleşmesini beklediği adaleti engelleme" şeklinde geri püskürtülebilir. Nitekim AK Parti sözcüsü Mahir Ünal bildirgeyi "FETÖcülerin yargılanmasını uluslararası alanda hükümsüz kılacak bir girişim" olarak niteledi bile.
2- Bildirgedeki geniş haliyle "adalet" farklı kesimlere ulaşmak adına etkili bir kavram olabilir. Ancak bu denli muhalif bir "adalet" söylemini CHP'nin siyaseten taşıması çok zor. "AK Parti iktidarı" diyerek eleştirdiği "devlet", bazı solcuların gözünde "Erdoğan'ın restore ettiği Kemalist devlettir."
Terörle mücadele, güvenlik ve beka kaygıları ile özellikle 15 Temmuz sonrasında oluşan "milli mutabakatın" karşısına sol-liberal bir dille çıkmak CHP'yi kendi tarihinden ve tabanından uzaklaştırma riski taşıyor. "Erdoğan'ın tek adam rejimine muhalefet" adına anayasal rejimi tanımayan bir üsluba gitmek CHP'nin iddialı adalet hareketi için yeterli değil.
"Sokağa çağırma" tehlikesi bir yana içi dolu değil. Hadi geliri düşük kesimler için popülizm yapıldı. Kürt milliyetçileri, liberaller ve Aleviler için "adalet" manifestosunun içi nasıl doldurulacak. Sadece "Erdoğan düşmanlığı" yetmez.
3- Kılıçdaroğlu'nun "adalet" söyleminin Avrupa başkentlerinde Türkiye'ye saldırıda bulunan çevrelerle aynı dalga boyunda olmak gibi bir zaafı bulunuyor. İçeride muhalif, dışarıda ise egemenlerle işbirliği havası doğuyor. Kaldı ki adalet, AK Parti'nin başından beri yığınak yaptığı bir kavram. Uluslararası sistemin ve terör gruplarının saldırılarına karşı koyan bir aktör olarak adalet kavramını daha kolaylıkla seferber edebilir. AK Parti'nin içeride iktidar, dışarıda ise muhalif bir duruş sergilemesi CHP'nin adalet söyleminin etkisini sınırlandırmakta.
Not: İslam âleminin Kurban Bayramı'nı tebrik ederim. Bayram günlerinin Arakan'da zulüm gören Müslüman kardeşlerimizin kurtulması için seferberliğe dönüşmesi ümidiyle...
[Sabah, 1 Eylül 2017].