Cumhurbaşkanı'nın mart ayında, "iyi şeyler olacak" sözleriyle çözüm yönünde başlattığı inisiyatifin üzerinden 5 ay geçti.
Bu açıklamalarla başlayan sürecin 1993, 1999 ve 2005'teki çözüm teşebbüslerinin uğradığı akıbete uğramaması iki unsura bağlıydı. Öncelikle, çözümün içinde barındırdığı risk ve rantın büyüklüğü dikkate alınarak, sürecin sabote edilmemesi adına, bu inisiyatifin soruna taraf olan herkese mal edilmesi gerekirdi. İktidar partisinin inisiyatifinde gelişecek bir çözüm süreci, seçim teknolojisine tabi olan bir siyasî partinin yüz yüze kalacağı rant ve risk maliyeti dolayısıyla çok daha kırılgan bir aritmetiğe sahip olacağından, çözüm sürecinin, iktidar partisinin inisiyatifi olmaktan çıkarılarak devlete mal edilmesini sağlayacak bir çabanın sarf edilmesi gerekirdi. Siyasî partilerin, kamu bürokrasisinin ve soruna taraf olan farklı çevrelerin görüşleri ve rızası alınarak yürütülecek bir inisiyatif, sorundan mağdur olan çevrelerin güvenini kazanacağı ölçüde sürecin istikrarının teminatı olacaktı. Bu yapıldıktan sonra, sürecin selameti açısından gerçekleştirilmesi gereken ikinci adım, mutabakatı içeren kapsamlı bir yol haritasının veya eylem planının devreye sokulmasıydı.
Ancak geride kalan 5 ay boyunca, bu iki gereklilik de sağlanmayınca, kamuoyunun sürece angajmanında zayıflıklar görülmeye başlandı. Bu ortamda, Öcalan'ın ağustosun ikinci yarısında bir yol haritası açıklayacağını duyurması, etkili bir "rol çalma" hamlesi olarak gündem oluşturmaya başladı. Öcalan'ın açıklayacağı yol haritasıyla denkleme girmesi, "muhataplık" tartışmasını, sürecin diğer önemli dinamiklerini ihmal etmek pahasına, gündemin ön sıralarına taşıdı. Sessizlikle geçen 5 ayın ardından Kürt sorununa yönelik çözüm süreci, Başbakan'ın, sürecin yönetimiyle İçişleri Bakanı'nın yetkilendirildiğine dair açıklaması ve İçişleri Bakanı'nın yaptığı basın toplantısıyla yeni bir ivme kazanmış durumdadır.
Kürt açılımının akamete uğramaması adına yapılması gerekip de bugüne kadar ihmal edilen dinamikleri devreye sokmak için henüz geç değildir. Uluslararası dinamiklerin, kamu otoritesini teşkil eden farklı aktörler arasındaki mutabakatın ve Kürt sorununun sözcülüğü iddiasında olan çevrelerin çözüm yönündeki arzularının, bugün Kürt sorununun çözümü için bir araya gelmiş olması, çözüm imkânının en önemli güvencesidir. Siyasî iradenin, bu imkânı, soruna taraf olan ve çözüme yardımcı olacak paydaşları sürece katarak bir insicam oluşturmak yönünde kullanması gerekir.
Önümüzdeki uzun bir zamansal dilimin ana siyasal gündemini teşkil edeceği anlaşılan Kürt açılımının en fazla zorlanacağı başlığın, muhataplık ve mutabakat tartışmaları olacağı açıktır. Siyasal anlamda soruna birinci dereceden taraf olan DTP ve MHP'nin, açılım ete kemiğe bürünür bürünmez açtıkları tartışma, içinde bulunduğumuz sürecin selametinin bu iki uç eksen arasındaki dengeye bağlı olduğunu göstermektedir. DTP bu sorunun, işaret ettiği/edeceği birileri muhatap alınarak çözülebileceğini varsayarken, MHP bunun ihanet olacağını savunmaktadır. Her iki eksen de, muhataplık tartışmasının tarafların sürece katılacağı bir siyasal mutabakat çerçevesinde makul bir ara formülle çözüme bağlanabileceğine razı olmaz gözükmektedirler. Bu