Covid-19 salgını nedeniyle yaşanan krizin bütün dünyayı çok önemli oranda etkileyeceği, kriz sonrasında oluşacak “yeni normalin alıştığımız normal olmayacağı” neredeyse herkesin ortak kanaati.
Bu çerçevede dünya ekonomik ve siyasal düzeninin nasıl etkileneceğine dair yorum ve analizler de yapılıyor.
Biz de bu köşede, sosyal bilimlerin geleceğe dair öngörüleri konusundaki sınırlılıklarına da işarete ederek, koronavirüsün dünya siyaseti ve ekonomisi üzerine mevcut ve muhtemel etkilerine dair yazılar yazdık.
Son iki yazıda da salgının Orta Doğu siyaseti üzerindeki etkilerini ele almıştık. Şimdi biraz analiz çerçevesini genişletelim ve salgının Orta Doğu siyasetine bundan sonraki süreçte ne tür etkileri olabileceğine dair genel bir çerçeve çizelim.
Koronavirüs nedeniyle yaşanan krizin Orta Doğu siyasetinin bundan sonraki akışına etkisini üç temel parametre belirleyecektir.
- Salgının bundan sonraki küresel seyri, ne kadar zamanda kontrol altına alınacağı ve ne kadar hasar vereceği.
- ABD, Rusya, AB ve Çin gibi, Orta Doğu siyasetinde etkili olan ve olmaya aday aktörlerin Covid-19 salgını nedeniyle yaşanan krizi nasıl yönetecekleri
- Başta bölgenin köklü devletleri olan Türkiye, İran ve Mısır olmak üzere Orta Doğu ülkelerinin krizi yönetme konusundaki performansları.
Salgının ne kadar uzun süreceği, krizin dünya ve Orta Doğu siyasetine etkisinin derecesini de belirleyecek. Virüsün ortaya çıkmasından günümüze kadar geçen kısa süre içerisinde bile dünya ekonomisine verdiği zararın büyüklüğü düşünüldüğünde, salgının kontrol edilmesinin gecikmesinin gerek dünya gerekse Orta Doğu ekonomisi ve siyasetindeki alışılagelmiş yapıları değiştirme ihtimali artacaktır.
Özellikle ABD ve Rusya’nın Orta Doğu siyasetinde oynadıkları rol düşünüldüğünde, bu ülkelerin krizden nasıl etkilenecekleri ve korona sonrası uluslararası siyasal sistemde sahip olacakları konum Orta Doğu siyasetinin akış yönünü de derinden etkileyecektir. Bu ülkelerin krize rağmen dünya politikasındaki mevcut nüfuzlarını korumaya devam etmeleri Orta Doğu siyasetindeki dönüşüm beklentilerini büyük ölçüde boşa çıkaracaktır.
Ama ABD ve Rusya’nın krizden çok fazla hırpalanmış olarak çıkmaları, Orta Doğu’da kurdukları ittifakları sürdürmelerini ve müttefiklerini desteklemelerini zora sokacaktır. Bu da, Washington’un desteği ve etkisiyle hareket eden Suudi Arabistan, BAE, İsrail ve Mısır gibi ülkeleri ya da Moskova’nın desteği ve yönlendirmesiyle hareket eden Esad ve Hafter yönetimleri için zor günlerin başlayacağı anlamına gelecektir.
Şu ana kadarki görüntü, krizi yönetme konusunda çok başarısız olan ABD, Fransa ve İngiltere gibi aktörlerin küresel siyasetteki ve dolayısıyla Orta Doğu siyasetindeki etkilerinin azalacağı yönünde. Bu azalmanın derecesini ise salgının ne kadar süreceği ve bu ülkelerin krizi yönetme konusundaki bundan sonraki performansı belirleyecek.
Son olarak, post-korona dönemde Orta Doğu siyasetinin ne yöne evrileceği konusunda, bölge ülkelerinin yaşanan krizi nasıl yönettikleri belirleyici olacaktır. Bu konuda, kendi kaynaklarına güvenerek bağımsız dış politika izleyen Türkiye ve İran gibi ülkelerin, sırtını küresel güçlere dayayan ülkelere göre daha avantajlı olduğunun altını çizmek gerekir. Zira küresel güçler, fırtına zamanında batmamak için gemiden ilk atılacak eşya olarak uzaktaki müttefiklerini göreceklerdir. Washington ile Riyad arasında artan gerilim bunun açık örneğidir.
Bağımsız Orta Doğulu aktörler arasında ise, krizi başından beri iyi yöneten Türkiye, bu konuda oldukça başarısız bir performans sergileyen ve Amerikan yaptırımları karşısında beli iyice bükülmüş olan İran’a göre post-korona döneminde Orta Doğu siyasetine yön verme konusunda çok daha avantajlı görünüyor.
[Türkiye, 6 Mayıs 2020]