Koronavirüsle mücadelede Çin, başarı sergilerken Avrupa salgının merkezi haline geldi. İtalya'da hastalıktan ölümler artarken, Batılı liderlerin koronavirüs tehdidine karşı tepkileri farklılaştı. Bunda ideolojik bakışların, mevcut sağlık sisteminin kapasitesinin ya da liderlik özelliklerinin etkili olduğu söylenebilir.
Şurası net, bu salgın ile hayatımızdaki birçok şey sorgulanacak.
Gelişmenin ve bilimin insanlığın sorunlarını çözebileceğine dair genel inançtan başlayarak çok sayıda alanda yeni bakışlara zorlanacağız.
Uluslararası örgütlerin iş birliği potansiyeli giderek zayıflıyordu. Bunu veri olarak alıp kendi başının çaresine bakanlarla insanlığın sorunlarına ortak çözüm aranması gerektiğini söyleyenler arasındaki fark iyice açılacak gibi.
Yine ulusal ekonomilerin güvenliğini öne çıkaran içe kapanmacılar ile bunun daha çok fakirleşme olduğunu söyleyenlerin mücadelesini göreceğiz. 2008'deki gibi ekonomik kriz; resesyon bekleyenler çoğunlukta.
Talihsiz bir dönem mi?
Brexit'in yaşandığı ve ABD'nin başında Trump'ın olduğu bir dönemde bu salgının kötü yönetildiğini düşünenler hiç de azınlık değil. Bu sebeple ABD ve Avrupa için 2008 krizinden daha kötü senaryolar yazıyorlar.
Sözgelimi İtalya'nın sağlık malzemesi yardım talebini AB ülkelerinin karşılamaması "Avrupa evi" için kabul edilebilecek bir yaklaşım değil. Çin'in destek vermesi de klasik rekabet ya da düşmanlıkları silikleştirebilecek bir tepki.
Anlaşılan, sadece gündelik hayatın alışkanlıklarımız "mesafeyi ve korunma" odaklı olarak değişmeyecek. İttifak, birliktelik ve dayanışma algılarımız da dönüşecek.
Bütün bu boyutların hepsinin birleşerek neticede "siyasi liderlerin performansını" belirleyeceği de açık. Bu salgını karşılamada yöneldikleri politikalardan çıkan çok yönlü sonuçlar onların siyasi geleceklerini belirleyecek.
En radikali Johnson...
Britanya Başbakanı Johnson, koronavirüs ile mücadelede en radikal tavrı takındı. Sadece en çok etkilenecek grupların korunacağını söyledi. Neredeyse toplumsal hayatı normal akışına bıraktı.
Güçlü olanın ayakta kalması anlayışına benzer şekilde "sürü bağışıklığı" kazanılmasının kaçınılmazlığını ileri sürdü. Toplumunun bireyci felsefesine mi güveniyor, bilmiyoruz. Ancak Britanya'da virüsün yayılması, İtalya gibi sonuçlar verirse Johnson'un yeni seçilmiş bir başbakan olarak zor döneme gireceğini söyleyebiliriz. Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Alman Şansölyesi Merkel, salgının toplumun büyük bir kesimini etkileyeceğinde hem fikir. Yaygın tedbirler almayı da ihmal etmediler. Azil baskısından kurtulan Başkan Trump'ın salgına yaklaşımı da çok eleştiriliyor.
Önlemlerde Johnson'dan daha iyi bir yerde ise de salgının ekonomik sonuçlarının Trump'ı kasım seçimlerinde zorlayacağı görünüyor.
Kendisinden böylesi bir salgında küresel bir liderlik göstermesi beklenmiyordu. Ancak yine de ABD için bile tutarlı bir profil çizemedi. Trump, seçim dönemini koronavirüs suçlamaları altında geçirecek. Demokrat aday, ister Biden ister Sanders, Trump'ın dört yıllık performansını geniş ideolojik bir çerçevede kıyasıya eleştirecek.
Elbette, virüsün olası etkileri doğrultusunda...
Türkiye farkı
Türkiye'ye gelince bugüne kadarki performansın Güney Kore ve Japonya gibi başarılı örnekler sırasında olduğunu söyleyebiliriz. Koronavirüse karşı önlemlerde en makul karar ve zamanlama Türkiye'de gerçekleşti. Yönetimin koordineli bir şekilde hızlı karar alabilmesi ve geçtiğimiz yıllarda şehir hastaneleriyle sağlık sistemine yapılan yatırım Türkiye'nin avantajları.
Başkan Erdoğan, yoğun İdlib ve mülteci mesaisine rağmen, başından itibaren kriz yönetiminde titizlik gösteriyor. İlgili tüm bakanların ve Sağlık Bakanı Koca'nın gayretlerini de unutmayalım. Yine de en kritik konu toplum ve bireyler olarak panik yapmadan virüsle yaşamayı öğrenmemiz olacak.
[Sabah, 17 Mart 2020]