Avrupalı ülkeler tarafından “paylaşılan” ve sömürgeleştirilen Afrika ülkeleri ancak 20. yüzyılın ortalarından itibaren -en azından kâğıt üzerinde- bağımsızlıklarına kavuştular. Bağımsızlıklarını elde etmelerinin ardından birçok ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunla karşılaşan Afrika ülkeleri bu problemlerin çözümünde günümüze kadar ciddi bir başarı elde edemediler. Bu başarısızlığın arkasında birçok neden yatmakla birlikte, yaşanan askeri darbeler ve uzun süren siyasi, ekonomik ve toplumsal istikrarsızlıklar ülkelerin kalkınmasına engel teşkil etti. Batılı ülkelerin bağımsızlık sonrası Afrika ülkeleriyle olan ilişkilerinde benimsedikleri post-kolonyalist ve üstten bakan dayatmacı tavır ikili ilişkilerde bağımlılığı beraberinde getirdi. Uluslararası finans kuruluşlarının kredi, yardım ve hibelerine rağmen yoksulluktan kurtulamayan birçok Afrika ülkesi iç savaşların veya farklı etnisiteler arasındaki güç mücadelesinin pençesinden kurtulamadı. 422 milyon kişinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı, 600 milyondan fazla insanın elektriğe ulaşımının olmadığı, 783 milyon Afrikalının temiz suya erişiminin sınırlı olduğu kıta, temel gıda ürünlerinde yardıma ihtiyaç duymaktadır. Bu problemlerin çözümünde yıllık 130 ila 170 milyar dolarlık altyapı yatırımına ihtiyaç duyan Afrika ülkeleri, iç istikrarsızlıkların oluşturduğu ortam nedeniyle gerekli düzeyde yatırım alamamaktalar.
“Beyaz adamın yükünü” son altı yüz yıldır taşıyan Afrika, tarihte birçok defa olduğu gibi günümüzde de küresel oyuncuların doğal kaynaklar, yeni pazar arayışı ve siyasi nüfuz için mücadeleye giriştiği bir bölge. Kıtanın sömürgeleştirildiği ilk dönemlerde Afrikalılar ucuz işgücü için kıta dışına taşınırken, sanayi devrimi sonrası bölgenin doğal kaynakları Batılı ülkelere aktarılmıştı. Atlantik köle ticaretinin başlamasının ardından Afrikalı işgücünün Kuzey Amerika’ya transferi, küresel sermaye gruplarının tercih ettiği maliyet azaltıcı önemlerinden biri olmuştu. Ekonomik kaynakların, kurulan ticari ağlar sayesinde sanayileşen Batılı ülkelere aktarılması, ihtiyaç duyulan ucuz maliyetleri temin etmişti. Avrupalı büyük güçlerin siyasi ve ekonomik olarak kurdukları sömürü düzeninin getirdiği çarpık insani ilişkiler ise Afrikalıları ikinci sınıf vatandaş konumuna taşımıştı. Siyasi kurumları inşa eden, kültürel ilişkileri empoze eden, ticari ağlar üzerinde kontrolü bulunan, yaşam tarzını “medeni ilerleme” olarak sunan ve yerel tarihsel kökleri inkârı teşvik eden Batılı sömürgeci güçler, kıtanın geçmişinde ve geleceğinde söz sahibi haline geldiler. Son iki yüzyıl boyunca siyasi, ekonomik ve toplumsal bağımsızlık için mücadele eden Afrika ülkeleri, günümüzde bağımlılık ilişkilerinin getirmiş olduğu tarihsel yüklerin altında kalkınmaya çalışmaktalar. Bu kalkınmaya destek konusunda, Batı dışı alternatifler olarak Türkiye ve Güney Kore’nin kıtadaki konumları dikkat çekiyor.
Doğu Asya kaplanı ve Afrika
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yıpratıcı bir iç çekişmeye sahne olan Kore yarımadası, günümüzde iki ayrı ideolojiyle yönetilen bir bölge. Yarımadanın iki ayrı ülkesinden biri olan Güney Kore ekonomik, siyasi ve diplomatik olarak Kuzey Kore’ye kıyasla çok daha gelişmiş olanaklara sahip. Mevcut ekonomik farklılık, Güney Kore’nin diğer bölge ve ülkelerle daha kolay ilişki geliştirmesine olanak sağlamakta. Bu kolaylık Afrika-Güney Kore forumunun kurulumuna katkı sağlamış ve günümüzde ticari ilişkilerle bütünleşmiştir. Yirmi birinci yüzyılın dönüşen dış ilişkilerine paralel olarak “Global Kore” yaklaşımıyla perçinlenen Afrika açılımı, günümüzde enerji, dış ticaret ve diplomasi alanlarında ön plana çıkıyor. Özellikle Soğuk Savaş’ın ön kabullerinin ortadan kalkması Güney Kore’ye farklı bölgelere açılma fırsatı sundu. Yeni coğrafyalara yayılan ihracatla birlikte diplomatik ilişkilerin önemi artarken enerji ithalatı daha kritik bir konum kazandı. Güney Kore de pek çok ülke gibi enerji ihtiyacını dışarıdan temin ediyor. Kendisine yetecek doğal kaynaklardan mahrum bir ekonomi olan Güney Kore enerjide büyük ölçüde dışa bağımlı. Bu bağımlılık dış ilişkileri daha önemli hale getirirken, Afrika ülkelerinin enerji ithalatı potansiyelini artıran bir unsura dönüşüyor. Küresel kömür tüketiminin yüzde 2,2’sini, sıvılaştırılmış doğalgaz ithalatının yüzde 11,5’ini ve dünya petrol alımının yüzde 3,3’ünü gerçekleştiren Güney Kore için Afrika gibi doğal kaynaklar açısından zengin bir bölge kritik öneme sahip. Günümüzde enerji ithalatının büyük bölümünü Afrika dışı tedarikçilerden sağlasa da Güney Kore’nin farklı kaynaklara yönelme potansiyeli var.Kenya’da 1,3 milyar dolarlık enerji üretim tesisi için anlaşma imzalayan Güney Kore, Etiyopya’da 82 milyon dolar değerinde demiryolu inşa etti. Fas’ta 1,8 milyar dolarlık kömür üretim tesisi ihalesini de Güney Kore’nin en büyük şirketlerinden biri olan Daewoo yürütüyor. Ekonomik, siyasi ve diplomatik temeller üzerinden ilerleyen Güney Kore-Afrika ilişkilerinin pek çok alanda iyi bir seviyede olduğu görülüyor.Son 19 yıllık süreçte doğal kaynak ve mineraller dâhil olmak üzere 63,4 milyar dolarlık enerjiyi Afrika’dan ithal eden Güney Kore, bölgede yaklaşık 20 milyar dolarlık bir dış ticaret hacminin oluşmasını sağladı. İthalatın büyük bölümü enerji ürünlerinden oluşurken ihracatta teknoloji-yoğun sektörlerin tercih edildiği görülüyor. Bu durum Afrika ile ticaret yapan birçok ülke için geçerli. Fakat Güney Kore’yi farklı kılan şey, sadece dış ticarette değil diplomaside de kıtaya özel bir önem vermesi. Güney Kore’nin Afrika için önemini Kovid-19 salgınında bölgeye yaptığı yardımlarda da açıkça görmek mümkün. Özellikle bizzat Güney Kore tarafından yapılan veya fonlanan hastaneler, birçok Afrika ülkesi için sağlık altyapısının gelişmesine olanak sağladı.
Mozambik, Uganda, Tanzanya, Fildişi Sahilleri, Etiyopya, Kenya, Gana ve Güney Afrika gibi Afrika ülkeleriyle ilişkilerini birçok açıdan geliştiren Güney Kore, diğer yandan da Kuzey Kore’nin bölgedeki etkinliğini azaltma niyeti taşıyor. Özellikle Kuzey Kore’nin silah teknolojisi transferi üzerinden geliştirdiği ilişkilerden rahatsızlık duyan Güney Kore, Afrika ülkeleriyle ticaret ve ekonomik kalkınma gibi daha pozitif temeller üzerinden diyalog kurmakta. Oluşan ikili ve çok taraflı ilişkiler Kore kalkınma modelinin kıta genelinde benimsenmesine olanak sağlarken dış ticaret de ivme kazanıyor. Ayrıca Güney Kore’nin Afrika ülkelerine finansman desteği sunması ve ekonomik yardımları yıllara göre artırması, kıta ile Asya Kaplanı arasındaki ilişkileri geliştirdi. Son yirmi yıllık süreçte Afrika ülkelerine 1 milyar dolara yakın yardım yapan Güney Kore’nin, oluşan ticari gelişimden de pay almak istediği görülüyor. Örneğin 2016 yılında Afrika akıllı telefon pazarına giriş yapan Samsung’un 15,5 milyar dolarlık satış yaptığı biliniyor. Ruanda hükümetiyle 4G altyapısı için 140 milyon dolar değerinde anlaşma imzalayan Kore’nin en büyük iletişim firması KT Corp ülkede 1,4 milyon kişinin internete erişmesini sağlamış durumda. Kenya’da gıda sektörüne yatırım yapan Lotte ise Güney Kore’nin önemli ve büyük firmaları arasında yer alıyor. Ayrıca Güney Kore’nin Madagaskar’da 1,3 milyon metrekareye varan tarım arazisi kiralaması da kıtanın Seul yönetimi için ifade ettiği öneme ayrıca işaret ediyor.
Kenya’da 1,3 milyar dolarlık enerji üretim tesisi için anlaşma imzalayan Güney Kore, Etiyopya’da 82 milyon dolar değerinde demiryolu inşa etti. Fas’ta 1,8 milyar dolarlık kömür üretim tesisi ihalesini de Güney Kore’nin en büyük şirketlerinden biri olan Daewoo yürütüyor. Ekonomik, siyasi ve diplomatik temeller üzerinden ilerleyen Güney Kore-Afrika ilişkilerinin pek çok alanda iyi bir seviyede olduğu görülüyor. Ancak Çin, İngiltere, Fransa, Türkiye ve ABD gibi aktörlerin ekonomik ve siyasi olarak aktif olduğu Afrika’da Güney Kore işbirliği için farklı ülkelere de ihtiyaç duyuyor. İhtiyaç duyulan aktörler arasında Türkiye ve ABD’nin konumu, diğerlerine kıyasla işbirliği konusunda daha büyük uygunluk arz ediyor; zira her iki ülkeyle de iyi ilişkilere sahip olan Güney Kore, kıtada sadece ekonomi ve diplomasi alanlarında faaliyet yürütüyor. Bu nedenle ABD ve Türkiye ile yapılacak işbirliği Güney Kore-Afrika ilişkilerinin daha hızlı gelişmesine katkı sağlayabilir.
Ay yıldızlı hilalin Afrika yaklaşımı ve Güney Kore
Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının buluştuğu bir konumda bulunan Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra genel itibariyle Batı eksenli bir dış politika izledi. Batı kökenli bir bakış açısıyla çevre coğrafyaları okuyan Türkiye, Afrika politikasını da 2000’li yılların başına kadar bu perspektif ışığında oluşturdu. Bu yaklaşım 2000’li yılların başından itibaren değişmeye başladı ve Türkiye Afrika’ya artık kendine özgü bir perspektifle yaklaşıyor. Bu değişim ise siyasi ve kültürel mirasın stratejik bir politikada birleşmesini sağlamıştır. Mevcut stratejik politikanın bir yansıması olarak Türkiye’nin elçilikler aracılığıyla kurduğu diplomatik ilişkiler ağı, ekonomik ve siyasi alanın da gelişmesine katkı sunmuştur. Gelişen ekonomik ilişkiler Türkiye yatırımlarının Afrika’ya doğru kaymasını sağlarken dış ticaret de gelişim göstermiştir. Gerekli fiziki altyapıya sahip olmayan Afrika ülkeleri için Türkiye’nin bölgeye yaptığı yatırım ve yardımlar, Batılı ülkelerin aksine, iki tarafın da çıkarlarına hizmet etme maksadı taşıyor. Türkiye bu yönüyle, sömürgeci geçmişe sahip Batılı ülkelerden farklılaşmaktadır. Osmanlı’nın yüzyıllar boyunca kontrol ettiği bazı toprakların da yer aldığı Afrika kıtası, özellikle Somali örneğinde olduğu gibi, doğru yaklaşım sergilendiğinde gelişimin mümkün olduğunu göstermektedir.Güney Kore ve Türkiye’nin Afrika’da beraber hareket etmeleri veya farklı alanlarda ortak projeleri hayata geçirmeleri üç tarafa da daha fazla yarar getirecektir. Ortak geliştirilen projeler, yerel hükümetlerle daha fazla diyalog kurulması, teknoloji transferinin sağlanması, eğitim ve sağlık altyapısının geliştirilmesi, kıtanın ekonomik kalkınmasına imkân sunarken bütün taraflar ortaya çıkan hareketlilikten pay alacaktır.Afrika kıtasında bulunan 54 ülkenin 28’i İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesidir. Türkiye ile dinî, kültürel ve sosyal anlamda birçok ortak noktanın oluşumuna imkân veren bu durum, Afrika ülkeleriyle iyi ilişkilerin tesisine zemin hazırlamıştır. Sömürge geçmişi, kölelikle mücadele tarihi, yoksulluğun sürekli oluşu ve altyapı yatırımlarına ihtiyaç duyar hali ile Afrika ülkeleri, günümüzde Türkiye için yeni fırsatlar sunmaktadır. Bölgenin sunduğu fırsatlardan bütün tarafların eşit düzeyde faydalanması ise karşılıklı olarak işbirliği içinde hareket edilmesine bağlıdır. Bu açıdan Güney Kore ve Türkiye’nin Afrika’da beraber hareket etmeleri veya farklı alanlarda ortak projeleri hayata geçirmeleri üç tarafa da daha fazla yarar getirecektir. Ortak geliştirilen projeler, yerel hükümetlerle daha fazla diyalog kurulması, teknoloji transferinin sağlanması, eğitim ve sağlık altyapısının geliştirilmesi, kıtanın ekonomik kalkınmasına imkân sunarken bütün taraflar ortaya çıkan hareketlilikten pay alacaktır. Böylelikle Güney Kore ve Türkiye, bölgedeki diğer aktörlere kıyasla, daha fazla kabul görebilir ve Afrika ile ilişkilerini her sahada geliştirebilirler.
İnsani diplomasi kalkınma için fırsat mı?
Türkiye ve Güney Kore Afrika gibi kalkınmakta olan bölgelere, diğer aktörlere kıyasla, farklı bir şekilde yaklaşmaktalar. Türkiye insani yardım yapılması, karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi, ortak projelerin hayata geçirilmesi, eğitime ulaşımın yaygınlaştırılması ve ekonomik kalkınmanın sağlanmasına yönelik, kıtayla ilgili son derece olumlu bir yaklaşıma sahip. Güney Kore’nin de benzer temeller üzerinde inşa edilen bir Afrika politikası bulunuyor. İki ülkenin kıta genelinde sürdürdüğü politikaların benzeşmesi, işbirliği için taraflara fırsatlar sunuyor. Ortaya çıkan fırsatın iyi bir şekilde değerlendirilmesi ise ülkeler arasındaki ilişkilerin tarihsel seyrine bağlı. Özellikle Çin, AB, Hindistan ve Rusya gibi küresel aktörlerin kıtada ekonomik, siyasi ve diplomatik olarak aktif olması belli bir rekabet ortamı doğurmuş durumda ve Afrika ülkeleri bu rekabet ortamından menfi şekilde etkilenmekte ve tek taraflı bağımlılık kronik bir hal almaktadır.Sonuç olarak, mevcut rekabet ortamında Güney Kore ve Türkiye gibi, sömürgeci bir geçmişe sahip olmayan iki gücün ortak hareket etmesi Afrika’ya, özellikle de Ankara ve Seul yönetimlerine daha fazla yarar sağlayacaktır.
[AA, 11 Kasım 2020].