Türkiye, uzun bir süredir terör tehdidine karşı savaşıyor. FETÖ, DAEŞ, DHKP-C, PKK ve bileşenleri ile etkili mücadelesinde başarılı sonuçlar elde etti. Bu terör örgütlerinin her biri sadece kendi hesabına çalışmıyor. Vekil terör örgütleri olarak, aynı zamanda, başka devletler adına vekaleten savaş yürütüyorlar. Öyle ki, eylemin biçim ve yöntemini, zamanlamasını ve eylem sonucunun etkisini bile ortaklaşa kararlaştırıyorlar. Bu anlamda, Türkiye sadece terör örgütleri ile değil, onları destekleyen ülkelere karşı da bir savaş yürütüyor. Bu açıdan, topyekûn bir savaşı, ancak topyekûn bir mücadele ile kazanabiliriz.
Türkiye’nin yurt içinde ve dışında terör örgütlerine yönelik etkili mücadelesi, terörün bir anda bitmesini tabii ki mümkün kılmıyor. Son bir ay içinde birçok canlı bomba ya da bomba düzeneği etkisiz hâle getirildiği hâlde maalesef en son Beşiktaş’ta 44 insanımızın şehit olduğu eylem önlenemedi.
Son dönemde topyekûn ve kararlı bir mücadele ile geniş uluslararası desteğe sahip olan ve ağır silahları kullanan FETÖ’cü yapılanma yurt içinde bertaraf edildi. FETÖ ile uluslararası mücadelede de kısmi başarı sağlandı.
Yine son bir yıl içinde PKK ile mücadelede önemli başarılar elde edildi. PKK’nın hendek ve barikat terörünü devlet başarılı operasyonlarla bitirdi. Operasyonları yaparken sivil halkın zarar görmemesi için süreci dikkatli yönetti. Böylece bölge halkı, PKK ve HDP ile arasına mesafe koydu. PKK, bölge halkından istediği desteği bulamayınca bomba tuzaklarıyla önce bölgede yaşayan Kürt halkını katletti.
PKK, hendek ve barikat teröründen ve bölge halkına karşı kullandığı bombalama eylemlerinden sonra eleman temininde güçlük çekiyor. Belediye başkanlarının tutuklanmasının ardından finans ve lojistik sıkıntısı yaşıyor. Türkiye’nin önleyici güvenlik anlayışı çerçevesinde, askerî müdahaleyi sınır ötesinde yoğunlaştırması ve içe doğru gelecek tehditleri dışarıda engellemesi de PKK’nın eski tip mücadelesini imkânsız kılıyor.
Tüm bunlara ilaveten HDP’li milletvekili ve belediye başkanlarının teröre destekten dolayı tutuklanmasının ardından da PKK beklediği desteği bulamadı. Bu sıkışmışlık hâlinden kurtulmak için eylemlerini metropollere yönlendirdi.
Türkiye sadece FETÖ ve PKK ile değil, DAEŞ’e karşı mücadelede de en etkili sonuç alan ülkelerden biri. Türkiye, Fırat Kalkanı operasyonu ile önce sınırı DAEŞ’ten temizledi. Ardından Suriye’nin kuzeyinde fiilî bir güvenlik bölgesi oluşturmak için ÖSO ile birlikte güneye ilerledi. Gelinen noktada, DAEŞ için stratejik önemi olan El-Bab kuşatıldı.
Türkiye bir yandan bu terör örgütleri ile mücadelesinde başarı kazanırken aynı zamanda, siyasi ve ekonomik krizlerle mücadele ediyor. Tam da bu tür terör eylemleri, ülkenin bu krizleri aşmada kritik eşiği yakaladığı dönemde gerçekleştiriliyor.
PKK ve türevlerinin son bir sene içerisinde gerçekleştirdiği bombalı eylemlerin zamanlaması ve yöntemi bile, bu saldırılarının arkasında terör örgütlerini destekleyen stratejik bir aklın olduğunu ortaya koymakta. Örneğin, PKK’nın bir önceki bombalı eylemi Rusya ile ilişkilerin yoluna girdiği, İsrail’le ilişkilerin tekrar başladığı, Fırat Kalkanı operasyonu için ilgili devletlerle kısmi mutabakatın sağlandığı bir dönemde gerçekleştirilmişti.
Bu eylem ise, küresel finans krizine karşı etkili bir mücadele ile sonuç alınmaya başlandığı, siyasette anayasa değişikliği üzerinden bir mutabakatın sağlandığı, Türkiye’nin enerji politikası ile ilgili yeni adımların atıldığı, Fırat Kalkanı operasyonunda kritik eşik olan El-Bab’ın kuşatıldığı bir dönemde gerçekleştirildi.
Devlet terör örgütleri ile bu mücadeleyi yürütürken, 15 Temmuz sonrası siyasette ve toplumda oluşan topyekûn mücadele kararlılığını, PKK ve yandaşlarına karşı toplum olarak daha güçlü bir şekilde devam ettirmeliyiz. Bu mücadeleyi yalnızca sahada değil, terörü meşrulaştıran, ona destek veren, hatta daha terör saldırısının ilk dakikalarında PKK’yı masum göstermek için üç dilde sosyal medyadan mesaj yayınlayanlara karşı da yürütmeliyiz.
[Türkiye, 13 Aralık 2016].