Kasım seçimi yaklaşırken partilerin seçim bildirgelerini açıklama haftası da baÅŸladı. Ä°lk olarak dün CHP seçim beyannamesini sundu. Sırada MHP, HDP ve AK Parti var.
Bildirgelerin genel çerçevesi konusunda bilgi sahibiyiz. Partilerin seçmen karşısına nasıl çıkacaklarına dair, 7 Haziran öncesindeki performansları bir resim çizmiÅŸti. Ayrıca, 13 yılda ekonomideki iyileÅŸmenin ve kazanımların sosyal vaatlerin kaynağı olduÄŸu ve seçmene sunulduÄŸu bir seçim dönemi yaÅŸadık.
Åžimdiden seçim vaatlerinin 7 Haziran'daki vaatlerden daha ileri seviyelerde olduÄŸunu söyleyebiliriz. CHP'nin açıkladığı beyanname de, yine sosyal ve ekonomik vaatlerin seçim propagandasında sıklıkla kullanılacağını gösteriyor. Yeni eklemelerin ve düzeltmelerin yapıldığı bu bildirge gibi, diÄŸer partiler de sosyal politika ekseninde sahaya çıkacaklar.
Åžu bir gerçek ki, Türkiye ekonomisindeki iyileÅŸme toplumsal refahı artırdı. Özellikle sosyal politikalarla kiÅŸinin hayat standartlarındaki yükselme, siyasi partilerin bu alana yönelmesini ve düÅŸük gelirli kesimlere dokunulmasını saÄŸladı.
Bu da toplumda bir karşılık buldu. 7 Haziran'da olduÄŸu gibi 1 Kasım'da da partilerin seçim kampanyalarında sosyal ve ekonomik kazanımların vaat edilmesinin sebebi bu.
Sosyal politika kapsamındaki vaat edilen her uygulamanın, hangi partiden gelirse gelsin, genel anlamda vatandaşın yararına olduğu konusunda herkes hemfikir. Ancak sorun, uygulamanın iyi niyetli olması veya kişiye yarar sağlaması değil.
CHP tarafından sosyal yardımların miktarı artırılırken, asgari ücret yükseltilirken, primlerde kesinti uygulanırken ve iÅŸsizlik ödeneÄŸinin zamanı uzatılırken, tüm bu uygulamaların kaynağı ve finansmanı kamu olduÄŸuna göre, bu yardımların sürekliliÄŸi saÄŸlanabilecek mi?
Aslında soru çok basit: Bunların gerçekleÅŸmesi için gereken makro ekonomik perspektif yokken, vaatlerin gerçekleÅŸme ihtimali var mıdır?
Çünkü, makroekonomik göstergeler sinyal verdiÄŸinde, ilk kesinti yapılacak alan sosyal harcamalar oluyor. Genel resme dair hiçbir somut öneri yokken, mikro düzeydeki iyileÅŸmeden bahsetmek yalnızca seçim sloganı olarak kalmaya mahkum.
YENÄ° BÄ°R EKONOMÄ° HÄ°KAYESÄ° VAR MI?
AK Parti'nin sosyal alandaki baÅŸarısının seçim baÅŸarısına önemli bir destek saÄŸladığı yadsınamaz. Ama bu baÅŸarının ardında yatan asıl gerekçe, makro ekonomik göstergelerde gösterilen baÅŸarılı performanstır.
Bu dönemde, Türkiye gibi geliÅŸmekte olan ekonomiler için küresel ekonomik koÅŸulların sebep olduÄŸu risk artarken, bölgedeki güç dengesinde yeni hamleler gerçekleÅŸiyor. “Türkiye'nin de bu gündemden uzaklaÅŸmaması için, seçim sonrasında nasıl bir ekonomi anlayışıyla hareket edilecektir?” sorusu önemini artırıyor.
Seçim beyannamelerde son dönemlerde yavaÅŸlayan küresel ekonominin etkisini hafifletmek ve ülke ekonomisindeki büyümeyi artırmak için hangi öneriler var?
GeliÅŸmekte olan ülkelerde devam eden kırılganlıklar için neler yapılmalı? Artan kurların etkisini azaltmak için geliÅŸmekte olan ülkelerde yerel para birimlerinin kullanılması için nasıl bir çözüm sunuluyor?
Ekonomide canlılığın saÄŸlanması için ne gibi bir ekonomi reçetesi hazırladılar? “Üretim yapısını teknolojiye dayalı hale getireceÄŸiz” hedefi güzel de, nasıl olacağına dair herhangi bir programları var mı?
Partiler seçim beyannamelerinde vaat ettikleri sosyal politika uygulamalarından önce, ekonomide bir üst gelir basamağına nasıl ve hangi yol ile geçileceÄŸine dair bir yol haritası belirledi mi?
Bu soruların makul cevaplanmadığı, 1 Kasım'dan sonraki dönem için bir ekonomi perspektifi sunulmadığı ve yeni bir ekonomi hikayesinin olmadığı takdirde seçim bildirgeleri, yalnızca ekonomik ve sosyal vaat bahçesi olabilir.
Çünkü, hizmet sunmanın veya sosyal yardım dağıtmanın bir maliyeti var. Yalnızca dağıtmaya odaklanılması, ömrü uzun olmayan, günü kurtarmaya yönelik bir çabanın yansımasıdır.
Popülist uygulamaların ekonomide nelere sebep olduÄŸunu, özellikle alt ve orta gelir grubunun nasıl yüksek bir bedel ödediÄŸini anlamak için ise, yakın geçmiÅŸe bakmak yeterlidir.
[Yeni Åžafak, 1 Ekim 2015]