Tanzanya ve Mozambik'in ardından Afrika seyahatimizin üçüncü durağına, Madagaskar'a geldik. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye heyeti zorlu, yorucu ancak verimli bir ziyaret gerçekleştirmiş oldu. Bakmayın yazımın başlığını "Afrika'dan mektup" koyduğuma. Eğer bir aksilik olmazsa bu yazı yayınlandığında biz yurda dönüş yoluna geçmiş olacağız.
Türkiye ilk olarak 2005'te dikkatini Afrika'ya yöneltti, yöneltebildi. O vakitler eski Türkiye'nin imtiyazlı elitleri "oralarda ne işimiz var" diye itirazlar ediyor, yeri göğü inletiyor, kendi küçük dünyalarında oyalanmayı tercih ediyorlardı.
Neyse ki Türkiye'de köprülerin altından çok sular aktı, onlar değil Türkiye'yi büyütmek isteyenler kazandı. Ve Türkiye, içine kapanmak yerine kapsamlı bir siyasetle Afrika ülkeleriyle ilişkilerini geliştirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'la birlikte son iki yılda 10 Afrika ülkesini ziyaret etme imkânı buldum. Bu ziyaretleri bir bütün olarak değerlendirdiğimizde aslında Türkiye'nin son dönemlerde kendi içinde iki düzlemde hayata geçirmeye çalıştığı siyasetin burada da birebir karşılığını bulduğunu ifade edebiliriz. Bugün itibariyle Türkiye, hem bir "inşa" hem de bir "mücadele" siyasetine tanıklık ediyor. Bir yandan sistemini yeniden kurarken, öte yandan terör örgütleriyle ve onların hamileriyle mücadele ediyor. Bir yandan ekonomisini büyütmeye kalkarken, öte yandan sömürü sistemine karşı kavga veriyor.
Türkiye, Afrika'ya yönelirken hem "inşa" hem de "mücadele" perspektifini devreye sokuyor. Bir yandan Türkiye'nin Afrika ülkeleriyle ticaret hacmini artırmaya, siyasi etki alanını genişletmeye çalışıyor. Bu çerçevede birçok ikili anlaşmaya imza atıyor. İşadamlarıyla Afrika ülkelerine çıkarmalar yapıyor, bölgenin kalkınması için büyük yatırımların altına giriyor. Bölgede son yıllarda büyük bir etkinlik alanı elde eden Çinlileri ve yüzyıllardır Afrika'yı sistematik olarak sömüren Batılı devletleri kıskandıracak şekilde nüfuz elde ediyor. Öte yandan ise Türkiye'nin başına bela olan FETÖ adlı terör örgütünün Afrika'daki kirli suç şebekesini çökertmek için çaba sarf ediyor.
Bu seyahatimizde de Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar'da her iki anlamda da önemli adımlar atıldı. FETÖ'nün sadece okullarıyla varlık göstermediği, aynı zamanda devlet yönetimlerinde etkin olmaya başladıkları ve bunun da büyük tahribatlar yaratabileceği "somut örnekler üzerinden" anlatıldı.
Hiç kuşkusuz FETÖ ile mücadele bugünden yarına son bulacak bir mücadele değil. Tanzanya FETÖ'nün uzun yıllardır yatırım yaptığı bir yer. Mozambik ise özellikle 15 Temmuz sonrasında üst düzey bazı FETÖ'cülerin kaçıp saklandıkları bir yer. Fakat şu dört günlük ziyarette bile nasıl etrafa kaçıştıklarını, nasıl darmadağın olduklarını gözlemleyebildik. Elbette bundan sonra büyükelçiliklerimize ve bölgede yatırımlar yapan yerli ve milli işadamlarımıza büyük sorumluluklar düşüyor. FETÖ adlı kirli terör şebekesinin etkisizleştirilmesi ve çökertilmesi konusunda devlete ve millete destek olmak boyunlarının borcu.
Türkiye bölgeye "karşılıklı fayda" prensibiyle yaklaşıyor. Hem bu bölgelerin terörden arındırılması, hem de ikili ekonomik ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi karşılıklı fayda sağlayacak unsurlar. Bunu ne Batılı ülkelerin, ne Çin'in ne de herhangi bir yapının engellemesine izin veremeyiz, vermemeliyiz.
[Sabah, 26 Ocak 2017].