Orta Doğu’da en etkili ittifak ağına sahip olan ülke kuşkusuz İsrail’dir.
İsrail’in ittifaklarını ve ortaklıklarını ABD’den bağımsız düşünmek ise mümkün değildir.
Washington’un Orta Doğu siyasetinin şekillenmesinde etkili olan güçlü Yahudi lobisi, ABD’nin bölgesel müttefiklerinin İsrail ile de yakın bağlar kurmasını temin ediyor.
Bu tespit sadece Orta Doğu için geçerli değil kuşkusuz. Almanya ya da Hollanda’nın İsrail’in güvenliğini neredeyse kendi güvenlikleri kadar önemsemelerinin temel nedeni de ABD’deki Yahudi lobisinin etkinliği.
Washington ile arasını iyi tutmak, ondan gelebilecek zararları engellemek ya da bölgesel politikalarında onun desteğini arkasında görmek isteyen ülkeler kendilerini ABD’deki Yahudi lobisine yakınlaşmak zorunda hissediyorlar.
Ya da tersinden söylersek, İsrail ile sorun yaşarlarsa ABD’deki Yahudi lobisinin ve dolayısıyla Washington’un öfkesini üzerlerine çekeceklerini düşünüyorlar.
Bu konuda haksız da sayılmazlar. İsrail ile sorun yaşamak ABD ile sorun yaşamak anlamına geliyor gerçekten.
İsrail ile sorun yaşamanın bedeli ABD’nin öfkesini üzerine çekmektir de, İsrail ile “dost” olmanın bedeli nedir?
Bu soru BAE, Suudi Arabistan ve Mısır yönetimlerine sorulabilir.
Hatta Ürdün, Bahreyn, Umman ve şimdilerde Sudan yönetimleri de bu sorunun muhatabı olabilir.
Geçmişe gidersek, Türkiye’nin de dâhil olduğu başka bazı ülkeleri de bu listeye ekleyebiliriz. Türkiye’nin de Amerika’daki İsrail lobisini memnun etmeyi Türk-Amerikan ilişkilerinin en önemli gündem maddesi olarak gördüğü dönemler oldu. Ama artık Türkiye’de “İsrail ile dost olmanın bedelinin onun saldırgan politikalarına karşı çıkmaya göre daha yüksek olduğunu düşünen” bir iktidar var.
Peki, Riyad, Abu Dabi ve Kahire’deki iktidarlar, İsrail ile müttefik olmanın bedelinin ülkeleri için çok ağır olacağını görmüyorlar mı?
Kuruluşundan günümüze kadar sürekli topraklarını genişletme arayışında olan İsrail’in yayılmacı ve müdahaleci politikalarının kendi ülkelerini hedef almayacağını mı düşünüyorlar?
Tel Aviv’in teşvikiyle, İhvan gibi "ılımlı İslamcı" gruplara ve Türkiye ile İran gibi ülkelere karşı giderek artan bir mücadeleye sürüklenirken kendi iç istikrarlarını da riske attıklarını fark etmiyorlar mı?
İslam’ın kutsal mekânlarından olan Mescid-i Aksa’nın kaybedilmesini önemsemiyor olabilirler ama halklarının bir gün bunun hesabını kendilerine soracağını düşünmüyorlar mı?
Görünen o ki, Suudi Arabistan, Mısır ve BAE’deki halktan kopuk yöneticiler, İsrail ile müttefik olmakla teminat altına aldıklarını düşündükleri Amerikan desteğinin kendilerini uzun süre iktidarda tutacağına inanıyorlar.
Bu ittifak sayesinde, halka rağmen iktidarda kalmayı büyük bir kazanım olarak görüyorlar ve ülkeleri için fayda yerine zarar getirse de İsrail ile ittifakı sürdürmekte kararlılar.
İsrail açısından bakıldığında, İslam ülkelerini bu şekilde bölerek özellikle Mısır ve Suudi Arabistan gibi iki önemli bölge ülkesi yönetimlerini yanına alması büyük bir başarı olarak görülmelidir. Bu ülkelerle kurduğu ittifaklar sayesinde Kudüs, Filistin ve diğer Orta Doğu topraklarına karşı yayılmacı politikalarına karşı çıkan Türkiye ve İran gibi ülkeleri Libya, Irak ve Yemen’de oyalayıp kendisinden uzak tutmayı başarıyor.
ABD’deki etkili Yahudi lobisi sadece Tel Aviv’in Riyad, Abu Dabi ve Kahire ile ittifaklarını canlı tutmakla kalmıyor, aynı zamanda Orta Doğu’da giderek etkinliğini artıran Rusya’nın İsrail’in çıkarlarına zarar verecek tavırlardan uzak durmasını da sağlıyor.
[Türkiye, 17 Haziran 2020].