SETA > Yorum |

Siyaset ve Millet Gibi Ekonomi de Darbeye Direndi

Kısa vadede uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları ve sıcak parayı kontrol eden uluslararası aktörlerden Türkiye’nin kredibilitesi ve yatırımların güvenliği ile ilgili tepkisel tavırlar beklenebilirse de orta ve uzun vadede yapısal reform gündemine dönülmesi ile hem doğrudan yatırımların hem de portföy yatırımlarının artacağını öngörüyoruz.

15 Temmuz Cuma gecesi, Paralel Yapı ve iltisaklı unsurların girişimiyle başlatılan darbe kalkışması, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın cesareti ve liderliği, güvenlik güçlerinin etkin müdahalesi ve Türk milletinin fedakarane çabası ile püskürtüldü. Geride iki yüzü aşkın şehit ve binlerce yaralı bırakan bu darbe girişimi asker kılıklı bazı teröristlerin sivil halka ateş açtıkları, Milli Meclis’i bombaladıkları ve Cumhurbaşkanı’na suikast teşebbüsünde bulundukları bir dizi şok edici gelişmeyle tüm milletimizin hafızasına kazındı. Ekonomi cephesinden bakıldığında ise Türkiye’nin geleceğine ipotek koymayı hedefleyen bu girişim, ilk anda doğal olarak bazı belirsizliklere sebep olsa da geçmişteki benzerleri ile kıyaslandığında kapsamlı bir tahribat oluşturmadı. Bu durumun sebeplerinin iyi anlaşılması için hem Türkiye’de makroekonomik yönetişimin etkinliği bağlamında son yıllarda atılan adımlara hem de spesifik olarak Cuma gecesinden itibaren yürütülen kriz yönetiminin başarısına eğilmek gerekiyor.

Makroekonomik yönetişim anlamında Türkiye’de son yıllarda gerçekleştirilen kurumsal reformlar sonucu ortaya çıkan güçlü bir mimarinin varlığı herkesin malumudur. Darbe girişimi sürecinde ise devletin güvenlik güçleri kalkışmayı organize eden unsurları derdest etmek üzere tedbirlerini alırken özellikle Merkez Bankası ve ekonomi bürokrasisi, gelişmelerin ekonomi üzerinde oluşturabileceği şok etkisini hafifletmek için yoğun mesai yaptı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, 560 civarında önemli yabancı yatırımcı ile telekonferans düzenleyip yatırımların geleceğine dair muhtemel endişeleri giderdiler. Türkiye Bankalar Birliği’nde kendi inisiyatifleri ile bir araya gelen üst düzey banka yöneticileri, kriz süresince başta likidite olmak üzere temel ihtiyaçlarını belirleyip sükunetle Merkez Bankası’na ilettiler. Merkez Bankası, bu ihtiyaçları dikkate alarak darbe girişimi sonrası bir likidite sıkışmasını önlemek için bankalara sınırsız likidite desteğini, teminat kısıtlarının azaltılmasını, bazı işlemlerde maliyetlerin sıfırlanmasını içeren bir dizi rahatlatıcı tedbirler açıkladı. Merkez Bankası şubelerinin yerinde bir kararla hafta sonu açık tutulması da ATM’ler üzerinden ilk anda yapılan para çekme işlemleri sonucu nakit sıkışmasının önlenmesine yardımcı oldu ve bankalar nakit havuzlarını rahatça yedekleyebildiler. Savaş, doğal felaket ve darbe gibi kriz durumlarında likidite ve nakite erişimin anında karşılanabilmesi hem ekonominin sağlığı hem de toplumsal psikolojiyi yönetebilmek açısından hayati önemde olduğu için bu kritik süreçte nakit problemi yaşanmamış olması kayda değer bir yönetişim başarısıdır.

Yaşadığımız darbe kalkışması sırasında ekonomi bürokrasisinin temel kurumları ve bankacılık sektörü arasındaki paslaşmalarla “tıkır tıkır” işleyen koordinasyon yapısı sayesinde halkta panik havası oluşması ve küresel kriz sonrası Yunanistan ile diğer Avrupa ülkelerinde yaşanan bankalara hücum endişelerinin ortaya çıkması engellendi. 1994 ve 2001 krizlerinin izlerini kurumsal hafızasında taşıyan Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi, soğukkanlı ve seri karar alma tarzıyla çevresine güven aşıladı. Bir de tabii Avrupa ülkelerinde insanlar panik halinde bankalara koşarken, milletimiz demokrasiye sahip çıkmak için meydanlara koştular.

Ayrıca başta TOBB, MÜSİAD ve TÜSİAD olmak üzere iş dünyasının önde gelen STK’ları darbeye karşı birlik çağrıları yaparken tüm iş dünyası demokrasiye destek olup bir an önce normalleşmeyi sağlamak adına tek ses olarak kendini ifade etti. Elbette ele geçirilen askeri araçlara karşı canı pahasına direnen ve darbeye karşı toplumsal direnişi bir demokrasi şölenine dönüştüren milyonlarca vatandaşımızın hakkı da teslim edilmeli.

Tazelenme ve Yenilenme Süreci

Yaşanan her darbe ve darbe girişimi toplumsal hayatın farklı alanlarında derin travmalar yaratır, bundan ekonomiyi de soyutlayabilmek mümkün değil. Ancak 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından ilk hasar raporuna baktığımızda Türkiye’nin gelişmekte olan piyasalardan negatif ayrışmadığını, borsa ve döviz cephesinde yaşanan dalgalanmanın geçici olduğunu ve ülke risk primini gösteren CDS’lerde çok büyük bir tahribat oluşmadığını vurgulamamız gerekir. Önümüzdeki dönemde ise önce mali piyasalarda, ardından da ticaret, ithalat-ihracat ve reel ekonomide normalleşme ve ekonomik büyüme ivmesini tesis etmek için yoğun bir çaba sarf etmek gerekecek.

Ancak Türkiye’de farklı siyasi ve toplumsal kesimleri bir araya getiren darbe karşıtı bir toplumsal bilinç oluşması önemsenmelidir. Bu toplumsal bilinç, uzun vadede ekonomide kurumsallaşma ve yapısal reformları destekleyecek güçlü bir temel oluşturabilir. 15 Temmuz başarısız darbe girişimi siyaset, ekonomi, devlet kurumları, akademi ve medyada FETÖ ile iltisaklı unsurların kapsamlı biçimde temizlenmesi yoluyla bir tazelenme ve yenilenme sürecinin önünü açacak. Kısa vadede uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları ve sıcak parayı kontrol eden uluslararası aktörlerden Türkiye’nin kredibilitesi ve yatırımların güvenliği ile ilgili tepkisel tavırlar beklenebilirse de orta ve uzun vadede yapısal reform gündemine dönülmesi ile hem doğrudan yatırımların hem de portföy yatırımlarının artacağını öngörüyoruz.

 

[Kriter, 1 Ağustos 2016].