SETA > Yorum |
Doğrudan Yabancı Yatırımlar

Doğrudan Yabancı Yatırımlar

2007 yılı içerisinde Türkiye’ye gelen doÄŸrudan yabancı sermaye 21.9 milyar dolara ulaÅŸtı. 2001 senesine kadar 1 milyar doları yakalayamamış olan yabancı sermaye girdisi, 2001-2003 arasını iniÅŸ çıkışlarla, 2003 sonrasını ise artan trendle geçirdi.

2007 yılı içerisinde Türkiye’ye gelen doÄŸrudan yabancı sermaye 21.9 milyar dolara ulaÅŸtı. 2001 senesine kadar 1 milyar doları yakalayamamış olan yabancı sermaye girdisi, 2001-2003 arasını iniÅŸ çıkışlarla, 2003 sonrasını ise artan trendle geçirdi.

Yabancı sermaye çekiÅŸ tarihimiz, iktisadi ve siyasi istikrar grafiÄŸimizle oldukça paraleldir. 1970’lerden 1980’lerin sonlarına kadar 100 milyon doları bile zor yakalayan doÄŸrudan yabancı yatırımlar (DYY), ancak Özal döneminin ortalarında bu rakamı aÅŸabilmiÅŸtir. 1990’lar ise 1 milyar doların altında seyretmiÅŸtir. 2007 senesinde (özelleÅŸtirmeler, ÅŸirket ortaklıkları ve gayrimenkul satışları) Türkiye’ye gelen 21.9 milyar dolar yatırım geçmiÅŸ 30 yıl göz önüne alındığında sayısal anlamda bir rekor olduÄŸunu söylemek gerek. Lakin 2006 senesiyle mukayese ettiÄŸimizde ise (DYY) artışın sadece %8.8 olduÄŸuna dikkat çekmek gerekiyor. Özellikle tasarruflarımızın yatırımlarımızı karşılamadığı, ödemeler dengemizin de yatırım açığımızı giderecek kadar cari fazla vermediÄŸinden dolayı yabancı girdiye ihtiyacımız var. 1990’ların popüler kültür fobisi ‘enflasyon canavarı’nın yerini alan ‘cari açık’ kırılganlığını finanse etmemizdeki önemli kalemlerin başında da dışardan sermaye giriÅŸleri bulunuyor.

2003-2007 dönemi DYY artışları sadece Türkiye’ye özgü bir geliÅŸme de deÄŸil. Meksika, Polonya, ABD, Avusturalya gibi ülkelerde benzer rekorların sahibi. Yüzde artışı olarak benzerlik gösterdiÄŸimiz bu ülkelerden, mesela Avusturalya’dan ayrıldığımız özelliÄŸimiz, yabancı sermaye giriÅŸlerimizin ağırlıklı olarak büyük özelleÅŸtirmelerden gelmiÅŸ olması. Dolayısıyla yabancı sermaye giriÅŸ trendinin gerçekliÄŸini büyük ölçekli devirlerin (Åžubat ayındaki Tekel’i hariç tutarsak) fazlaca beklenmediÄŸi 2008 yılı içerisinde daha iyi test etme imkanı bulacağız. Bu sebepten 2008’de yaÅŸayacağımız siyasi geliÅŸmeler hayati rol oynayacak. Özellikle sınır ötesi operasyonun Türkiye içerisine yansımaları yatırım kararları üzerinde etkili olacaktır. Bu illa yatırımdan vazgeçme anlamına gelmemektedir. Ä°yimser beklenti yatırımların devam etmesi ama daha likit sektörlerin ağırlıklı olarak tercih edilmesi olabilir. Öyle ki geçen sene içerisinde de gelen doÄŸrudan yatırımların (11 milyar 409 milyon dolar) yarıdan fazlası mali aracı kuruluÅŸlar sektörüne geldi. Dışardan giriÅŸlerin dengesiz bir sektörel dağılımının daha da kötüleÅŸmesi, ödemeler dengesi açısından farklılık teÅŸkil etmezse de yatırımların yapısallığı ve geniÅŸ kitlelerce hissedilmesi anlamında sorunlar yaratacaktır. Kötümser senaryoda ise trendin bu sene içerisinde gerilemesine hazırlıklı olunmalıdır. Bu elbette sınır ötesinin sonuçlarıyla doÄŸrudan baÄŸlantılı bir senaryo olacaktır. Bu sualin normal ÅŸartlarda bile ağırlıklı olarak finansal piyasaları tercih eden yabancı yatırımcılar tarafından sorulmadığını düÅŸünmek safdillik olur. Bu anlamda DoÄŸu-GüneydoÄŸu ekonomik kalkınma paketinin bir an önce baÅŸlaması ve dış dünyaya duyurulması önemli rol oynayacaktır.

Türkiye’ye artarak gelen yatırımların resmini iyi çekmek zorundayız. Manipülasyonun en yoÄŸun yapıldığı ekonomi alanlarından bir tanesi de yabancı sermaye giriÅŸleridir. Öncelikle DYY giriÅŸleriyle ekonomik kalkınma veya büyüme arasında mucizevi bir iliÅŸki bulunmadığını söylemek gerek. Kapital, özellikle de finansal kapital tabiatı gereÄŸi kanserli olabildiÄŸi sürece sıhhatlidir. Kanserden kurtulan kapitalin akibeti kurumaktır. Dolayısı ile kapital sirkülasyonunu tamamlamak, birikimine devam etmek üzere büyümekle mükelleftir. Bu ise kapitale daha fazla getiri için münasip piyasalara girmesini icbar etmektedir. Özellikle finansal kapitalin sadece mezkur tabiatının bir neticesi olarak yabancı sermaye çekmek sorunlu bir iliÅŸkinin de ilanıdır. Çünkü bu türden kapitalin giriÅŸ ve çıkış döngüsü hem çok hızlı olabilir hem de evsahibi ülkenin istemediÄŸi bir zamanda gerçekleÅŸebilir. Yani kapital getiri beklentisini koruduÄŸu sürece ülkede kalmayı yeÄŸleyecektir. Burada misafir ülke ya dışardan gelen (hazine tahvillerini alarak ya da özel sektöre borç vererek) kapitalden kredi kullanıyordur ya da hisse senetlerini yabancılara satıyordur. Her iki durumda, yatırımınları ülke riskerlinden ve maliyetlerinden tam anlamıyla bağımsız olmazsa da likittir. Türkiye’nin 2003’e kadar olan dönemde yıllık ortalama 800 milyon dolar civarında çektiÄŸi yabancı sermayenin ekseriyeti de bu ÅŸekildeydi. Ancak son 4 yılda bu dengesizlik nispi olarak iyileÅŸme yoluna girdi. Yabancı sermaye ufak adımlarla da olsa kalıcı yatırım, ortaklık veya satın almalara girmeye baÅŸladı. Bu yatırımların sektörel dağılımı dengesizliÄŸini korumakla birlikle, dış yatırımın sadece borç veren bir mekanizmadan çıkmış olması iyiye iÅŸaret olarak okunmalı.

Türkiye 2007’de yabancı sermaye giriÅŸinde zirvesini görürken bir baÅŸka trendle de baÅŸ baÅŸa kalmış durumda. Türkiye’den dışarıya doÄŸrudan yatırımlarda artmış durumda. Tekstil, boya, elektrik ekipmanları, beyaz eÅŸya ve ev alatleri gibi alanlarda dışarıya doÄŸrudan yatırımlar yapıyoruz. Bu yatırımların neredeyse tamamı istihdam maliyetlerinden dolayı ya Balkanlara ya da Mısır’a yapıyoruz. DoÄŸu ve GüneydoÄŸu’da bu sektörlerde daha uygun istihdam maliyetleriyle yatırımlar teÅŸvik edilmek zorunda. Yeni DoÄŸu-GüneydoÄŸu ekonomik açılımında sermaye kaçışlarının öncelikle Türkiye içerisinde yeniden deÄŸerlendirmeye yönelik adımlar atılması gerekiyor.

Türkiye cari dengesinin ciddi bir kısmını finanse etmede kullandığı yabancı sermaye yatırımlarına ihtiyaç duymaya devam edecek. Bu durum büyüyen ekonominin hem bankacılık sektörümüzün öz kaynaklarına destek bulmak zorunda olduÄŸumuzdan hem de DYY üzerinden dünya piyasalarına eklemlenmemize imkan saÄŸladığından devam edecek. Ancak 2003’ten sonra yakalanan trendin bütün dinamikleri yabancı yatırımların sektör tercihinde tek karar alıcı olduÄŸu bir tabloyu da karşımıza çıkarıyor. Bu durumu aÅŸmak için kurulan ve iki yıldır çalışmalarına devam eden Türkiye Yatırım Destek ve Promosyon ajansına da büyük görev düÅŸüyor. Ajansın perspektifi yabancı yatırımlar stratejisini yönetme anlamında oldukça baÅŸarılı bir ÅŸekilde kurgulanmış bulunuyor.

Burada ana sıkıntı, ajansın yatırım çekmede izlediÄŸi stratejiye paralel hareket edecek kurumlar ve altyapı dinamiklerimizin aynı düzeyde olmaması. Kurumlarımız, en genel anlamda ekonomi yönetimi, iktisadi büyümedeki yönsüzlüÄŸü aÅŸmış durumda deÄŸil. Altyapımızdaki en büyük sorun ise insan sermayesi sorununun devam ediyor olması. Yabancı yatırımların likit sektörlerin dışında da kalıcı yatırımlara daha fazla yönelmesi için gerekli olan en temel unsur insan sermayesinin varlığı. Türkiye’de yüksek öÄŸrenim sistemi ekonomik yatırımlarla simetrik bir ÅŸekilde insan sermayesi yetiÅŸtiremiyor. Bu durum iki sonuç ortaya çıkarıyor. Bir, yatırımlar bir strateji çerçevesinde çekilemiyor. Ä°ki gelen yatırımlar coÄŸrafi olarak sınırlı bir bölgede yoÄŸunlaşıyor. Türkiye, sanayi politikasının insan sermayesi ayağını yüksek öÄŸrenimde iyileÅŸtirebildiÄŸi ölçüde aldığı dış yatırımları belli bir yol haritası içerisinde yönlendirebilecektir. Aksi takdirde yatırım akışına dış çıpaların (küresel likidite bolluÄŸu ve AB süreci) ağırlıklı olarak karar verdiÄŸi DYY döngüsünden çıkamayacaktır.

Anlayış - Mart 2008