Türkiye, uluslararası piyasalardan borçlanmak için, 1991 yılında not değerlendirmesi yapan kredi derecelendirme kuruluşlarıyla bir döneme girdi. Ancak, bu kuruluşlardan çok çekti, halen daha da çekiyor.
İlk notlandırma başladığında verilen “yatırım yapılabilir” seviyedeki notun hemen akabinde 1994 ekonomik krizi yaşandı. Tabi bu krizde derecelendirme kuruluşlarının rolünü de unutmamalıyız. 1994 ekonomik kriz sonrasında da, “yatırım yapılabilir” seviyenin altında not geldi ve bu not, 2012 yılına kadar devam etti.
2012 yılında Fitch ve 2013 yılında ise Moody's Türkiye'nin notunu ülke risk priminin düşmesi, kamu borcunun ve bütçe açığının azalması, ekonomik büyüme ve doğrudan yatırım miktarı gibi birçok ekonomik göstergede meydana gelen iyileşme sonrasında, “yatırım yapılabilir” seviyeye yükseltmek zorunda kaldı.
Zorunda kaldı diyorum, çünkü 2012'ye kadar ekonomideki sürece kayıtsız kalan bu iki kuruluşun, gerçekleri göz ardı edebilmesi için bir gerekçesi kalmamıştı artık.
Yalnız notu yükseltirken, bunu “yatırım yapılabilir” seviyesinin en alt düzeyindeki notla yapmıştı. Neden mi? Verdiği mesaj çok açık: Elinde Damoklesin kılıcı ile tehdit eder gibi gerekirse notunu bir alt seviye olan yatırım yapılamaz seviyesine düşürürüm diyor.
15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra, fırsat kollar gibi ise Moody's ve geçen Cuma günü ise Fitch, ilk iş olarak Türkiye'nin notunu yatırım yapılabilir seviyenin altına düşürdü. Üstelik Fitch, Türkiye'nin ülke notunu belirlemesi için anlaştığı ve yıllık abone ücreti ödediği bir derecelendirme kuruluşu.
Standart and Poor's (S&P) için ise bir şey söylemenin zaten bir anlamı yok, bu derecelendirme kuruluşu halen 1994 ekonomik krizinde çakılı kalmış ve not belirlerken Türkiye'nin de 1990'lı yıllarda olduğunu zannediyor. Varsın öyle kalsın…
DİĞER ÜLKELERİN NOTU NASIL?
Türkiye ile aynı notlandırılan ülkelere baktığımızda ise, haksızlık ve yanlılık tam anlamıyla ortaya çıkıyor. Türkiye'ye, Guatemala, Vietnam ve Bolivya'yla aynı notu verenlerin, not belirlerken nasıl bir yöntem uyguladıkları sorusunu da cevaplamaları gerekir.
Yunanistan'daki borç krizi öncesinde, makroekonomik göstergeleri sinyal vermiş olsa da, her üç kuruluş da cömertçe not artırırken, Türkiye ve gelişmekte olan ülkelerde ise cömertliği bir kenara bırakalım, objektif davranmaktan uzaklar.
2008 küresel ekonomik krizini başarıyla yönetmiş Türkiye'ye olumlu not vermek için 2012'ye kadar bekleyen bu kuruluşlar, söz konusu “not indirme” olunca hiçbir fırsatı kaçırmıyor, hatta vehimsel ve sezgisel gerekçeler oluşturuyorlar.
Ayrıca, Türkiye'ye not verirken diğer ülkelerden farklı olarak kredi derecelendirme kuruluşlarının muhalefet parti dilini kullanması, kredi derecelendirme kuruluşlarının ne kadar taraflı olduklarını gösteriyor.
BUNLARIN ALTERNATİFLERİ YOK MU
Kredi derecelendirme kuruluşlarıyla ilgili olarak 2012 yılında SETA Vakfında, “bu kuruluşlar ne yapar, notu nasıl belirliyor” sorularına cevap bulmak ve kredi derecelendirme kuruluşlarının kurdukları bu sistemde ülkeleri yüksek faiz ile tehdit etmelerine rağmen dillendirilmeyen gerçekleri ortaya koymak için “Kredi Derecelendirme Kuruluşları: Alternatif Arayışlar” adında bir rapor yayımlamıştık.
Şu bir gerçek ki, zaman değişse de, ülke ekonomileri değişse de, bu kuruluşların Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler ve azgelişmiş ülkelere bakış açısı değişmiyor. Kurdukları sömürü düzeni ile ülkelerin ve dolayısıyla firmaların hangi faiz oranlarında borçlanacaklarını verdikleri notlarla belirliyorlar.
Ama notlandırmayı neye göre ve hangi kritere göre yaptıklarını açıklamıyorlar. Bu kriterleri kendilerinden başka da kimse bilmez. Açıkçası ben bir kriterleri var mı, ondan da şüpheliyim.
İşin ilgin tarafı, borç veren bankalar ve finansal kuruluşlar da notlandırma piyasasını elinde tutan üç derecelendirme kuruluşu dışındakileri kabul etmiyorlar. Bu da, şunu akıllara getiriyor: Derecelendirme kuruluşu ve borç veren bankalar ve finansal kuruluşlar ortak mı çalışıyor?
Alternatif oluşturma adına dünyada çok sayıda derecelendirme kuruluşu var artık, ancak bu üç kuruluşun kurduğu baskı oldukça etkili. Yine de, güçlü olma ve piyasaya kendini kabul ettirme adına mesela, Çin'deki Dagong derecelendirme kuruluşunun önemli bir aşama kaydettiğini de ifade edelim.
Demek ki, bu baskı kırılabilir. Yüzyıldan fazla bir zamanda kurdukları bu sömürü düzeninin değişmesi için dünyayı yönlendiren bu oligopolcü üç kredi derecelendirme kuruluşlarına alternatif oluşturma zamanıdır.
Çünkü, bu oligopol sisteme karşı durmak ve alternatifleri güçlendirmek, artık bir zorunluluk.
[Yeni Şafak, 30 Ocak 2017].