Renkten renge boyanabilir, şekilden şekile girebilirler. Dün sövdüklerine bugün methiye düzebilirler. Bir gün baş tacı ettiklerini ertesi gün ayaklar altına alabilirler. Kim bunlar? Tabii ki Türkiye'nin içerideki rakipleri. Şimdi de DEAŞ'çı oldular. Hani bir zamanlar Türkiye'nin DEAŞ'a yardım ettiği yalanını savuruyorlardı. Türkiye'nin DEAŞ'a TIR'larla silah gönderdiğini iddia ediyorlardı. Başka ülkelerde çekilmiş fotoğrafları, "Türkiye'de tedavi edilen DEAŞ'lı" diye servis ediyorlardı. Hatta o kadar ileri gittiler ki Türkiye'nin rehin alınan konsolosluk görevlilerini DEAŞ'ın elinden kurtarmasının ardından "DEAŞ'e ne verdiniz de konsolosluk görevlilerini serbest bıraktı" diye sordular.
SURİYE'DEKİ ATEŞİ TÜRKİYE'YE SIÇRATMAK
O zamanlar Türkiye Suriye'deki savaşa çekilmek isteniyordu. Uygun olmayan şartlarda Türkiye Suriye'de askeri operasyon başlatacak ve böylece Suriye'deki ateş Türkiye'ye de sıçratılacaktı. Bunun için Türkiye'nin üzerine "DEAŞ'a destek veriyor" yalanıyla geldiler. Hatta Erdoğan'ı savaş suçları mahkemesinde yargılamaktan bile bahsettiler. İçerideki rakiplerimiz de bu algı savaşının gönüllü kurşun askeri oldular. Türkiye çok şükür o günleri atlattı. Kim ne derse desin, hangi tezvirat devam ederse etsin bildiğini okudu. Neydi Türkiye'nin bildiği? * Ne şekilde olsun son ana kadar Suriye'ye bir kara harekatından kaçınmak. * Eğer kara harekatı kaçınılmaz olursa harekatı küresel güçlerin istediği zaman ve zeminde değil Türkiye için en uygun zaman ve zeminde gerçekleştirmek. Ve böylece Fırat Kalkanı Operasyonu'na kadar geldik. Ne zaman ki bir kara operasyonu Türkiye'nin çıkarı ve güvenliği açısından kaçınılmaz oldu, o zaman Türk ordusu Suriyeli muhaliflerle birlikte Fırat Kalkanı Operasyonu'nu başlattı. Operasyon askeri olarak fevkalade başarılı ilerledi ve ilerliyor. Zaman zaman sivil kayıplara sebep olmamak ve tabii ki Türk askerinin hayatını mümkün olduğu kadar az riske sokmak için operasyonun hızı azaldı.
EL BAB'DAN SONRA PYD
Şimdi de aşama aşama El Bab'ı kuşatıyoruz. Fırat Kalkanı Operasyonu'nun en çetin dönemecini dönüyoruz. El Bab'ın DEAŞ'tan temizlenmesi ile birlikte hem DEAŞ'a büyük bir darbe vurulmuş olacak hem de Türkiye'nin güvenliği güvenceye alınacak. Operasyonun birinci aşaması bitirilip ikinci fasıla, PYD faslına geçilecek. Güney sınırımızdaki diğer terörist yapılanma olan PYD'ye odaklanma zamanı gelecek. Tam da bu sırada içerideki rakiplerimiz tekrar seslerini yükseltmeye başladı. Dün Türkiye'yi DEAŞ'a destek vermekle itham eden hadsizler bugün "Neden El Bab'da DEAŞ'a saldırıyoruz?" diye soruyorlar. Erdoğan ve AK Parti düşmanlığı ile şekilden şekle girmişlerdi. Kah Kuzey Irak'a askeri operasyon yapmadığı için hükümeti suçlamış, kah "Biji PKK" diye slogan atmışlardı. Nihayetinde DEAŞ destekçisi de oldular. Türkiye'nin El Bab'da sona yaklaşmasına çok içerlediler. Yakında DEAŞ empatisi geliştirmeye başlarlar. Belli mi olur DEAŞ'ın cinayetlerine de 'özgürleştirici şiddet' diye kavramsal kılıf bile uydurur Boğaziçi'li akademisyenler. Türkiye'yi yayılmacı olup "DEAŞ'ın toprak bütünlüğüne" göz dikmekle suçlarlar. Abartmıyorum, hepsi mümkün. Yeter ki Türkiye'ye zarar versin, her şeyi yaparlar. Ancak tek bir sorun var; DEAŞ'ın malum müzikle arası pek hoş değil. Bağdadi'yi ekrana çıkartıp saz çaldıramayabilirler!
[Takvim, 25 Aralık 2016].