Ne diyorlardı? "Tarihin önüne geçemezsiniz." Ne olacak?
"Barzani bağımsızlık ilan edecek.
Nasıl? Göstere göstere. E, ne yapalım?
"Teslim olun." Neden? "Çünkü tarihin akışını engelleyemezsiniz. Zamanın ruhu..." Dil az çok böyleydi. Öylesine bir güven vardı ki arkadaşlarda, küstahlıktan yüzlerine ince bir gülümseme kondurmayı hiç ihmal etmediler. Bilmiş ve görmüş bir edayla alışacaksınız buna dediler.
GÜVENSİZLİK VE KORKU
Çok yanıldılar. El desteğiyle yola çıkmanın sonucunu bir kez daha gördüler.
Şimdi çok yoğun bir güvensizlik hissi var. Kerkük'ten kaçış fotoğraflarını gördük. Telaş var Korku var. Neden mi? Çünkü çok yalnız kaldılar.
Amerikalıların arkasına saklanıp bölgedeki tüm topluluklara nanik yapıyorlardı. Amerika'nın vazgeçilmez aşkı olduklarını zannettiler.
Tarih bizden yana tarihin akışı durdurulamaz diye düşündüler.
İlerlemeci tarih anlayışı tüm ümitsizlerin ümididir. Ama çoğunlukla illüzyondan ibarettir.
Tarih bir yere ilerlemiyor. Tekrar ediyor. Görmüyor musunuz? Bu ne ilk ne son. Çok veciz bir deyiş var. Sel gider kum kalır.
HAYAL KIRIKLIĞI VE FELAKET
Tarihin ilerlediğini düşünenlerin iki temel özelliği vardır. Birincisi tarihin hep işlerine geldiği gibi ilerleyeceği ümidine kapılıp hayal kırıklığına uğrarlar. İkincisi hep büyük felaketler üretirler.
Antik Yunan'a kadar gitmeye gerek yok. Şuradan Hegel'e kadar gidin.
Tüm bilgeliğine ve karmaşıklığına rağmen Napolyon'u gibi basitliğin zirvesini "at sırtındaki dünya ruhu" ilan etti. Napolyon ise Avrupa'nın ilk kitlesel savaş ölümlerine neden oldu.
Öyle ki, Fransa'da erkek kalmadı.
Az daha gelin bu tarafa. Bir başka ilerlemeci hayalperest ve hayal kırıklığı Marx çıkar karşınıza.
O da ilerlemeciydi. Feodalite gitti.
Kapitalizm geldi. O da gidecek Komünizm gelecek. Hayat bayram olacak. Dünya cenneti çıkacak. Bu gelecek engellenemez. Öyle olmadı.
Komünizm hiçbir yerde şiddet olmadan doğamadı. Doğduğu yerlerde de şiddetsiz duramadı. Tek başına Stalin bile milyonlarca insanı katline neden oldu.
Bir başka ilerlemeci gelenek gazını Alman romantizminden alan Nazileridir. Tarih onların da yanındaydı. Engellenemez biçimde yükseleceklerdi. "Hayat alanı" şarttı ve doğaldı. Bu sefer başkaydı. Sözüm ona. Yok öyle bir şey.
Aslında olan hep aynı. İster birinci, ister ikinci ister üçüncü reich. Fark etmez. Sonu hep hüsran. Şimdi AB eliyle dördüncüsünü deniyorlar.
Görelim bakalım. Tarih yanlarında mı değil mi? Zamanın ruhu Merkel'i atın sırtını bindirecek mi bindirmeyecek mi?
Tarihi sorumluluğun kendi sırtlarında olduğunu düşünecek kadar küstah, tarihin kendileri üzerinden aktığını sanacak kadar hayalperest kişiler kendilerine biçtikleri rol üzerinden tüm topluma imkânsızı vaat ederler.
Hep bir vaiz dili kullanırlar.
Kendilerine hep sofistike ve derin adam pozu verirler. Hâlbuki kafaları karışıktır bunların. Merkezi problemlerini çözememiş ama her şeye heves eden ve hiçbir şeyde karar kılamayan bu nedenle de derinleşemeyen sığ zihinlerdir bunlar.
Bakın Barzani'ye. Dünyayı mekân üzerinden değil zaman üzerinden değerlendiriyor. Onun içinde tarih akıyor. "Tarih ataları ve babası üzerinden aktı geldi ve kendisinde tekâmüle erdi." On altı yaşından bu yana romantik duygularla hazırlanmış buna.
Öcalan'dan tutun Barzani'ye kadar hastalıklı tüm zihinler kendilerine bu ilerlemeci tarih anlayışından aşı vururlar. Sonuç hayal kırıklı, hüsran, kan ve gözyaşı.
[Takvim, 22 Ekim 2017].