Bir Barzanici var. En önde gideni.
Bayrak sallayanı. Kerkük'e Irak ordusu yürüyünce pek bir canı sıkılmış.
Ona buna sataşıyor. Kendinden olmayan herkesi İrancı ilan ediyor.
Satılmış falan olduğunu söylüyor.
Beyefendinin mantığına göre Kerkük ya Barzani'de kalırmış ya da İran'a geçermiş. Barzani'de kalması Türkiye için daha iyiymiş. Barzani'de kalmasın diyenler de İrancıymış. Arasını düşünemiyor. Bu ülkenin de kendine has bir ulusal çıkarı olabileceğini görmezden geliyor. Türkiye'cilik diye bir şık yok. Bu ülkenin de yerli ve milli bir siyaset peşinde olabileceği ihtimalini devre dışı bırakıyor. Bilerek geriyor ki kendinin Barzaniciliği ortaya çıkmasın.
Bilerek suçlama dilini kullanıyor ki kimsenin onu suçlamak aklına gelmesin.
Bu adamların bu kadar cüretkâr bir biçimde Barzanicilik yapmasını hadi bir kenara bırakalım. Toplumun geri kalanını İrancı diye yaftalamak cesaretini nereden buluyorlar?
Koskoca Türkiye siyasetinin Barzani'ye hapsedileceği fikrine nasıl sahip oluyorlar? Fark edilmediklerini mi zannediyorlar? Hâlbuki çok belli oluyor.
Kısaca söyleyelim. Türkiye ne İrancılığa ne de Barzaniciliğe hapsolmak zorunda. Türkiye kendisine uygun siyasetin peşinde.
Bazen Barzani buna yakın olabilir.
Bazen de İran. İran ile Barzani'ye karşı ittifak kurmak, İrancı olmak değildir. Barzani bölgedeki dengeleri hiçe sayıp kendi dar etnik siyasetini Türkiye'ye yutturmaya kalkarsa, kusura bakmayın o ilişki bozulur. Türkiye, İran ve Irak'ın beraberce Irak'ın toprak bütünlüğünü koruması İrancılık olmaz.
Ortalığı İran karıştırırsa Türkiye bu sefer de İran'a karşı pozisyon alır. Hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Bundan daha doğal birşey olamaz.
Çünkü Türkiye Barzani veya İran'ın çıkarlarını korumakla yükümlü değil.
Türkiye'nin kendi hedefleri var. Hem Barzanicilerin hem de İrancıların bunu öğrenmesi gerek.
Referandum kararıyla düzeni Barzani bozdu. Bu çerçevede Türkiye, İran ve Irak yakınlaştı. Bu yakınlaşmanın belli başlı konuları vardı. Kerkük de bunların başında geliyordu. Barzani'nin bağımsızlık referandumunda diretmesi durumunda bu üç ülkenin Kerkük, Kandil ve Sincar gibi konuları masaya yatırabileceğini hep söyledik. Muhtemelen bunların hepsi konuşuldu. Şimdi Bağdat hükümeti Kerkük'e ilerliyor. Asıl soru şu. Bu Türkiye ile koordineli mi yapılıyor?
Eğer öyleyse zaten hep beraber bekleyip göreceğiz. Belki başka adımlarla da karşılaşacağız. Kandil ve Sincar operasyonları veya en azından çeşitli sınır hareketlilikleri gündeme gelebilir. Barzani diz çökene kadar bu üç ülkenin yeni alanlarda hareket etmesine şahitlik edebiliriz. Böyle devam ederse çok sürmez. Barzani siyaseten devrilir ve yerine daha uyumlu bir iktidar gelir. Belki yine aynı aileden olur ama bağımsızlık meselesi rafa kaldırılır.
Fakat eğer Bağdat'ın Kerkük harekatı Türkiye'den bağımsızsa ve Merkezi Irak Hükümeti krizi fırsata dönüştürmek istiyorsa o zaman başka bir mesele doğar. Türkiye Kerkük'ü stratejik öneme sahip bir şehir olarak tanımlıyor. Bu nedenle Kerkük'te tek taraflı atılacak adımların her birine karşı çıkacaktır.
Kerkük'ün statüsü zaten bu tür hassasiyetler nedeniyle belirlenmemişti.
Merkezi Irak hükümetiyle sorun yaşadığında Barzani'nin Kerkük'teki etkinliğine göz yumulabilirdi. Ancak tüm bunlara rağmen Barzani referandumla Türkiye'ye kazık atmaya kalkarsa, Türkiye bu sefer de Irak Merkezi Hükümetiyle yakınlaşabilir.
Fakat eğer Bağdat da benzer bir eğilime girerse o zaman durum yeniden değerlendirilir. Ne İran ne Barzani Türkiye'nin siyasetinin ayrılmaz parçası değildir.
[Takvim, 17 Ekim 2017].