Sonra da üzüldüm. Gerçekten üzüldüm. Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü bir kongre düzenliyormuş. Kongrenin başlığı: "100. Yılında Ekim Devrimi" Çok ilgilendiğim bir konu değildir. 100. yılında Bolşevik ihtilali nerelerde kutlanır? Nerelerde hatırlanır?
Nerelerde özlemle anılır? Bunu kaç kişi yapar? Kaç ülkede olur? Pek takip etmem.
Gidip bakmak lazım. Ama gidip bakacak kadar ne vaktim var ne sabrım.
Ama iyi bildiğim birkaç şey var. Bunlardan biri akademik kongrelerdir. Kendimce bu tür etkinliklere dünyanın farklı ülkelerinde bolca katıldım.
Bu programlarda siyaset biliminin çeşitli boyutlarına dair oturumlarda konuşmacı ve/veya tartışmacı olarak yer aldım.
Mesela APSA, ISA, MPSA, MESA, IPSA ve benzeri kurumların düzenlediği kongreleri yıllarca takip ettim. Ama hiçbirinde buna benzer ideolojik saplantı taşıyan bir başlık görmedim. Bırakın kongre başlığını sunum bile bulamazsınız.
APSA'nın mesela bu yılki teması "Meşruiyet Arayışı." ISA'nın teması "Uluslararası İlişkilerde Değişimi Anlamak." Tonlarca başka örnek bulursunuz. Ama hiçbirinde böyle bir şey bulamazsınız. Dünyanın yıllar önce defalarca konuşup tükettiği bir meseleyi ilk kez düzenlenen bir kongrenin ana teması yapmak tuhaflıktan öte zırvalıktır.
Hakikaten uğraşıyorum. Anlamaya çalışıyorum. Nasıl bir kafa bunu yapar?
Muradı nedir? Hala bundan medet mi ummaktadır? Bunun ne kadar alakasız olduğunu görmüyor mu? Dünyanın neler tartıştığından haberi yok mu? Yeni tür meseleler hiç mi kulağına girmedi?
Ekim 1917'den bu yana dünyanın ne kadar kavram tükettiği hiç mi aklına gelmez? Hadi dünyayı bırak Türkiye'nin etrafında olup bitenleri de mi görmüyor? Hala tek derdi var.
Ekim devrimi. Aferin. Al hayrını gör.
Tartış bakalım bir daha. Ne bulacaksın?
Ayrıca kimse hakikaten "Ekim devrimini" analitik değeri için ele aldıklarını iddia etmesin. Bu bal gibi ideolojik ve normatif bir tercihtir. Arkaik bir solculuk barındırmaktadır. Diğer kongrelerde olduğu gibi geleceğe dönük veya disiplininin meseleleriyle ilgili bir toplantı değil, geçmişe nostaljiyle bakarak, alanı Marksist ideolojiye hapsetme çabasıdır. Bütün eski tüfekleri bir araya getirip yeni tüfeklere motivasyon verecekler. Kendinden olmayanları dışlayacak bir temayı tam da bu nedenle tercih ediyorlar. Safları sıklaştıracaklar ve eski güzel günlerini anacaklar. Arada "Tayyip defol, üniversiteler bizimdir" diye slogan da atarlar sol yumruk havada. Bu üniversiteler onlara babasından kaldı ya.
Sonra bu akademikler yeri geldiğinde çok seslilikten dem vurur, özgürlükleri savunur, azınlık haklarını önemsediklerini anlatır. Bir üniversitenin bir bölümünde yarattıkları tek sesliliği kimse sorgulamasın ister. Buna benzer ifadeler içeren birkaç twit attım. Cevabı toplu hücum şeklinde oldu. Çok umrumda değil. Ama size bu cevap verenlerin ortak özelliklerini vereyim. Birçoğunun profil resminde "hayır" pankartı var. Referandumda hayır vereceklermiş. Birisi kendini tutamamış yanına bir de Hollanda bayrağı koymuş. Türkiye Hollanda geriliminde Hollanda'yı tutuyormuş.
Bir diğeri Türkiye'den bahsederken "senin ülken" diyor. Bir diğeri Ermeni bir komitacının ismini taşıyor. Birisi "1400 yıldır hurafe peşinde aynı taşın etrafında dönen, bir toplu iğne üretememiş topluluk" demiş Müslümanlara.
Bir kısmı Sünni İslama küfretmeyi alışkanlık edinmiş. Çoğunda yoğun bir din düşmanlığı var. Kendisinin Marksizm'i bir din gibi gördüğünün farkında bile değil. Ha bir de hepsi benim cahil olduğumu düşünüyor.
Hâlbuki benim yazdığım twittlerde ne referandum vardı ne İslam dini, ne Hollanda, ne Kâbe. Demek ki bunlar o kafaların içinde hep birbiriyle ilişkili kavramlarmış. Demek ki onları birleştiren şey bu düşmanlık hissiymiş.
Etrafta "AK troller" diye koparılan yaygaraya bakarsanız, AK Parti ve takipçilerinin sosyal medyada örgütlendiğini zannedersiniz. Ama benim şahsi tecrübem tam tersi.
Belli profillere sahip bu tipler belli kalıplarla aynı anda ortak operasyonlar yapıyor. Bunun örgütlenmemiş olma ihtimali yok. Asıl bakmamız gereken yer de burasıdır bence..
[Takvim-Hasan Basri Yalçın-15.03.2017]