Bu memleket, bu vatan mandacı zihniyetle, mandacılık telakkisiyle ilk defa tanışmıyor. Mandacı işbirlikçilerinin o teslimiyet çağrılarına ilk kez muhatap olmuyor. Neredeyse 100 yıl önce, bu coğrafyada birileri çıktı ve bizi ancak "Amerikan mandası olmak kurtarır" dedi. Amerikalılar "şayan-ı tercihtir" dedi.
Anadolu ihtilalini daha en başında çökertmek için bu mandacılık fikri devreye sokuldu. 1919'da dönemin 3. Kolordu Komutanı "Anadolu, Amerikan mandasını kabul etmek için girişimde bulunmalı ve Amerikalılarla temasa geçmelidir" diyordu. Bir dönem Beyrut Valiliği yapmış Bekir Sami Bey "tam bağımsızlık iyi ama eğer bunda ısrar edersek memleketi bölerler, en iyisi memleketin bütünlüğünü koruyacak bir mandayı tercih etmektir" diye büyük bir özgüvenle konuşuyordu. Ona göre yapılması gereken, ABD temsilcisi Amiral Bristol'a "ABD hükümetinin bizi mandası altına almayı kabul etmesi" hususunda müracaatta bulunmaktı.
Halide Edip, aynı dönemde Mustafa Kemal Paşa'ya yazdığı mektupta Amerikan mandasının Türkiye için 'ehven-i şer' olduğunu belirtiyor, muhatabını Türkiye'nin Amerikan mandasına şiddetle ihtiyacı olduğuna ikna etmeye çalışıyordu. Halide Edip'in argümanları dönemin Amerikan mandacılarının yaklaşımını özetliyordu. Halide Edip'e göre Fransa, İtalya ve İngiltere'yi dengelemek için Amerikan mandasına ihtiyaç vardı. Fransızlar Suriye'de istediğini bulamamış, zararı Türkiye'den kapatmak istiyordu. İtalya, zaten savaşa Anadolu'dan pay almak için girdiğini açıkça söylüyordu. İngiltere daha ince bir oyun oynuyor, "Türk'ün birliğini, çağdaşlaşmasını, gerçek bağımsızlık kazanmasını gelecekte bile istemiyor"du. Bu kuşatmaya karşı Amerikan mandası olmak dışında çare yoktu!
İşbirlikçiliğin, yabancı muhibliğinin, düşmana teslimiyetin en çıplak formu mandacılık zihniyeti. Ve dediğim gibi bu ülke bu zihniyetle yeni tanışmıyor. Fakat arada iki fark var. Bugünün mandacıları mutlak teslimiyet taraftarı. Dünün mandacıları en azından Amerikan mandasının geçici süre uygulanması gerektiğini söylüyordu. Gerçek ya da yalan, ancak sürekli "geçici süre için" şerhini düşüyorlardı. Bugünün mandacıları için böyle bir süre tahdidi yok.
İkincisi, dünün mandacıları kendilerine göre stratejik bir analiz yapıyor, ülkenin bölünmemesi için bu öneride bulunduklarını iddia ediyorlardı. Elbette yanılıyorlardı, ancak iddiaları bu yöndeydi. Bugünün Amerikan mandacıları, ABD'deki bazı aktörlerin Türkiye'nin bölünmesi fikrine destek verdiğini bile bile bu fikri savunuyor.
Elbette yaptıklarının adına "mandacılık" demiyorlar. Açık açık "Amerikan mandası" talep etmiyorlar. Ancak açıktan Türkiye Cumhuriyeti devletinin ABD'den aldığı talimatlar doğrultusunda dış politikasını, ekonomi politikasını, güvenlik politikasını oluşturmasını istiyorlar. Türkiye ve ABD arasında bir gerilim olduğunda "yandık, bittik" diye veryansın ediyorlar. Bazısı "aman bize dokunma, biz dostuz, Erdoğan ve ona inananlar düşmanın" diye telkinde bulunuyor.
Mandacılık fikrinin özü sureti haktan görünerek "tam bağımsızlık" fikrini geçersiz kılmaktır. Yani mandacılık ideolojisinin karşı çıktığı fikir "tam bağımsızlık “tır.
Dün Mustafa Kemal Atatürk'e "tam bağımsızlığın imkânsızlığı" üzerine tavsiyede bulunanlar bugün Recep Tayyip Erdoğan'a "tam bağımsızlık fikrinden vazgeç" diye telkinlerde bulunuyorlar.
Ne kadar uğraşsalar boşuna. Bu bir varlık, yokluk mücadelesi. Bunu bu millet böyle görüyor. Geçmişte de böyle gördü, İstiklal mücadelesi verdi. Bugün de böyle görüyor ve bir İstiklal mücadelesi veriyor...
[Sabah, 16 Ekim 2017].