15 Temmuz'dan sonra oluşan AK Parti-MHP hattında ileriye dönük fikirler verebilecek önemli bir hafta yaşadık. Kurulan hat hem AK Parti hem de MHP için fırsatlar ve riskler barındırıyor. Haliyle bir yandan üretken bir yandan da gerilimli bir işbirliği bu. Geçtiğimiz hafta bu işbirliğinin her iki boyutunu da yansıtması açısından güzel bir örnek oldu.
Uzun bir süredir üzerinde çalışılan meclis içtüzüğü değişikliği geçtiğimiz hafta mecliste AK Parti ve MHP'nin oyları ile yasalaştı.
İçtüzük değişikliği süreci baştan sona iki partinin işbirliğinin ne tür faydalar doğurabileceğini gösteriyor. İçtüzüğün yetersizliği uzunca bir süredir bilinen bir sorun. Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP'nin siyaseti sokağa, aktivizme ve şova çevirme süreciyle birlikte sorun daha görünür, acil bir hal aldı ve değişiklik kaçınılmaz oldu. Süreç Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısı ile başladı. CHP ve HDP her zamanki tutumlarını devam ettirdiği için AK Parti ve MHP'nin uzlaşısı ile değişiklikler belirlendi ve nihayetinde mecliste yapılan oylama ile içtüzük değişmiş oldu.
İçtüzük değişikliğiyle birlikte siyasetin önündeki bir sorunun çözülmesinin yanında iki parti de seçmene olumlu mesajlar verdiler. Tüm süreç iki partinin işbirliğinin ülke, siyaset ve bu partiler için ne tür fırsatlar sunabileceğinin bir örneği oldu.
Diğer tarafta ise riskler ve krizler yer alıyor. İçtüzük için uyumlu bir mesai devam ederken iki partinin potansiyel kriz alanlarından birisinde hareketlilik yaşandı. Devlet Bahçeli basın mensupları tarafından eski MHP'li Tuğrul Türkeş'in kabine dışı kalmasıyla ilgili sorulan soruya cevap verirken, AK Parti'nin eski genel başkanı ve eski başbakan Ahmet Davutoğlu'nu söze karıştırınca gerilimin emareleri görünmeye başladı. Davutoğlu haliyle kendini savunan bir açıklama yaptı.
Gerilim hem AK Parti hem de MHP sözcülerinin partilerini ve adı geçen partilileri savunmak yönünde yaptıkları açıklamalar ile tırmansa da kriz aşamasına gelmeden sağduyu ağır bastı ve sular duruldu.
Bu örneklerde görüldüğü gibi iki partinin oluşturduğu hat verimli ve faydalı fırsatlar sunuyor ancak bir o kadar da riskli. AK Parti ve MHP siyaseti Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dile getirdiği yerli ve milli zeminde birbirine yaklaşsa da, MHP'nin tabanının muhafazakar kesimi ile AK Parti tabanı arasındaki sosyal ve siyasal yakınlık artsa da ortada iki farklı siyasi parti var.
Evet yakınlaşma, ortaklaşma söz konusu ama iki farklı akım, kurumsal yapı, siyasi gelenek ve düşünce dünyasının varlığı da ortada.
Uzlaşma zeminleri bulunuyor, taraflar ülke menfaati için parti menfaatlerini ikinci plana atabiliyor ama nihayetinde en geç 2019'da seçmenin önüne çıkıp kendilerini diğerlerinden ayırarak seçmenden oy isteyecekler. Ve bunu kısmen bir diğerinin eleştirisi ile, eksikliklerini yetersizliklerini vurgulayarak yapacaklar. Süreç böyle devam ederse iki parti bir yandan CHP'nin karşısına kendini konumlandırırken diğer yandan da seçmenin zihnindeki 'AK Parti mi yoksa MHP mi' sorusunu cevaplamak için bir diğeri üzerinden de kampanya yürütecek. Üstelik işbirliği devam ettikçe iki partinin üzerindeki baskı da artacak. Ortak pozisyonu ilk terk eden seçmene bunu neden yaptığını doyurucu bir şekilde açıklamak zorunda kalacak çünkü iki destekçileri de mevcut işbirliğinden memnun gözüküyor.
İşbirliğini sonlandıran ve bunu makul gerekçelerle seçmene açıklayamayan taraf sürecin kaybedeni olma riskini taşıyor.
Başlı başına bu bile iki partinim işbirliğinin çok büyük ve önemli bir kazanımı. Siyaset kavga zemininden bu tür hamlelerin hesaplandığı daha üretken bir zemine doğru hareket ediyor. Siyasi rekabet anlamsız polemiklerden siyasi stratejilerin çarpışmasına doğru ilerliyor. İki parti bütün risklerine rağmen makul siyaset zeminini inşa ediyor.
[Takvim, 30 Temmuz 2017].