Aralık 2019’da Çin’in Vuhan şehrinde tespit edilen ilk koronavirüs (Covid-19) vakasının ardından günümüzde dünya genelinde toplamda 132 milyon 423 bin 821 vaka ve 2 milyon 816 bin 447 vefat kayıtlara geçmiştir.[1] Birçok ülkede koronavirüsün yeni varyantlarının ortaya çıkması ise salgının sağlık boyutuna ek olarak birçok toplumsal, ekonomik, siyasi ve küresel maliyet ortaya çıkarmıştır.
Tablo 1. Dünya Genelinde Koronavirüs Vaka ve Ölüm Sayıları
Ülke | Vaka Sayısı | Ölüm Sayısı | Ölüm Oranı (Yüzde) |
ABD | 30.213.224 | 547.762 | 1,81 |
Brezilya | 12.573.615 | 313.866 | 2,5 |
Hindistan | 12.039.644 | 162.114 | 1,35 |
Rusya | 4.447.916 | 96.413 | 2,15 |
Fransa | 4.441.942 | 93.662 | 2,11 |
Birleşik Krallık | 4.323.596 | 126.373 | 2,92 |
İtalya | 3.544.957 | 108.350 | 3,06 |
İspanya | 3.270.825 | 75.199 | 2,3 |
Türkiye | 3.240.577 | 31.230 | 0,96 |
Almanya | 2.794.949 | 76.139 | 2,72 |
Dünya genelinde vaka sayısının en fazla olduğu ülkelerin yer aldığı tablo incelendiğinde ABD koronavirüs nedeniyle en fazla vakanın ve ölümün yaşandığı ülke olmuştur. Vaka ve ölüm sayısı arasındaki oran incelendiğinde ise en yüksek oranın yüzde 3,06 ile İtalya’da olduğu görülmektedir. Aynı tabloda Türkiye ise dünya genelinde en fazla vakanın tespit edildiği dokuzuncu ülke olmasına rağmen ölüm sayısı tablodaki diğer ülkelere daha düşüktür. Dolayısıyla Türkiye yüzde 0,96 ile söz konusu on ülke içerisinde en düşük ölüm oranına sahip ülkedir.
2- Aşı çalışmalarında son durum nedir?
Aşı çalışmalarında birçok farklı ülke ve şirket tarafından üretilen koronavirüs aşıları ile dünya genelinde bugüne kadar toplam 574 milyon 379 bin 284 doz aşı üretildiği bilinmektedir.[2] Bu aşıların ülkelere göre dağılımına bakıldığında en fazla aşılamanın ABD’de yapıldığı görülmektedir.
Tablo 2. Ülkelere Göre En Fazla Yapılan Koronavirüs Aşı Dozu Sayısı
Ülke | Yapılan Koronavirüs Aşı Dozu |
ABD | 147.602.345 |
Çin | 110.962.000 |
Hindistan | 62.408.333 |
Birleşik Krallık | 34.518.958 |
Brezilya | 21.838.742 |
Türkiye | 15.679.071 |
Almanya | 13.177.652 |
Endonezya | 11.401.216 |
Rusya | 10.600.000 |
Fransa | 10.453.534 |
Dünyada en fazla koronavirüs aşılaması yapan ilk on ülke incelendiğinde ABD’nin birinci sırada yer aldığı görülmektedir. Türkiye ise bu tabloda altıncı sırada yer almaktadır. Bugüne kadar dünya genelinde yapılan bu aşıların yeterli olmadığını belirtmek gerekir. Zira bu rakamlar halihazırda dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 7,2’sine en az bir doz aşı yapıldığına tekabül etmektedir. Dolayısıyla tüm dünya nüfusunun aşılanabilmesi için uzun bir süre gerekecektir.
Tablo 3. Koronavirüs Aşısı Üreten Firmalar ve Aldıkları Aşı Siparişleri
Aşı Firması | Siparişler (doz) |
AstraZeneca/Oxford | 3 milyar |
Novavax | 1,4 milyar |
BioNTech/Pfizer | 1,2 milyar |
Moderna | 816 milyon |
Gamaleya | 765 milyon |
Sanofi/GSK | 712 milyon |
Johnson&Johnson | 368 milyon |
Sinovac Biotech | 367 milyon |
CureVac | 275 milyon |
Snopharm | 230 milyon |
Dünya genelinde ilk onay alan BioNTech/Pfizer aşısı olmuştur. İlk olarak 2 Aralık 2020’de İngiltere tarafından onaylanan aşı daha sonra ABD, Avrupa Birliği İlaç Ajansı ve Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) onayını almıştır. Ardından AstraZeneca/Oxford, Moderna, Sinovac ve Snopharm, Sputnik V gibi aşılar da kullanılmaya başlanmıştır. Aşı üretici firmalar ve almış oldukları siparişlere dair tablo incelendiğinde ise ülkelerin en fazla AstraZeneca/Oxford aşısını sipariş ettiği görülmektedir. Bunun en önemli nedeni olarak da hem BioNTech/Pfizer ve Moderna aşılarına göre daha ucuz olması hem de bu aşının saklanması için ekstra soğuk depolamaya ihtiyaç duyulmaması olduğu belirtilmektedir.
3- Aşılamada yaşanan küresel sorunlar nelerdir?
Koronavirüs aşılama sürecinde küresel çapta birçok sorun bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi aşı dağıtımında yaşanan adaletsizliktir. Aşı dağıtımındaki adaletsizlik dünya genelinde zengin ülkelerin aşı üreticilerinden ihtiyaçlarından daha fazla aşı satın alarak stoklamasıyla oluşmaktadır. Bu durum da zengin ülkelerin aşı stokçuluğu yapması nedeniyle yoksul ülkelere hızlı bir şekilde ve yeterince koronavirüs aşısının ulaşamamasına sebep olmaktadır. John Hopkins Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada 2022’ye kadar ancak dünya nüfusunun yüzde 20’sinin aşılanabileceği belirtilmiştir. Ülkeler arasında aşı ihracatına yönelik ikili anlaşmaların, ihracat yasaklarının ve aşı milliyetçiliğinin yoksul ülkelere aşı gönderilmesini zorlaştırdığı ve mevcut aşı stokçuluğunun da piyasada arz-talep dengesizliği oluşturduğu görülmektedir. DSÖ tarafından yapılan açıklamaya göre halihazırda üretilen koronavirüs aşılarının yüzde 76’sı yalnızca on ülkeye gönderilmiştir. Birçok zengin ülkenin yapmış olduğu aşı stokçuluğu nedeniyle yoksul ülkelerin 2024’e kadar aşıya ulaşamama ihtimalinin de söz konusu olduğu dile getirilmektedir.
Aşı stokçuluğu yapan ülkelere birçok örnek verilebilmektedir. Örneğin Kanada’nın toplam nüfusunun beş katı kadar ve İngiltere’nin de toplam nüfusunun ihtiyacının iki katı kadar aşı siparişi vererek aşı stokçuluğu yaptığı iddia edilmiştir. Benzer şekilde Avustralya da kişi başı 5 doz aşı siparişi verirken ABD de her vatandaşını 3’er kez aşılayacak miktarda aşı almış ancak aşı şişelerinden çıkan doz miktarı ve etiketleri arasındaki farklılık nedeniyle her 6 doz aşıdan birini çöpe atmıştır. AB ülkelerinin de bu kapsamda aşı stokçuluğu yaptığı iddia edilmektedir. Zira AB toplamda yaklaşık 450 milyon nüfusa sahip olmasına rağmen farklı firmalardan yaklaşık 2,6 milyar doz aşı siparişi vermiştir. Tüm bu aşı stokçuluğuna rağmen AB ülkeleri içerisinde de birçok ülke kendi vatandaşlarını bir an önce aşılamayı istemekte ve bu nedenle Birlik içerisinde aşı ihracı konusunda sorunlar meydana gelmektedir.
4- Devletlerin ve uluslararası kuruluşların aşı adaletsizliğine yönelik politikaları ve itirazları nelerdir?
Koronavirüs aşılama çalışmalarındaki en önemli problemlerden olan küresel aşı adaletsizliği uluslararası örgütlerin ve devletlerin önemli bir gündemi olmuştur. Bu konuda en önemli çalışmalardan biri DSÖ’nün öncülük ettiği küresel bir girişim olan Koronavirüs Araçlarına Erişim (ACT) Hızlandırıcısı programının devreye sokulması ve bu program kapsamında aşılama çalışmalarını yürüten Koronavirüs Aşıları Küresel Erişim Programı’nın (COVAX) oluşturulmasıdır. COVAX yoksul ülkelere koronavirüs aşılarının hızlı bir şekilde tedarik edilebilmesi için aşı bağışları kabul etmektedir. COVAX kapsamında henüz yaklaşık 32 milyon doz aşının yoksul ülkelere ulaştığı ancak bu dozların yetersiz olduğu dile getirilmektedir. Zira COVAX aracılığıyla söz konusu yoksul ülkelerin yalnızca yüzde 20’sinin yıl sonuna kadar aşılanması öngörülmektedir. Bu aşılama için de COVAX’ın toplam 38 milyar dolara ihtiyacı olduğu belirtilmektedir. Şubat’ta gerçekleşen G7 Liderler Zirvesi sonrası yapılan açıklamalara göre G7 ülkeleri toplamda 7,5 milyar avro COVAX’a bağış yapacaklarını taahhüt etmişlerdir. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da G7 ülkelerinin mevcut stoklarında bulunan aşıların yüzde 3 ila yüzde 5’ini yoksul ülkelerin kullanması için bağışlaması gerektiğini dile getirmiştir. Bunların yanı sıra bazı zengin ülkeler toplam nüfuslarının çok üzerinde koronavirüs aşısı satın almış olduklarını ve söz konusu fazla dozları bağışlayacaklarını açıklarken ABD ve İngiltere ise tüm nüfusun aşılanması sonrasında fazla dozları bağışlayacağını ifade etmiştir.
Aşı adaletsizliği konusunda birçok farklı eleştiri de bulunmaktadır. 2000’de yoksul ülkelerin aşıya ulaşımının kolay bir şekilde sağlanması amacıyla kurulan Küresel Aşı İttifakı (Gavi) CEO’su Seth Berkley de pandemi dönemi ile 2009’daki domuz gribinin yaşandığı dönem arasında benzerlik kurarak aşı stokçuluğunun sonlandırılması gerektiğini dile getirmiştir. Bu stokçuluğun sebep olduğu aşı adaletsizliği sonucunda virüsün yayılımının engellenmesinin zorlaşacağı ve bunun da mutasyonlara sebep olacağını belirtmiştir. Bunlara ek olarak aşıların patentinin bir süreliğine kaldırılarak aşı dağıtımındaki adaletsizliğin engellenmesi de istenmektedir. Zira aşı adaletsizliğinin en önemli sebeplerinden birisi ise ekonomik çıkar odaklı hareket eden aşı şirketlerinin patent uygulaması ile farklı şirketlerle aşıların içeriğini ve yöntemini paylaşmamasıdır. Bu kapsamda DSÖ tarafından da aşıların adil dağıtımının sağlanabilmesi için aşı şirketlerinin yöntemlerini diğer tedarikçilerle paylaşması gerektiği dile getirilmiştir. Böylece yoksul ülkelerin de aşıya ulaşımının kolaylaşacağı belirtilmiştir. Almanya Kalkınma Bakanı Gerd Müller ise 1990’larda yaşanan HIV krizi ile benzerlik kurmuş ve o dönemde de yoksul ülkelerin yalnız bırakıldığını ifade ederek uluslararası topluma çağrıda bulunmuştur. Ayrıca AB, ABD, Çin ve Rusya gibi aktörlerin yoksul ülkelerin aşılanması için mali destekte bulunması gerektiğini dile getirmiştir.
Uluslararası kurumlar ve devletler tarafından yapılan söz konusu bağışların ve mali desteklerin aşılamadaki adaletsizliği giderme konusunda yetersiz kalacağını ve aşı tedarikinin sağlanması için uluslararası örgütlerin ve zengin ülkelerin ciddi bir bütçe ayırması gerektiğini belirtmek gerekir. Zira COVAX kapsamında aşı gönderilecek ülkelerden olan Namibya’nın Devlet Başkanı Hage Geingob mevcut aşı adaletsizliğini “aşı apartheidi” olarak değerlendirmiştir. Benzer şekilde Barbados Başbakanı Mia Amor Mottley de COVAX kapsamında gönderilen aşıların nüfusun yalnızca yüzde 3’ünü aşılamaya yeteceğini belirterek aşı adaletsizliğinin ciddi bir boyutta olduğuna dikkat çekmiştir.
5- Aşı adaletsizliğinin etkisiyle koronavirüs sonrası uluslararası siyasette ortaya çıkacak olası problemler nelerdir?
Dünya genelindeki aşı adaletsizliği önlenmedikçe aşılamalar uzun bir süre tamamlanamayacak ve salgın dünya gündeminde kalmaya devam edecektir. Bu bağlamda aşılama sürecinde özellikle zengin ülkelerin kendi vatandaşlarının aşılanması amacıyla yaptıkları aşı stokçuluğunun ahlaki ve sağlık boyutuna çoğunlukla değinilerek eleştirilse de meselenin ekonomik boyutu da oldukça önemlidir. Yapılan çalışmalarda aşıların tamamlanmasının gecikmesinin ve mevcut aşı stokçuluğu nedeniyle oluşan adaletsizliğin dünya genelinde ekonomik krizin daha da büyümesine sebep olacağı belirtilmektedir. Söz konusu ekonomik krizin maliyetini de halihazırda aşı stokçuluğu yapan zengin ülkelerin üstlenmek zorunda kalacağı dile getirilmektedir. Zira yoksul ülkelerin aşıya ulaşmasında yaşadıkları problemlerin bu ülkelerde uzun süreli kısıtlamalara neden olacağı ve dolayısıyla ekonomik açıdan her geçen gün daha da sıkıntılı bir hal alacağını söylemek mümkündür. Böylece ülkeler arasındaki ticaretin, insan hareketliliğinin ve turizmin olumsuz etkilenmesi sonucunda aşı stokçuluğu yapan ülkelerin kendi vatandaşlarına saklamış oldukları aşıların küresel düzeyde herhangi bir faydasının olmayacağı ve yoksul ülkelerin yaşayacakları ekonomik problemlerin karşılıklı bağımlılık nedeniyle diğer ülkeleri de derinden etkileyeceği söylenebilir. Aynı zamanda yapılan çalışmalarda zengin ülkeler nüfuslarının tamamını ve yoksul ülkeler de 2021 sonunda nüfuslarının yarısını aşılasa bile küresel GSYH’nin 1,8 trilyon dolar ila 3,8 trilyon dolar arasında düşeceğinin öngörüldüğü açıklanmıştır.[3]
Söz konusu aşı adaletsizliğinin tüm bu ahlaki ve ekonomik boyutlarının yanı sıra küresel sistemde siyasi sonuçları olacağını da söylemek gerekir. Yoksul ülkelere bağışlanan aşılar kapsamında Çin ve Rusya’nın özellikle Afrika’da daha etkin aktörler olacağına dair görüşler yer almaktadır. Yani aşı bağışlarının bir aşı diplomasisi aracı olarak kullanılarak Çin ve Rusya’nın Afrika’da etkin aktörler haline gelmesi söz konusudur. Aynı zamanda ülkelerin aşı bağışında bulunurken “müttefiklik” olgusuna dikkat etmesi de aşı bağışlarının siyasi bir araç olarak kullanıldığını göstermektedir. İsrail’in büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıyan ülkelere aşı bağışında bulunacağına yönelik haberler ise aşının siyasi bir araç olarak kullanılmasına örnek olarak verilebilir. Ayrıca Batılı ülkelerin normatif dış politika söylemlerinde yaşadığı kriz koronavirüs salgını esnasında daha net bir şekilde görülmüştür. Zira Batılı ülkelerin kendi vatandaşlarını aşılamak amacıyla aşı ihracatına yönelik getirmiş olduğu kısıtlamalar yoksul ülkelerin aşılara ulaşımında sorunlara neden olmuştur. Ayrıca koronavirüs pandemisi AB içerisinde kuzey-güney ayrımının derinleşmesine ve Birlik içerisinde dayanışmanın azalmasına da sebep olmuştur. Böylece aşı adaletsizliği tartışmaları ile AB içerisindeki siyasi krizin daha da derinleşeceği söylenebilir. Aynı zamanda liberal düzen için önemli aktörler olan uluslararası kurumların da kriz dönemlerinde işlevselliklerini yitirdiğini ve ülkelerin en temel sağlık ihtiyaçlarında dahi ortak bir politika oluşturma konusunda yeterince söz sahibi olamadığını söylemek mümkündür. Bu durum ise gelecek dönemlerde uluslararası kurumlara olan güvenin daha fazla azalmasına sebebiyet verebilir.
[1] “Number of Coronavirus (COVID-19) Cases, Recoveries, and Deaths Worldwide”, Statista, https://www.statista.com/statistics/1087466/covid19-cases-recoveries-deaths-worldwide, (Erişim tarihi: 7 Nisan 2021).
[2] “Number of COVID-19 Vaccine”, Statista, 31 Mart 2021, https://www.statista.com/statistics/1194934/number-of-covid-vaccine-doses-administered-by-county-worldwide, (Erişim tarihi: 7 Nisan 2021).
[3] Jonathan Lambert, “Global Inequity in COVID-19 Vaccination is more than a Moral Problem”, ScienceNews, 26 Şubat 2021, https://www.sciencenews.org/article/covid-19-global-inequity-vaccines-deaths-economy-pandemic, (Erişim tarihi: 7 Nisan 2021).