Virüs eski ezberleri bozduğu gibi yenisine de şimdilik imkân vermiyor. Paradigmaların iflasından, mevcut normun değişmesinden, açıklama ve çerçeveleme modellerinin işe yaramadığından, ana akım komplo teorilerinin çelişkilerinden bahsediyoruz.
Koronavirüs salgınının ilk aylarında birçok bilim insanı, fil dişi kulelerinden ideolojik dürbünleri ile nişan alarak bizatihi virüsün ortaya çıkmasına, devletlerin aldığı önlemlere, virüs sonrası dünyanın nereye gideceğine dair heyecanlı bir şekilde erken açıklama modelleri sundular.
Kendi ideolojilerinin paradigmalarını kullanarak, durdukları yeri ve yıllardır söylediklerini haklılaştırma çabasına girdiler.
Ama virüsle ilgili tehdidin boyutu, devletlere, toplumlara ve düzenlere etkisi o kadar hızlı ortaya çıkıyor ki, bazı bilim insanlarının, teorisyenlerin, filozofların ya da filozof takılanların akşam söylediklerini sabah savunmaları zorlaşıyor.
Örneğin Avrupa solu, bugünlerde kendi içinde “sistemi” yanlış yerden eleştirerek devleti zayıflattıklarını tartışıyorlar. Bazıları, eleştirileri bir tarafa bırakarak, hükûmetlere bu dönemde aldığı önlemlerde yardımcı olunması gerektiğini savunuyorlar.
Virüsün ilk döneminde, “iktidar ve denetim toplumu” ezberleri üzerinden Foucault’nun Kliniğin Doğuşu kitabında ifade ettiği “Hekimin ilk vazifesi siyasîdir: Hastalığa karşı mücadele, kötü yönetimlere karşı bir savaşla başlamalıdır” sözüne başvurup virüsle birlikte “biyopolitika”nın yeni bir formunun doğduğunu savunanlar, son günlerde Foucault’nun da yanılmış olabileceğini ve kendisinin de zaten bir bulaşıcı hastalık olan AIDS’ten öldüğünü hatırlatma ihtiyacı duyuyorlar.
Başka bir örnek, filozof Giorgio Agamben, virüs İtalya’ya ilk geldiğinde hükûmetin almaya çalıştığı önlemlerin abartılı olduğunu savunarak, yapılmak istenenin, “istisna hâlinin (bir nevi olağanüstü hâl) normal bir yönetim paradigması olarak kullanılmasından” başka bir şey olmadığını iddia etmişti. Söylediği, yıllardır savunduğu kuram ile uyumluydu.
Agamben’in bu “olağanüstü hâl” eleştirisine yine başka bir kuramcı olan Jean-Luc Nancy çıkıp, Agamben’in dediğine çok tav olmayın, “otuz sene önce bana kalp ameliyatı olmamamı söylemişti onun sözüne inansaydım şimdi hayatta değildim” karşılığını verdi. Bu tip açıklamaların “yanlış hedefi vurmaktan başka bir şey olmadığını” da söyleyerek alınan önlemlerin daha fazlasına ihtiyaç duyulduğunu vurgulamak zorunda kaldı.
Benzer şekilde, bir taraftan liberal düzen üzerinden, İtalya, İspanya ve ABD’deki sağlık sistemleri eleştirilirken, diğer taraftan Almanya, Kanada ve Kuzey Avrupa gibi ülkelerin niçin krizi iyi yönetebildikleri sorgulanıyor.
Özel sağlık kuruluşlarının yaygınlaştırılmasının zararlarından bahsedilirken, söz bir anda Almanya’daki özel kliniklerin başarısına geliveriyor.
İki ay önce virüsle birlikte Çin’in çöküşe geçtiğini ve Doğu Asya’nın yükselişine karşı koronavirüsü ABD’nin üretmiş olabileceğini savunanlar, şimdi tam tersi virüsün Çin’de üretilerek dünyaya yayıldığını ve artık küresel liderliğin Çin’e geçeceğini iddia ediyorlar. Çünkü ABD’nin salgınla baş edememesi ve Çin’in yeni vakaların olmadığını söylemesi, önceki savunduğunu güncelleme zorunluluğu doğuruyor.
İki ay önce virüsün insan eliyle üretilmiş olduğunu savunanlar, sonra doğal yollarla hayvandan insana geçmiş olabileceğini, sonra tekrar yapay olduğuna yönelik kuşkuların arttığını, şimdi ise ortasını bulmaya çalışarak, biraz da güvenli bir liman olabileceğini düşündükleri için, “insana dayalı doğal felaket” olarak tanımlamayı öne çıkarıyorlar.
Bunları yazarken, ileriye dönük öngörülere, varsayımlara ya da virüsle ilgili açıklama modellerine karşı çıktığım anlaşılmasın. Kuşkusuz koronavirüsle ilgili mevcut durum, bilinmez ve belirsiz olduğu için her türlü varsayım ve öngörü farklı açılardan tartışılmalıdır.
Benim karşı çıktığım yer; ideolojik dürbünlerle nişan alarak, yıllardır savunduğu yeri haklılaştırmak için gerçekliği ve olanı biteni eğip bükenlere yönelik. Ya da mevcut anı hızlı bir şekilde yorumlama pahasına, dün öngörülerinin tam aksini bugün savunanlarla ilgili.
İçinden geçtiğimiz dönemde, normalliğin yitimi ile uğraştığımızın ben de farkındayım. Açık uçlu bir dönemden geçtiğimizin de bilincindeyim...
[Türkiye, 7 Nisan 2020].