6 Ocak'ta Başkan Trump'ın taraftarlarının Kongre binasını işgal görüntüleri Amerikan demokrasisinin aslında ne kadar savunmasız ve kırılgan olduğunu gösterdi. Kasım 2016'da başkan seçilmesinden beri Trump'ın skandalsız veya krizsiz bir haftası geçmedi. Son dört senede sistemle sürekli kavga ettiği görüntüsü vermeye özen gösteren ancak kendi kazandığı oranda sistemle barışmaktan çekinmeyen bir başkan vardı Washington'da. Sistemin nimetlerinden yararlanamayan kitlelerin dilini iyi öğrenen ve ustaca kullanan Trump, seçimleri kaybederse sonucu kabul etmeyeceğini ilan etmişti zaten. 6 Ocak olayları bu açıdan bakıldığında hiç de şaşırtıcı olmadı aslında ama Amerikan demokrasisinin ne kadar derin bir krizin içinde olduğu tekrar ortaya çıkmış oldu.
Cumhuriyetçi geçmişi olmamasına rağmen sistemin dışına itilmiş hisseden kitlelerin gücünü partiyi ele geçirmek için kullanan Trump, iktidara geldikten sonra da bu kitleleri kendi tarafında tutmak için adeta "gerçek ötesi" bir dünya yaratmaya özen gösterdi. Bu dünyayı en uç komplo teorileriyle besleyen Trump New York'un meşhur 5. Caddesi'nde adam vursam da bana destek verirler demişti bu kitle için. Ana akım medya ve siyasetçiler ne derse desin tam tersini iddia edebilen Trump'ın hitap ettiği taban için başkanın söylediklerinin ötesinde hiçbir şeyin geçerliliği olmadı. Irkçı gruplarla komplocu grupların uç kesimlerini temsil ettiği bir tabanın ana gövdesini sosyoekonomik sorunlardan mustarip ve Washington elitlerine güvenmeyen bir kitle oluşturuyordu.
Trump'ın Amerikan toplumundaki sorunların sebebi değil ama pekiştirici ve aynı zamanda dinamik bir sonucu olduğunu söylemek mümkün. 6 Ocak olaylarının bu raddeye gelmesinde Trump'ı kendi siyasi hedefleri için kullanabileceklerini hesap eden Cumhuriyetçi siyasetçilerin de sorumlu olduğunu not etmek gerekiyor. Bu siyasetçiler partinin Trumpçı çizgiye kaymasına karşı koyamadıkları gibi Trump trenine binmekten de çekinmediler. Trump'ın başkanlığıyla birlikte Kongrenin her iki kanadında çoğunluğu ele geçiren Cumhuriyetçiler yargı atamaları ve vergi reformu gibi konularda istediklerini fazlasıyla aldıkları için Trump'ın "gerçek ötesi" dünyasına "hobi" muamelesi yaparak tolerans gösterdiler. Bunun maliyeti de partinin giderek kendi kontrollerinden çıkması oldu. Bu siyasetçiler Trump'ın seçim sonuçlarını kabullenmemesine de karşı çıkma cesareti gösteremediler. Birçoğunun da 20 Ocak'a kadar sabredip ondan sonra Trump'tan kurtulacakları için memnun dahi oldukları biliniyordu. Ancak Cumhuriyetçiler Trump'ın savaşsız gitmeyeceğini defalarca göstermesini ciddiye almadılar.
ABD'nin bütün dünyaya demokrasi dersi verirken içeride Trump'ın sistemin altını oyan icraatlarına dur diyememesi ülkenin demokrasisinin kırılganlığını gösteriyor. Bu tecrübenin demokratik "kurumların" kendi kendine işlemediğini, hem siyasetçi hem toplumun tercihleri doğrultusunda şekillendiğini bir kez daha görmüş olduk.
Önümüzdeki dönemde sistemin "normlarını" hiçe sayabilecek yeni bir başkana karşı önlem almaya çalışacağı ve başkanın alanının daha fazla sınırlanacağını tahmin etmek zor değil. Bu anlamda Trump'ın siyasi mirasının daha zayıflamış bir başkanlık makamı olması da ironik bir durum olacaktır. Ulusal krizlerde sisteme liderlik etmesi beklenen başkanlık makamının itibarının azalmasının Amerikan demokrasisinin geleceği açısından önemli sonuçları olacaktır.
Yaşanan şiddet olayları sonrasında parti içinde iyice yalnızlaşan ve Anayasa'nın 25. ek maddesi veya azil yoluyla görevden alınma tehlikesini hisseden Trump'ın 7 Ocak'ta yayımladığı bir video mesajıyla kısmen geri adım attığını gördük. 20 Ocak'ta "düzenli" bir geçiş sözü veren Trump'ın yeni bir iktidarın geleceğini kabullenmesi ancak seçim sonuçlarını kabullendiğini söylememesi hile iddialarından vazgeçmediğini gösteriyor.
Bunu Trumpçı tabanın desteğini devam ettirmek için yaptığı açık ama bu Amerikan başkanının seçim sonuçlarını kabullenmemesi anlamına geliyor. İki asırdan fazladır devam eden barışçıl iktidar değişimi geleneğine de ciddi bir leke sürülmüş oluyor. Dolayısıyla ABD'nin bundan sonra başka ülkelere demokrasi dersi vermesinin ne kadar zor olacağı açık. Demokrasi ve insan haklarını dış politikasının ana parçası haline getirme sözü veren Biden yönetiminin Trump'ın bu siyasi mirasını tamir etmesi de kolay olmayacak.
Amerikan toplumunun büyük çoğunluğunun reddettiği şiddet olaylarının ülkenin demokrasisinin otomatik olarak işlemediğinin de bir göstergesi olduğunu söylemek gerekiyor. Başkanın retoriğinin yabana atılmaması gerektiğini ve ajite edilen kitlelerin de siyasi güçten siyasi maliyete dönüşmesinin an meselesi olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Amerikan demokrasinin bu krizi atlatması kuvvetle muhtemel ancak bu krizi ortaya çıkaran ve on yılların eseri olan gelir eşitsizliği, ırk ayırımcılığı ve uyuşturucu krizi gibi sosyo-ekonomik sorunların çözülmesi hiç de kolay olmayacak. Kasım ayında Trump'a oy veren 74 milyonun büyük çoğunluğu 6 Ocak olaylarını tasvip etmiyor ancak Biden'ın bu kesimle diyalog kurup sisteme olan güvenini artırması için büyük çaba harcaması gerekiyor. Bunu kısmen de olsa başaramazsa Amerikan demokrasisinin krizini konuşmaya devam edeceğiz.
[Sabah, 9 Ocak 2021].