SETA > Yorum |
1999 Depreminden Bugüne Kriz Yönetimi

1999 Depreminden Bugüne Kriz Yönetimi

17 Ağustos 1999 Marmara depreminde resmî kayıtlara göre 17 bin insan hayatını kaybetti. 200 bin kişi evsiz kaldı. Deprem 7,4 büyüklüğünde ve gece saat 03.01’de meydana gelmişti..

17 Ağustos 1999 Marmara depreminde resmî kayıtlara göre 17 bin insan hayatını kaybetti. 200 bin kişi evsiz kaldı. Deprem 7,4 büyüklüğünde ve gece saat 03.01’de meydana gelmişti.

Cumhurbaşkanı ve başbakan dâhil devlet, saat 10.00 civarında bölge ile jandarma ve polis telsizleri kullanarak kısmi iletişim kurmuş, Yalova, Sakarya ve İzmit’in ilçelerine ise üçüncü günden sonra ulaşılabilmişti...

Devlet ve hükûmet yetkilileri birbirileri ile bile iletişimde güçlük çekiyorlardı. Başbakan Bülent Ecevit, deprem bölgesindeki bakanlara ve devlet yetkililerine medya üzerinden haber gönderebilmekteydi. Gece 03.05’te meydana gelen depremin kriz yönetim toplantısı ancak sabah 6.30’da yapılabilmişti.

Devlet, depremin verdiği hasarın büyüklüğünü üçüncü günden sonra kavramış ve hatta bölgeye sivil toplum kuruluşlarının gönüllülerinden çok sonra ulaşabilmişti. İlaveten, hükûmet Kızılhaç gibi uluslararası örgütlerden ve camiadan destek istemek zorunda kalmış, ancak yardıma gelenlerin koordinasyon ve iletişimini bile sağlayamamıştı.

Devlet ve hükûmetin üstleneceği vazifeleri, medya üstlenmişti. Büyük medya kuruluşları kriz iletişim hatları kurarak vatandaşa hayatını yitiren ve yaralılarla ilgili bilgi aktarımında bulunuyordu. Hangi alanlarda yardıma ihtiyaç duyulduğu, toplumun hangi önceliklerde yardım yapması gerektiğini yine medya organları belirleyip halka duyuruyordu.

Söz konusu deprem döneminde en çok eleştirilen kurumlardan biri Kızılay’dı. Çünkü bölgeye gönderdiği çadırların büyük bölümü kullanılamaz hâlde ve İkinci Dünya Savaşı döneminden kalmaydı.

Yani her anlamda devlet, depremle birlikte çökmüştü.

Bugüne gelirsek...

Kuşkusuz aradan 21 yıl geçti. Devlet ve hükûmetler, 1999 depremi tecrübesinden ve sonraki depremlerden çok şey öğrendi.

Öncelikle inşaat yapımı ile ilgili mevzuatlar deprem risklerine göre yeniden düzenlendi. Yeni yapılan binalarla ilgili denetimler sıklaştırıldı. Kentsel Dönüşüm Eylem Planı oluşturuldu. Kuşkusuz uygulamada, bu alanlarda istenilen başarı hâlâ sağlanamadı.

Türkiye’nin bina stokunun yenilenmesi için özel sektör desteklendi. Devlet iştiraki TOKİ bu konuda öncü oldu. Elâzığ depreminin ardından TOKİ’nin fonksiyonu ve “Türkiye genelinde her yıl yüz bin konut” projesinin ne kadar isabetli olduğu bir kez daha ortaya çıktı.

Doğal afetlerle ilgili kurumsal yapı ve mevzuat yeniden oluşturuldu. AFADUMKE, gibi yeni kurumlar kuruldu. Ya da var olan kurumlar dönüştürüldü. Kriz anında hangi devlet kurumunun ne yapacağı ayrıntılı olarak yeniden düzenlendi.

Devlete bağlı bir kurum olmayan ve 150 yıldır millet tarafından desteklenen Kızılay ve benzeri kurumlar da bu süreçte zamanın şartlarına uyumlu hâle gelerek yenilendiler.

Sivil toplum kuruluşları, doğal afetlerle mücadele konusunda çok büyük mesafe katetti...

Elâzığ depremi devletin ve hükûmetin kriz yönetimi konusunda ileri bir aşamada olduğunu gösterdi. Depremin hemen ardından bakanlar, devletin ilgili yetkilileri ve kurumları bölgedeydi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremin ilk günü sahada yapılanları yerinde denetledi.

AFAD depremin hemen ardından eğitimli personeli, araç ve ekipman filosu ile sahadaydı. Sadece kurtarma ve yardım alanında değil, devletin tüm kurumlarının ve hatta sivil toplumun da organizasyonunda başarılı bir sınav verdi.

TSK’ya ait nakliye uçakları acil müdahale ekiplerini ve ekipmanlarını hızlı bir şekilde bölgeye taşıdı.

Millet, farklı kurum, kuruluşlar ve yerel yönetimler depremin yaralarını sarabilmek için seferberlik ve dayanışma ruhu ile hareket etti.

Deprem sonrası hizmetlerde kayda değer bir aksamanın olmadığı, deprem bölgesindeki halk tarafından da özellikle ifade ediliyor.

Tüm bunların yanında en önemli eksiklik, depreme dayanıklı yapı stokunda karşımıza çıkıyor. Eski bina stoklarının yenilenmesinde Türkiye hâlâ istenilen düzeyin gerisinde. Yıkılın binaların eski yapılar olduğu biliniyor.

Devletin çöktüğü 1999 tecrübesinden bugüne alınan mesafe önemli. Eksikliklerin de kuşkusuz vurgulanması gerekir.

Ama bazı kesimlerin yaptığı gibi, yalan ve manipülasyon üreterek değil.

[Türkiye, 28 Ocak 2020].