Sokakları yakıp yıkan kişiler, duygusal bir cinnet hali geçirdiklerinden dolayı yakıp yıkmıyorlar. Olup bitenler bir psikopatın kendini jiletlemesi haline de benzetilemez. Eylemler, kendi etnik kimliğinden insanların ölümüne veya yurt dedikleri bir alanın elden gitmesinin üzüntüsünün doğallığında yapılmış da değil. Yakıp yıkmalar sıradan bir vandalizm hiç değil. Kitle psikolojisinin kontrol edilemezliği ile de açıklanamaz. Olup bitenler tüm bu açıklama biçimlerinden izler taşımakla birlikte, tek başına bunların hiçbirinden ibaret değil. Bu bir siyaset. Yıkıcı bir siyaset ama siyaset. Olup bitenler bir "PKK siyaseti". Bu siyaseti şöyle özetlemek mümkün: "Yakarak, yıkarak, sokakları savaş alanına çevirerek, Türkiye'yi istikrarsızlaştırabileceğini göster. Elini güçlendir. Taraftarlarını diri tut. PKK'lı olmayan Kürtleri ve Güneydoğudaki Türk nüfusu yıldır ve göçe zorla. Güneydoğu'da şehirlerin tek hakimi ol. Batı'da da kurtarılmış alanlar yarat. Çözüm sürecinin de Öcalan üzerinden yürümesini engelle.Devleti masada Kandil'in birincil aktör olmasını kabule zorla".
Özellikle Güneydoğu'da yakılan yerlerin rastgele olmadığı konuşuluyor. Bir dükkan yakılıp, bir diğeri pas geçilip, öbürü yakılmış. Hedefler belirlenmiş. Kendilerine alternatif olabileceğini düşündükleri Hüda-Par'ı aradan çıkarmanın da kararı alınmış gibi görünüyor.
Bu arada kitleler sokaklara döküldükten sonra kendiliğinden rastgele hedeflere de yönelmiş olabilir. Sokağa çıkanları, sokağa çıkaranlar da bir noktadan sonra kontrol edemez. Bu bir kitle psikolojisidir. Bu kendiliğindenlik ve rastgelelik örnekleri, eylemleri başlatan ve sürdüren bir organizasyonun olmadığı anlamına gelmez.
PKK hareketinin sokakları ateşe verme, kendisinden olmayanları ezmeye çalışma stratejisinin kökenleri var. 30 yıldır şiddet kullanma alışkanlığına sahipler. Türkiye'yi bir anda istikrarsızlaştırabilecek konumda olmanın, kendilerinde güç temerküzü yapabileceğini düşünüyorlar. Mensuplarını harekete geçirebilecekleri bir psikolojik ortamın oluştuğunu gördüler. Hatta bu psikolojik halin inşası için de çalıştılar. Kandil bugünlere hazırlık yapmıştı. Uygun şartların oluştuğunu düşündüler. Yakıp yıkma emrini verdiler.
PKK yakıp yıkma emrini verdiğinde, çözüm sürecinin bu olaylardan etkileneceğini biliyordu. Çözüm sürecinin devamını istemediler. Şehirlerde ayaklanma yaparlarsa, devlet otoritesini çökertirlerse, kendi hakimiyetlerini artırırlarsa, masaya daha güçlü oturabileceklerini planladılar. Üstelik çözüm sürecinin Öcalan'dan çok kendileri üzerinden işlemesini de sağlayabileceklerini düşündüler. Şehirleri yakıp yıkan, 25'den fazla insanın ölümüne sebep olan bu olayların, şimdiden sonra güçlü etkileri olacaktır.
Bir dönüm noktasındayız. Bu olaylar bir dizi olumsuz ve istemeyeceğimiz sonuçlara sebep olabilecek güçte. Çözüm süreci bitmese bile zarar görebilir. Türkiye kamuoyunun çözüm sürecine desteğinde azalma olabilir. Türkler ile Kürtler arasında kapanmaya başlayan "sosyal mesafe" yeniden ve daha fazla açılabilir. Olup bitenler sıradan şeyler değil. Ne yazık ki muhayyilelerde iz bırakacak nitelikte.
Bu olaylar devleti de çözüm sürecini yeniden değerlendirmeye itebilir. Çözüm sürecinin ancak sahada güçlü olunca, PKK'yı da kıskaca alabildiğinde mümkün olacağı tezi ön plana çıkabilir.
PKK bu olayların ve bu olayların tetiklediği bir dizi gelişmenin sonucunda bekledikleri gibi kazançlı çıkacak mı? Bu "yakyık- yıldır siyaseti" bekledikleri sonucu verecek mi?
Kanaatimce Türkiye'nin Kürt hareketi bu süreçten yara alarak çıkacak. Bu sürecin PKK çizgisindeki Kürt Hareketi'ne ağır maliyetleri olacaktır.
İlk maliyet, HDP'nin Türkiye partisi olma hedefleri boşa çıkabilir. Bu olaylardan sonra HDP'nin Türkler üzerinden de kitleselleşmesi artık zor.
İkinci maliyet, Selahattin Demirtaş'ın Cumhurbaşkanlığı sürecinde oluşturduğu pozitif algı bozulacaktır. Demirtaş şiddeti görünürde başlatan ve ölümlere sebep olan kişi damgasından kurtulamayacak. PKK hattının siyasi alandaki uzantısı konumuna düşecek. Bizatihi kendisinin aktörlüğü zayıflayacak. Üçüncü maliyet, çözüm sürecini isteyen Kürtler açısından, çözüm sürecinin zora girmesi olacak. Kürt siyasal hareketinin liderliği çok başlı hale gelebilir. Öcalan ile PKK/Kandil arasındaki ayrım büyüyerek, çözüm sürecinin yürümesini zorlaştırabilir. Çözüm isteyen Kürtlerin etkinliği azalabilir.
Sonuç olarak, Kobani üzerinden Türkiye'de yaşananlar bir dönüm noktası olabilecek kadar önemli. Artık yeni bir dönemin arifesindeyiz. PKK'nın reel politiği ile devletin kurgulayacağı yeni bir reel politiğin mücadelesinin eşiğindeyiz.
[Sabah Perspektif, 11 Ekim 2014]