SETA > Yorum |
Kararını Ver Dostum

Kararını Ver Dostum

Türkiye, bir sınır ülkesi olmasına, iç güvenliğine yönelik taşıdığı tehdit potansiyeline ve sınırlarını aşarak gelen 2.5 milyona yakın mülteciye rağmen Suriye krizine askeri araçlarla müdahale etmedi.

Rusya ile gerilim tırmandıkça Erdoğan karşıtı muhalefetin de iştahı kabarıyor.

Hem dışarıda hem içeride, Erdoğan iktidarını kendileri için sorun gören ne kadar insan varsa hepsi gerilim tırmansın, kriz derinleşsin diye dua ediyor.

Sadece dua da etmiyorlar tabii. Krizi çatışmaya doğru sevk etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Fakat işin tuhafı ellerinde de fazla bir şey yok. Bunun en önemli nedeni, Türkiye'nin yayılmacı bir güç olmaması.

Böyle olduğu için de, Türkiye'ye fiili olarak uluslararası alanda operasyon yapma imkânları son derece kısıtlı bir hal alıyor.

Şayet Türkiye, son dönemde bölgede İran gibi yayılmacı bir politika izlesey di o takdirde bugün Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak isteyenlerin atacağı adımlar belliydi.

Türkiye, bir sınır ülkesi olmasına, iç güvenliğine yönelik taşıdığı tehdit potansiyeline ve sınırlarını aşarak gelen 2.5 milyona yakın mülteciye rağmen Suriye krizine askeri araçlarla müdahale etmedi.

Suriye krizine siyasi çözüm üretilmesi noktasında uluslararası koalisyonun oluşması için gayret sarf etti.

Krizin büyüttüğü ve süreç içinde ortaya çıkan DAİŞ gibi tehditlerle de yine uluslararası koalisyon içinde kalarak mücadele etti.

Türkiye, krizlere insani yardım perspektifiyle müdahil oldu ve sorunlarını diplomasi ile çözmeye çalıştı.

Bugün Rusya ile yaşadığımız krizde de ana güzergâhımız diplomasi. Bütün olan bitene rağmen, Türkiye krizi diplomasi ile yönetmeye devam ediyor.

Halihazırda Türkiye düşmanlarının elinde, dişlileri giderek daha fazla gıcırdayan, sık sık tekleyen bir propaganda makinesi var.


Ve bu makine Rusya'da da, ABD'de de, Belçika'da da, İran'da da aynı mamulleri üretiyor.

Bakın, 1 Kasım seçimleri sonrasında, karşımızdaki manzara net olmasına, seçmenin Erdoğan'ın yeni Türkiye vizyonunu benimsediği mesajını açıkça vermesine rağmen neler söylemişlerdi?

  • Seçim sonuçları, Erdoğan'a otoriter yönelimlerini pekiştireceği bir ortam sundu.
  • Seçim sonuçları, AK Parti'nin hukuksuz uygulamalarını derinleştirecek, muhalefeti baskılama politikalarını devam ettirme imkânı verecek.
  • Türkiye Avrupa Birliği ve NATO'dan uzaklaşacak.
  • Siyasal kutuplaşma derinleşecek.
  • AK Parti, Kürt meselesinde daha da sertleşecek.
  • Medyaya yönelik baskı artacak.
  • Dış politikada radikal İslamcıları gözeten bir çizgi tutturulacak.


Bugün bu tezleri Ruslar, İranlılar kullanıyor. Ne garip değil mi?

Ruslar, aslında Türkiye'nin NATO'nun sahici bir partneri olmadığını iddia ediyor.

İranlılar, Erdoğan'ın hiçbir zaman ABD ile uyumlu bir dış politika izlemeyeceğinden dem vuruyor.

Yukarıdaki iddialara dikkat edin. Bunlar haksız eleştiriler. Abartılı, manipülatif, hesaplı kitaplı okumalar.

Fakat önemli olan o değil. Bu güya eleştirel değerlendirmelerin hiçbiri, "Türkiye ne olacak" meselesini değerlendirmiyor.

"Türkiye'nin kaderi"ne ilişkin tek bir kayıt yok orada. Memleketin sahici sorunları gündem yapılmıyor.

Yıllarca yapıldığı gibi ülke sanal gündemlerle esir alınmaya çalışılıyor.

Dünya, düzenini arıyor. Türkiye de, bu düzen arayışı içinde iddialı bir aktör. Bu ülkeyi sevdiğini söyleyen herkesin bir karar vermesi gerekiyor.

Kendi memleketinin bu düzen arayışındaki milli çıkarlarını mı destekleyecek, yoksa "küresel bir aktör"ün yahut "yükselmekte olan başka güç"lerin milli çıkarlarını mı esas alacak?

[Sabah, 7 Aralık 2015]