“Ä°kinci bir sorgulamadan sonra Menocchio’ya bir avukat isteyip istemediÄŸi soruldu. Cevap verdi: ‘Merhametinize sığınmak dışında bir savunma yapmak istemiyorum; yine de bir avukatım olsaydı kabul ederdim ama yoksulum’ Mahkeme Menocchio’ya Agostino Pisensi adında bir avukat tayin etti ve avukat 22 Temmuz’da yoksul Menocchio’nun savunması için yazdığı uzunca dilekçeyi yargıçlara sundu. Savunmada kanıtların ikinci elden, çeliÅŸkili ve gözle görülür husumeti nedeniyle geçersiz olduÄŸunu belirtti; sanığın katıksız saflığını sergileyerek beraatını istedi.”
Bu alıntı, Carlo Ginzburg’un Peynir ve Kurtlar: Bir 16. Yüzyıl DeÄŸirmencisinin Evreni isimli kitabından. “Mikro tarih” perspektifiyle kaleme alınan kitap, Ä°talya’nın bir daÄŸ köyünde yaÅŸayan yoksul bir köylünün, Menocciho’nun hayatını konu ediniyor. Yoksul, dürüst ve mütevazı sayılabilecek bir hayat süren Menocciho, aslında hiç de sıradan bir OrtaçaÄŸ köylüsü deÄŸil. Menocciho aynı zamanda OrtaçaÄŸ karanlığını bilginin aydınlığıyla aÅŸmaya çalışan, eline geçen her kitabı okuyan ve kendi evren teorisini üretmiÅŸ biri. Ona göre dünya kaostan türemiÅŸtir. Tıpkı, bozulan bir peynirde oluÅŸan kurtların türemesi gibi. Ve yeryüzünde Tanrı’nın kudreti bütün insan toplulukları arasında eÅŸit bir biçimde bölüÅŸülmüÅŸtür. Bu baÄŸlamda bir Hıristiyan’ın bir Türk’e, bir müminin bir kafire bir üstünlüÄŸü yoktur.
Beklenen olur. Menocciho bu “sapkın” düÅŸünceleri nedeniyle Engizisyon Mahkemesi tarafından yargılanır ve ölüme mahkûm edilir.
* * *
Bu öyküyü neden anlattım? Ä°lk anda öykünün içinde geçen 22 Temmuz tarihinin sembolizmi nedeniyle bunu yaptığım düÅŸünülebilir. Malum, “22 Temmuz”, bundan böyle Türkiye siyasi hayatı analizlerinde kendisine referansta bulunulacak sembolik bir tarih. Tıpkı “17 Aralık” gibi. Fakat bu gerçek öyküyü ne hatırlama ne de sizinle paylaÅŸma gerekçem içinde geçen tarih.
Gerekçem basit aslında. 22 Temmuz operasyonu ile göz altına alınan, sorgulanan ve(ya) tutuklanan kiÅŸiler hakkında Cemaat kalemÅŸorlarının ürettikleri mitler, bana Menocciho’yu hatırlattı.
Cemaatin konvansiyonel medya aygıtlarında ve sosyal medya hesaplarında gözaltındaki her bir polise bir Menocciho muamelesi yapılıyor. Her biri, “paralel bir evren tasavvuru”na sahip, cehalete düÅŸman, hakikati haykırmaktan çekinmeyen ve fakat bir o kadar da kötülükten ari saf kiÅŸiler. Sorsanız karşılarında da onları idam etmeye hazır bir Engizisyon Mahkemesi var.
Cemaatin hiçbir zaman entelektüeli olmadı. Olamazdı da. Kolektif temsil fikrinin baskın olduÄŸu böylesi bir yapıda, en okumuÅŸ yazmışı için kullanabileceÄŸimiz kategori “yarı-aydın” olabilir. Bu nedenle, “sıradan ve yoksul” Menocciho’nun “aydınlanmışlığı” ve “protestliÄŸi” daha başından uymaz bu yapıya. Ama olsun, cemaat aklının sınır tanımaz eklektizmi için bunun bir sorun olduÄŸunu kim iddia edebilir? Bir de, cemaat başından beri Tanrı’nın kudretinin yegâne temsilcisinin kendisi olduÄŸunu iddia ettiÄŸi için Menocciho’nun adaletinden de mahrumdur.
* * *
Soru ÅŸudur: Bir cemaat, daha neyle suçlandıkları net bir biçimde bilinmeyen bir dizi emniyet mensubu için neden bütün sermayesini siper eder? Dershane tartışmasını hatırlayalım. Cemaat medyası, ülkenin ve dünyanın bütün gündemini unutup sadece bu konuyu gündem yapmıştı. Bunun bir rasyonalitesi olabilirdi: Nihayetinde dershaneler, cemaatin toplumla temas noktası ve cemaatin finansmanı açısından merkezi bir önem taşıyordu. En azından burada, sosyolojik olarak bir cemaat aklından bahsedilebilirdi.
Cemaatin ÅŸu anda baÅŸlattığı kampanya ise, açık ve net bir biçimde stratejik aklını yitirdiÄŸini ve paralel yapıya tamamıyla teslim olduÄŸunu gösteriyor. Åžecaat arz ederken sirkatin söyleyen bir aktörle karşı karşıyayız artık.
Cemaat 17 Aralık sürecinden bu yana sosyolojik beslenme kaynaklarını ciddi ÅŸekilde yitirdi. 22 Temmuz sürecinde ise teolojik sermayesini masaya sürdü. “Paralel yapı”, devleti vesayet altına almayı beceremedi ama öyle görünüyor ki “Cemaat”i yutmayı baÅŸardı.
Böyle olmayabilirdi ama oldu.
[AkÅŸam, 29 Temmuz 2014]