“Bir Amerikan kirazının yolculuğunu izleyin” diyen bir video. Obama yönetiminin Trans-Pasifik Ortaklığı TPP için hazırladığı web sayfasını açar açmaz, karşınıza bu çıkıyor.
Amaç; bir Washington kirazının, o kirazı üreten çiftçinin ve o çiftçinin ülkesi ABD'nin, TPP gibi güçlü bir anlaşmadan neler kazanacağını anlatmak. Çıktığı Vietnam yolunda %20 vergiye takılıp yerinde sayan Amerikan kirazı ve yanından %0 vergiyle zıplayarak geçen Avustralya kirazının katkılarıyla, sevimli bir film olmuş. En basit haliyle anlatmak, bu olsa gerek. Tabii bu video, “her anlamıyla en basit” bir anlatım olmuş. Nitekim ABD'nin ihracatını artırmak, işin sadece bir boyutu. Zira;
1. Obama sevimli filme dâhil edememiş olsa da, köşemizde de sürekli dikkat çekmekte olduğum en köklü Amerikan amacı, Çin'in bölgedeki gücünü dengelemek ve küresel güç mimarisini renove edip elde tutmak. Bir başka deyişle, TPP'de jeostratejik unsurlar da oldukça hâkim.
2. Gerek ABD'nin gerekse diğer ortakların yaşayacağı, işçi haklarından fikri mülkiyete kadar uzanan çok yönlü ekonomik yansımaların, tekli ve toplu net etkilerinin ne olacağı da, bayağı karmaşık bir mesele.
İşte kimsenin çözemediği bu karmaşadan dolayı ve hatta bu karmaşa sayesinde, TPP'nin ABD içinde ve dışında bol sayıda karşıtı var diyebiliriz. Bununla birlikte, yıllardır süren tepkilere rağmen, ABD önderliğindeki bir düzine ülke ortaklık görüşmelerini ısrarla sürdürmekteydiler. Hatta hatırlarsanız, en son Temmuz ayındaki Pergel isimli yazımda, grubun Hawaii'de toplandığını ve anlaşmazlıkların sürdüğünü yazmıştım. TPP o zaman Hawaii'den çıkamamıştı ancak kısmet Atlanta'nınmış. Zira bu hafta, gruptaki 12 ülke Atlanta'da el sıkışarak “bu iş oldu gibi” dedi.
HALEN RİSKLİ
“Gibi” demediler tabii, onu ben ekliyorum. Eklememin nedeni ise, söz konusu ülkelerin temsilcilerinin mutabakata varmış olmakla beraber, her birinin yurda döndüklerinde (bir kısmı riskli) onay süreçlerine başlayacak olması. Özellikle ABD'deki onay sürecinin ne derece başarılı işleyeceğinden kimse emin değil. Nitekim ülkedeki TPP karşıtı siyasiler ve diğer paydaşların temel argümanı, süregelen tartışmaların yanı sıra, ABD tarafının tavizler verdiği iddiası.
Örneğin; (detaylar henüz tam bilinmese de), öne sürülen ve bolca kullanılan bir malzeme, ilaç sektörüne ilişkin: Biyoteknoloji ilaçlarının korunma ömrünü 12 yıl olarak bilen ABD'nin, sürenin azaltılmasına nasıl razı geldiği sorgulanıyor. Ayrıca sektör bazında olmayan genel sorunlar var. Bunlardan biri de, ABD'li işçilerin TPP'den mağdur çıkacağı inancı. Obama yönetimi, “daha çok ihracat-daha çok iş/maaş” deyip dursa da, “işlerin” Pasifik'in gelişen ekonomilerine akabileceği düşüncesi ve bunun implikasyonları zihinleri bulandırıyor.
Ve işin Obama için kötü tarafı, TPP'nin doğası gereği pek kimseye yaranmanın mümkün olmaması. Başkanlık yarışının da kızışacağı yeni dönemde, Trump'tan Clinton'a pek çok kesim ve niyet, TPP'yi şimdiden bol soslu bir malzeme olarak kullanıyor. Obama ise, tüm eleştirilere rağmen başını dik tutarken sanki diyor ki: “I am doing it for the greater good.”
BU NE ACELE?
Öte yandan, yukarıdaki birkaç örnek ve benzerlerinden genele vurursak, ABD'nin işi biraz aceleye getirdiği ve kimilerinin esneklik, kimilerininse taviz dediği fikir değişikliklerini benimsemeyi seçtiği anlaşılıyor.
ABD'nin bu acelesini sezince ise akıl, birkaç ay önce Obama'nın edindiği “fast-track” ticaret anlaşmaları inisiyatifine gidiyor. Zira TPA adıyla da bilinen yetkiye göre ABD Başkanı, el sıkıştığı anlaşmaları Kongre'ye sadece “evet-hayır” için sunup, üzerinde değişiklik yapılmasına müsaade etmiyor. Riskli olsa da baştan sona hızlı… İşte TPP de, bu özel hakka binaen o “hızlı yolu” izledi ve izleyecek. Sonuçta Haziran'da alınan yetki, hem bugünlere hızlıca gelmek hem de bugünleri hızlıca atlatmak için planlanmamış mıydı?
Fast-track, aynı zamanda Obama'nın küresel projesinin diğer ayağı Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı TTIP için de geçerli. Ancak Avrupa cephesinde cereyan eden TTIP için Obama'nın başkanlık ömrü bir hızlı yetkiye daha vefa eder mi bilemiyoruz. Bu arada Volkswagen olayının, TTIP görüşmelerini farklı yönlerden etkileme potansiyeli olduğunu da yeniden hatırlatmak isterim.
BİZE DÜŞEN
Mega ticaret anlaşmaları TPP, TTIP ve bu çerçevede ortaya çıkan fast-track gelişmeleri, Türkiye için de bir mesaj niteliği taşıyor. Nitekim yeni küresel entegrasyonlara müdahil olma gerekliliği bir kez daha acilen teyid edilirken, daha spesifik olarak ise TTIP'e dahil olma çabalarımızın önemine şahit oluyoruz. Gümrük Birliği'nin güncellenmesi konusu da, bu bağlamda kritik bir gereksinim. Buradan hareketle, gerek TTIP'li gerek TTIP'siz bir ABD-Türkiye ticaret kaynaşmasının da mühim olduğunu ekleyeyim. Asya ve diğer pazarları da zaten burada hep konuşuyoruz.
Tüm bunlar için ise, bir yandan ekonomik anlamda güven ve umut veren bir Türkiye tablosunun acilen çizilmesi şartken, diğer yandan da uluslararası ilişkilerdeki dengeyi iyi gözetmek, yıpratmamak gerekiyor.
…Ve başlığımıza dönerek haftayı kapatalım. Ne sürprizler çıkar bilinmez ancak şunu net söyleyebiliriz ki, Pasifik'te nicedir beklediğimiz yeni raunt resmen start verdi. Şimdi bu bağlamda, iki önemli aşama olacak. İlk ve kısa olan etapta 12 ülkenin onayıyla sürecin tamamlanması halinde, ABD bölgede Çin'e karşı puan kazanmış gözükebilir. Esas başarı ise, gelmesi halinde uzun sürecek olan 2. rauntta belli olacak.
Nitekim asıl bu etapta ABD, hem TPP çapında hem de Çin hamleleri karşısındaki performansını gözler önüne sererek Obama'nın mirasının değer düzeyini keşfedecek. Miras değerli çıkıp pastayı büyütürse, işte o zaman Amerikan kirazı da en üstteki yerini alacak.
[Yeni Şafak, 9 Ekim 2015]