SETA > Yorum |
Uçak Krizi ve Sonrası

Uçak Krizi ve Sonrası

Türkiye'nin tavrının reksiyoner değil, proaktif olduğunu düşünmek gerekir.

Suriye iç savaşının Türkiye'ye farklı alanlarda yansımalarını gördük. Bunların en önemlilerinden biri de caydırıcılık alanıydı. İç savaş çözümsüzlüğe sürüklendiği günden bu yana Türkiye iki kötü seçenek arasında sıkışıp kaldı. Bir yanda enerjisini tüketecek bir savaşa sürüklenme ihtimali vardı. Diğer tarafta sessiz kalırsa bölgesel etkinliğini yitirme ihtimali doğuyordu. Türkiye bu ikisinden birini seçmeye zorlanıyordu. Sonuçsuz bir savaşın fiili bir tarafı olmak Türkiye için tabi ki tercih edilebilir bir durum değildi. Fakat Türkiye'nin savaşa girmeme kararlılığı rakipleri tarafından aleyhine kullanılan bir araç haline gelmişti. Rus uçağının düşürülmesi Türkiye'nin bu cendereden çıkmaya yönelik takındığı yeni bir proaktif tavrın sonucu olarak görülebilir. Türkiye, Rusya'nın artarak devam eden sınır ihlallelerine net bir cevap vererek, krizi bir öteki safhaya taşıma konusunda karar alma sorumluluğunu Putin'in üzerine yıktı. Bundan sonra Putin'in cevabı krizin alacağı şekli belirleyecektir.

ABD'NİN OYALAMA POLİTİKASI

Türkiye'yi savaşa dahil olması için önce Amerikalılar uzun uzun cesaretlendirdiler. Hatta baskı yaptılar. Türkiye ile terör örgütleri arasında ilişki bulunduğu imalarını yapmaktan da kaçınmadılar. Türkiye'nin Suriye'ye girişini destekleyeceklerine dair üstü kapalı beyanatlar verdiler. Fakat bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki, Amerikan tarafı bu ve benzeri sözlerinin hiçbirini tutmadı ve tutmayacaktı. Kimyasal silah kullanımına bile ses etmeyen, kırmızı çizgilerin aşılmasına ses etmeyen Amerika bölge ülkelerini oyalamayı tercih etti. Başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini inisiyatif almaya davet etti. Eğit-donat programında verilen sözlerin hiçbirini yerine getirmedi. Neyse ki, Türkiye bu sözlere inanarak maceracı bir tavrın peşine düşmedi. Suriye'de savaşan taraflardan biri olmamayı becerebildi. Yalnız savaşa girmeme mücadelesi dostun olduğu kadar düşmanın da dikkatini çekti.

Bu konudaki kararlılık Esed için sömürülmesi gereken bir alan haline geldi. Zaman zaman Türkiye'yi zor durumda bırakmak adına Türkiye'yi savaşa davet edici eylemlere girişti ve Türkiye'nin caydırıcılık alanındaki inanırlığını eritmeye çalıştı. Bunun hem iç hem de dış kamuoyunda sonuç ürettiği söylenebilir. Türkiye'nin Esed rejimi tarafından taciz edilmesine rağmen, savaşa girmemesi bir zayıflık olarak sunuldu. Bunun üzerine Türkiye angajman kurallarını yeniden düzenleyerek kriz yönetme basamaklarını belirledi. Böylece karşı tarafa verilecek sinyallarini netleştirdi. Tacizlere cevap verileceğine dair kuvvetli sinyaller üretti. Esed rejimi bunu da test etmekten geri durmadı. Fakat bu sefer ilk tacizde rejim uçağı düşürüldüğünde, bunun Esed için daha fazla sürdürülebilir bir yöntem olmadığı ortaya çıkmıştı. Caydırıcılık politikası işe yaramış ve Türkiye Suriye savaşının dışında kalmıştı.

Türkiye'yi savaşa sürekleyebilecek faktörler Esed'in yaklaşımıyla sınırlı değildi. Esed'in tahrikçi tavrını son dönemde Rusya devraldı. Esed rejimine oranla caydırılması daha zor olduğu düşünülebilecek olan Rusya tekrar tekrar Türk hava sahasını ihlal etti. Türkiye yine öncelikle diplomatik yöntemlere başvurdu ve angajman kurallarının Rusya'ya da uygulanacağını dile getirdi. Görünen o ki Rusya bu uyarıları hafife almış. Türkiye'yi hem içeride hem dışarıda zor durumda bırakacak şekilde sınır ihlalleri yaptı.

TOP RUSYA'NIN KUCAĞINDA

Bugün geldiğimiz noktada Türkiye kriz tırmandırma siyasetinde karar alma sorumluluğunu Rusya'ya terk etti. Yani alev topunu Rusya'nın kucağına bıraktı. Şimdi Rusya krizi tırmandırıp tımrandırmama sorumluluğunu sırtında taşıyor. Kendi kriz tırmandırma takvimine sadık kalan Ankara Rusya'ya “ben elimden geleni yaptım ve takvimde bildirdiğim tüm adımları teker teker takip ettim” demiş oldu. “Bundan sonrasına sen karar ver” diyerek Rusya'yı kriz tırmandırma sorumluluğuyla başbaşa bırakmış oldu. Şimdi kucağındaki bu alev topuyla Rusya ilgilenmek durumunda.

Rusya için iki farklı cevap seçeneği var ortada. Ya krizi tırmandırmayı ve askeri yöntemlerle bir misillemeye girişmeyi deneyecek ya da diplomatik kanalları tercih edecektir. Şimdiye kadar gelen veriler Rusya'nın ikinci yönteme daha açık olduğu yönünde. Konuyu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne götürmek böyle bir yöntemin ilk adımı olabilir. Aslında Rusya için prestij kaybına uğramak anlamına gelebilir bu durum. Fakat Rusya'nın diğer hesapları göz önünde bulundurulacak olursa, Putin'in halihazırda arkasında NATO bulunan Türkiye ile karşı karşıya gelmekten kaçınağı öngörülebilir. Putin'in açıklamaları sertmiş gibi görünmesine rağmen, bu tür durumlar için oldukça yumuşak kabul edilebilir. Türkiye'yi açıkça suçlamaktan kaçındı. Uçağın Türkiye füzeleri ile değil, yerden vurulduğunu, yani vuranın Türkiye olmayabileceğini ima etti. Arkadan hançerlenme ifadesi bile aslında Türkiye ve Rusya'nın aynı cephede olduğu imasını barındırmaktadır. Fakat Putin bir yandan da iç ve dış kamuoyuna mesaj vermek zorunda. Tabi ki “sonuçları ağır olur” gibi ifadeler kullanmasa olmazdı zaten. Şimdi Rusya oturacak ve genel tavrını belirleyecek. Soğuk Savaş döneminden bu tür karar alma merdivenlerini takip etme alışkanlığına sahip olan Rusya oldukça dikkatli hareket edecektir. İlk sinyaller gösteriyor ki, Rusya bu krizi askeri anlamda bir üst safhaya taşımak istemeyecek. Bu Rusya'nın hiçbir cevap vermeyeceği anlamına gelmemelidir. Tabi ki, diplomatik zeminde bu konu gündemi işgal edecektir. Hatta belki Türkiye'ye yönelik çeşitli sabotaj eylemleri bile beklenebilir yakın zamanda. Fakat şimdilik Rusya krizi tırmandırmayacak gibi görünüyor.

TÜRKİYE'NİN PROAKTİF TUTUMU

Türkiye tarafına bakarsanız, Türkiye'nin tavrının reksiyoner değil, proaktif olduğunu düşünmek gerekir. Rus uçağının Türk hava sahasını ihlal ettiğine dair Genelkurmay tarafından verilen uçuş haritasında Rus uçağının Türk hava sahasına gerçekten girdiği görülüyor. Fakat aynı zamanda çok kısa bir süre içinde çıktığı da görülüyor. Yani bu harita bize Türkiye'nin sadece reaktif bir tavırla hareket etmediğini, önünü arkasını planlayarak Rus uçağının hava sahasını ihlal etmesini beklediğini gösterir. Türk tarafı bu kez cevap vermeye zaten ihlal başlamadan hazırmış. Sonuç olarak bu riski almaya karar vermiş. Türkiye ileri bir adım attı ve sonuç alacak olursa, Suriye'de konumu oldukça rahatlayacaktır. Rusya'nın kendisiyle sıcak bir çatışmaya girmek istemediğini test etmiş olan Türkiye başka alanlarda da pazarlık şansına sahip olacaktır. Sahada artık daha rahat hareket edebileceğini düşünebiliriz. Bu kriz bir imkana bile dönebilir.

Öte yandan Türkiye'nin Rusya ile önümüzdeki dönemde yaşayabileceği sıkıntıları da abartmamak gerek. Gaz alımı ve diğer ticaret alanlarında karşılıklı gerilimler beklenebilir. Fakat bunlar güvenlik meselelerine göre aşılamayacak konular değildir. Türkiye'nin gaza ihtiyacı olduğu kadar Rusya'nın da gazı satmaya ihtiyacı vardır. Türkiye, Rusya ile artan bir ticaret hacmine sahip olmasına rağmen bu ticaret hacmi batılı ülkelerle karşılaştırılmayacak derecede küçüktür. Dolaysıyla bu ticari meseleler iki taraf için de baskı unsuru veya intikam alanı olarak değerlendirilemez.

[Yeni Şafak, 27 Kasım 2015]