Suriye sahasının kendine has dinamizmi yeniden canlılık kazandı. Bu dinamizm hem çatışma hem de müzakerelerin birlikte yürütüldüğü bir zemin yaratıyor.
Hareketlilik üç ana bölgede yoğunlaşmış durumda. Fırat'ın doğusunda ABD'nin PKK'ya askeri sevkiyatı, Türkiye'nin Afrin operasyonu ve İdlib sahası.
Bir yandan müzakere öte yandan çatışma hatta ağır saldırılar devam ediyor.
Fırat'ın doğusunda ABD, PKK'ya silah sevkıyatına devam ediyor. Daha da önemlisi PKK militanlarının Fişabur sınır kapısından Irak'tan Suriye'ye geçişine dair görüntüler yayınlandı. Bunun yanında Haseke ve Kamışlı'dan Münbiç'e militan geçişini sağladı. Bu militanlar Münbiç'te de kalsa, Afrin'e de geçse temelde Türkiye açısından değişen bir şey yok.
Türkiye doğrudan müdahale dahil olmak üzere bütün yöntemler denenerek Türkiye'nin bu hareketliliği sınırlandırması gerektiği açık.
Afrin'den şehit haberleri gelirken PKK/PYD'nin bu kadar açık ve geniş alanda hareket edebiliyor olması kamuoyunda ciddi bir rahatsızlık yaratmaktadır. ABD'nin bu rahatsızlık karşısında takındığı aymaz tavır açıkça Türkiye'nin PYD hassasiyetinin kulak ardı edilmesi anlamına geliyor. Amerikalılar meseleye hala kendi stratejilerinde ısrar etmesi ve Türkiye'nin yatıştırılması düzleminde bakıyorlar.
Bu durumda Trump ya da bir başka yetkilinin Türkiye'de yükselen Amerikan karşıtlığını sorunsallaştırmasının hiçbir karşılığı olmaz. Çünkü kamuoyunun kahir ekseriyeti tepkisini ABD'ye göstermeye devam ediyor.
ABD'nin bu tavrı devam ettikçe de Türkiye'nin diğer aktörlerle müzakere ederek ilerlemesi kaçınılmaz oluyor.
Fırat Kalkanı ile başlayan ve Zeytin Dalı operasyonu ile devam eden askeri müdahaleler bu müzakere zemininde gerçekleşti ve kararlı bir şekilde devam ediyor.
Sahada görevini kahramanca yapan Mehmetçiğin dirayeti ve kamuoyunun desteği aynı zamanda karar vericilerin de motivasyon kaynağı. Bu etkileşimin kırılmaması için her türlü psikolojik baskı ve manipülasyona karşı dikkatli olmak gerekir. Her şehit haberi ile canımız yansa da dışarıdan gelecek tazyiklere karşı dirayetli durmak zorundayız. Başka bir deyişle düşüncemiz, haleti ruhiyemiz ve moral motivasyonumuz dışarıdan etkiye açık hale gelmemeli. ABD, İran, rejim ve hatta Rusya'nın kamuoyuna dönük homurdanmaları bir etki yaratmasına izin verilmemeli. Bu psikolojik harekatı siyasi bir malzemeye dönüştüren CHP, HDP ve mezhepçi bazı figürlere kamuoyu tepkisini açıktan gösteriyor zaten. Öte yandan bu tür yaftalamalara karşı ilgili kurumlar gerekli cevabı vermelidir.
…
Müzakere ve çatışmanın birlikte yürüdüğü en önemli saha ise İdlib.
Çatışmasızlık bölgelerinin derinleşmesi ve yaygınlaşması noktasında Türkiye üzerine düşeni yapmakta, İran ve Rusya ise taciz ve saldırılarla bu süreci sabote etmektedir.
Varılan anlaşma gereği Türkiye kontrol noktalarına yerleşmeye devam ediyor. Askeri birlikler zırhlı ve muharip araçlar eşliğinde Al Eis bölgesine yerleşti. İran'a bağlı milislerin gerçekleştirdiği saldırılara rağmen bu süreç devam edecek ve Türkiye yeni bölgelere yerleşecek. Bu noktada Rusya ve İran'a düşen en önemli sorumluluk anlaşmalara sadık kalmalarıdır.
Şii milislerin konvoylara yönelik saldırıları karşısında Türkiye'nin mukabele etmesi en iyi cevap olmakta fakat takındığı aymazca tavır nedeniyle İran'a neden güvenilmeyeceğini bir kez daha göstermiştir.
Rusya ve rejimin kimyasal silah kullanarak gerçekleştirdiği ağır saldırılar varılan anlaşmaları ihlal etmekle kalmıyor; müzakerelere olan inancı da zayıflatıyor. Kimyasal saldırılara maruz kalan çoluk çocuğun görüntüleri Rusya'yı siyasi akla sahip bir devletten ziyade terör yöntemleri ile intikam alan çaresiz bir aktör konumuna düşürüyor.
Rusya'nın bu tarz saldırılarının muhalifleri sindirmeye yetmeyeceğini anlaması gerekir. Dahası bu saldırılarla Suriye'yi ABD'nin provokasyonuna daha açık hale getirmekte ve savaşın derinleşmesine zemin hazırlamaktadır.
Suriye'nin bu dinamizmine uygun hareket etmeyi öğrendik. Türkiye hem sahada, hem de masada güçlü durmak için müzakere zeminini güçlendirmeye gayret ederken; aynı zamanda çatışma ve saldırı gibi doğrudan müdahale seçeneklerini de artık gündemde tutmakta.
[Fikriyat, 7 Åžubat 2018].