-Raco da PYG'li teröristlerden temizlendi. Sizce Zeytin Dalı operasyonu planlandığı gibi ilerliyor mu?
Savaş sislidir. Canımızı yakarak irademizi kırmak isteyecekler. Onun dışında herşey plana uygun ilerliyor. En dış hilalin kurulmasıyla operasyonun birinci aşaması tamamlanmıştı. İkinci aşamasına geçeceğimiz birkaç gün önce açıklandı. İkinci aşamanın en önemli iki parçası Rajo ve Cinderesi'dir. Birincisi başarıyla halledildi. İnşallah diğeri de önümüzdeki günlerde düşecektir. Bu bakımdan herşeyin planlalandığı gibi gittiği söyelenebilir.
-Raco'nun ele geçirilmesi beklenenden daha hızlı gerçekleştiğini söyleyen uzmanlara katılıyor musunuz?
Bazen de planladığınızdan da iyi gidebilir. Raco buna güzel bir örnek. İlk meskun mahal çatışma örneği olacaktı. PKK da bu anlamda kendini ispat etmeye çalışacaktı. Raco'da kazanamayacağını bilse de canımızı yakmayı deneycekti. Kolay olmayacağını düşünüyorduk. Ama şükürler olsun bu oldukça hızlı ve kayıpsız oldu.
ÖRGÜT RACO'YU HIZLA BOŞALTTI
-Bu bilinçli bir geri çekilme mi yoksa kaçış mı?
Ben bunun bilinçli bir çekilme olmadığını düşünüyorum. Aksine telaş halinde bir kaçış olarak değerlendirmek lazım. Afrin'de kurduğumuz kuşatma daraldıkça örgüt daha da telaşa kapılacak. Hangi noktayı savunması gerektiği konusunda bugüne kadar iyi bir sınav veremedi. Türk ordusuyla her cephede savaşma şansı yok. Savunma güçlerini belli noktalara odaklayabilirdi. Ancak şimdiye kadar yaptıklarına bakarsanız her noktayı yarım yamalak savunmaya kalkıştı. Bu nedenle de nereye odaklanacağını bilemedi. Cinderes ve Raco aynı anda kuşatıldığında eli ayağına dolandı. Raco'yu hızla boşaltmak zorunda kaldı.
-Peki PYD örgütünün bu tavrı bize neyi gösteriyor?
Bütün bunlar bize örgütün ciddi bir psikolojik baskı altına girdiğini gösteriyor. Doğru karar alamıyor. Serbest düşüşe teslim olmuş. Futbolda zayıf takımların deplasmanda düşünmeden geriye yaslanması gibi, PKK unsurları da Afrin şehir merkezine doğru yaslanma eğilimi gösteriyor. Hep kafalarında o meskun mahal çatışması var. Ama geri yaslandıkça işimizi daha da kolaylaştırıyorlar. İnşallah böyle devam eder. Tabii bu sırada örgüt kontra ataklar da deneyecek. Zaman zaman askerlerimize pusular kuracak. Dikkat ederseniz en önemli kayıplarımızı bu tür pusularda veriyoruz. Onlara karşı da daha uyanık olmakta fayda var. Baskı artıkça, örgüt boğuldukça, bu karşı saldırı ihtimalleri de azalacaktır ama her zaman ihtiyatlı olmakta fayda var.
-Batı'da Zeytin Dalı operasyonuna karşı bir önyargı var. Sabah Yazarlar Kulübü ile dünyanın birçok yerinde toplantı yaptınız. Bu önyargı hakkında ne söylersiniz?
Batılılar aslında bunun cevabını gayet iyi biliyor ama bilmezden geliyor. Şu Suriye savaşında ne yapmaya çalıştığı en net bilinen ülke Türkiye'dir. Bunu da herkes görüyor. Türkiye Suriye'de ulusal güvenlik mücadelesi veriyor. Terörle savaşıyor. Suriye'nin bölünmesini engelleyerek kendini güvence altına alıyor.
-Türkiye'nin Suriye'de ne yapmak istediğini birkaç cümle ile özetlemenizi istesem…
Mesela Suriye sahasında Türkiye toptan temizlik istiyor. Akdeniz'den İran'a kadar olan tüm güney sınırları hedef olabilir. Ama bir günde bu bölgeyi temizleyemezsiniz. Öncelik sıralamaları yapmanız gerekir.
Bana sorsanız ilk sıraya Fırat'ın doğusunu koyardım, çünkü asıl merkez orası. İkinci sıraya Kandil'i koyardım çünkü Kandil hala PKK'nın en güvenli kalesi. Üçüncü sıraya Membiç'i koyardım çünkü PKK burayı ileri karakol olarak görüyor. Dörde de Afrin'i koyardım.
Biz zaten Afrin'i kuşatmıştık. Fırat Kalkan'ı ve İdlib adımları bunu sağlamıştı. Ayrıca Afrin askeri olarak çok çetin bir coğrafya. Eğer şartlar uygun olsa diğer bölgeleri hedefe koyabilir, Afrin'i en sona bırakabilirdik. Ama eğer o siyasi şartlar yoksa arka tarafı temizleyerek yürürsünüz.
SIRADA MEMBİÇ VAR
-Sıradaki hedef neresi?
Önce Afrin'i temizlersiniz. Sonra Membiç'i hedefe koyarsınız. Sonra Haseki. sonra Kandil. Adım adım. Basamak basamak. Bir başarı diğerini mümkün kılar. Bakın bir yıl önce Afrin operasyonu da çok zor görülüyordu. Ama Rusları Amerikalılara, Amerikalıları da Ruslara karşı oynadık. Aradaki boşluktan muazzam bir diplomatik başarı ürettik. Afrin sahipsiz kaldı. Eğer böylesi başarılı adımları atmaya devam edersek, Membiç'de düşecektir diğerleri de. Yeter ki, somut karşılığı olan adımlar atıp sonuçlar alalım.
ESED ARTIK GÖRÜŞÜLECEK BİR AKTÖR DEĞİL
-CHP yönetimi sık sık Esed yönetiminin tanınması gerektiği vurgusunu yapıyor. Siz bu yaklaşımı doğru buluyor musunuz?
Maalesef bence çok sorunlu bir yaklaşım. Esed'i tanımanın ahlaki sorunlarını bir kenara bırakın stratejik olarak da son derece yanlış olur. Esed bugün gerçek bir aktör değil, kukladır. Rusya'nın kuklası. Türkiye'nin Esed'le konuşması Türkye'ye stratejik olarak somut hiçbir şey kazandırmaz. Aksine Esed'e kazandırır. Türkiye'ye kaybettirir. Eğer Türkiye Rusya ile konuşarak Suriye'de ilerleyebiliyorsa, Esed'le konuşmanın hiçbir anlamı yoktur. Fakat Türkiye şimdiden bu tanımayı Esed'e bağışlarsa, gereksiz yere Esed'i kurtarmış olur. Çünkü bu Esed için önemli. Türkiye'ye Esed'i tanı diyenler bizim kazanmadığımız ama Esed'in kazandığı bir durumu bize dayatmak istiyor. Olmaz. Her tavizin bir karşılığı olur. Esed bize birşey veremezken, biz de ona durduk yere bağış yapamayız.
-Peki Esed bir gün gerçekten aktör olursa?
Olur da bir gün Esed kendi başına hareket edebilecek bir aktör olursa, o zaman pazarlık kozu olarak kullanabileceğimiz bir unsuru bedavaya vermenin bir anlamı yok. Zira uluslararası ilişkiler sıfır toplamlı bir oyundur. Biri kazanıyorsa diğeri kaybediyordur. Esed'in kazanması bize zarar verir. Dahası böyle bir adım ortak bir savaş verdiğimiz Özgür Suriye Ordusu'nu kaybetmek anlamına gelir. Bu adamlar bugün Suriye'de bizim bayrağımız altında PKK'ya karşı savaşıyor. Ölüyor. Öldürüyor. Kimse bunu küçümsemeye kalkmasın. Esed'i tanımak bize somut hiçbir şey kazandırmaz. Aksine ÖSO'yu kaybetmemiz anlamına gelir. O ÖSO ki, bizim açımızdan Suriye'deki güvenilir tek unsur. Elimiz ayağımız. Aksini iddia eden kötü niyetlidir. Üç kuruşluk ideolojik siyaset için ülkenin ulusal çıkarını ziyan etmenin peşindedir. Türkiye'ye tuzak kuruyordur. Maalesef CHP lideri ve sözcüleri bu anlamda bir sürü talihsiz ifadenin altına imza attılar. Üzücü. Hem de çok.
ABD YAKINDA PYD'Yİ DE TERKEDECEK
-ABD yönetiminin PYD'ye verdiği desteğin sonsuza kadar süreceğini düşünüyor musunuz? ABD'nin bölgeye müdahale konusunda çok istekli olmadığını düşünenler de var.
Hayır düşünmüyorum. Amerikalıların PYD'ye aşık olmadığını biliyoruz. Sadece kullandılar. İşlerine geldiğince de kullanmak isterler. İşlerine gelmeyince de terk ederler. Defalarca nasıl terk ettilerse, yine terk ederler. Bakın Barzani'yi nasıl terk ettiler. Bakın Afrin'i nasıl bıraktılar. Afrin bizim için öncelik değildir falan deyip geçiştirdiler. Rakka'ya kadar PYD'nin Amerika için açık bir anlamı vardı. O nedenle sınırsız destek verildi. Fakat Rakka'dan sonra Amerika nereye gideceğini bilmiyor. O nedenle PYD'ye bakışı da netleşmedi. Ancak bunca yatırım yapmış. Eğitim vermiş. Suriye'de dayandığı tek grup bu. O yüzden yeni şartlar doğmadıkça kaybetmeye razı olmayacaktır. Yeni şartlar doğana kadar elinin altında bulundurmak ister.
-ABD bu konuda kararsız mı?
Suriye iç savaşının nereye doğru evrileceği belli değil. Amerika bu konuda karar alamadıkça savaş uzayıp gidiyor. Amerika birgün Rusya ve İran'la yüzleşeceği hissine sahip. Ama ne zaman ve nasıl olacağı muğlak. Pozisyonlar netleşmeye başladığında PYD'ye ne olacağı da netleşecek. Ama şunu bilmekte fayda var. PYD ancak DEAŞ gibi bir bahane çerçevesinde desteklenecek tipte ve çapta bir örgüttü. Amerika Suriye'de Rusya veya hatta İran'la karşı karşıya geldiğinde, o zaman PYD yetersiz kalır. O zaman Amerika klasik müttefiklerine dönmek zorunda kalır. Bu şartlar doğduğunda, PYD Amerika için bir anda içi boş bir terör örgütü haline geliverir. Ve tasfiye edilir. Bakmayın yaptığı yatırıma. Kritik karar almak zorunda kaldığında Amerika nice yatırımlarını yakmak zorunda kalmıştır. Bunu da yakar gözünün yaşına bakmaz.
-Rusya'nın bölgedeki pozisyonuna bakışımız nasıl olmalı sizce?
Rusya bugün Suriye'nin en aktif tarafı. Maalesef. Amerika sayesinde. Esed kimyasal silah kullandığında Amerikalılar sorumluluk üstlenmek yerine Rusya'yı sahaya sürdü. O zamana kadar Suriye'de Amerikan öncülüğünde bir çözüm mümkündü. Ama artık Ruslarla uzlaşmak ya da savaşmak zorunda. Rusya Amerika'nın kendine açtığı bu yoldan yürüdü ve en çok istediği bölgeleri yani güney batıyı garanti altına aldı. Bundan sonra her bölge Rusya için ikincil önemdedir. İdlib'i de ele geçirmek ister ama maaliyetini düşündüğünde çok değerli görmez. Bu nedenle İdlib ve Afrin konularında Türkiye'yle müzakere edebiliyor. Ancak bundan Rusya'nın yeni dostumuz olduğu sonucunu çıkarmamak lazım. Aksine Rusya bize yaklaşıyor çünkü Amerika'yı zorlamanın peşinde. Bu şimdilik bizim işimize geliyor.
TÜRKİYE İRAN'DAN DAHA ETKİLİ KONUMA GELDİ
Peki İran bu işin neresinde?
İran Ruslar'dan daha öfkeli. Türkiye karşıtlığında ön sıradalar. Suriye'de en fazla maliyete kendilerinin katlandığını düşünüyorlar. Ama günün sonunda Türkiye İran'dan daha fazla etki sahibi oldu. İran Rusya'nın yancısı gibi bir konuma düştü. Rusya'yla pazarlık şansı çok düşük çünkü başka alternatifi yok. Zaman zaman huyzsuluk ederek taviz koparmaya çalışıyor ama çok da başarılı olmadığını düşünüyorum. Fırat Kalkanı'nda da, Afrin'de Türkiye ile Rusya arasındaki uzlaşıyı fesada uğratmak için elinden geleni yaptı. Ama Rusya İran'ı kontrol altına almayı bildi.
-Ama Suriye'nin kazananı olarak İran ve İsrail'i görenler hala var…
Evet, bazı ülkeler var. Suriye'nin asıl kazananı olarak görülüyor. Bunların başında da İran ve İsrail'in geldiği düşünülüyor. Doğru gibi. Ama günün sonunda İran Rusya'nın küçük aparatı gibi oldu. İsrail İran'la komşu oldu. İkisi de çok rahatsız. İran Suriye'de aşırı yayılmanın yarattığı tüm sorunlarla karşılaşacak. Hem düşman biriktirdi hem de kayıp verdi.
BATI TÜRKİYE'Yİ KONTROL EDEMEDİĞİ İÇİN DÜŞMAN
-ABD ve Batı medyası Türkiye'nin Suriye politikasını ve Zeytin Dalı operasyonunu bir türlü anlamak istemediklerini görüyoruz. Batı'nın bu konudaki önyargısı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu artık çok açık. Batı'da Türkiye karşıtlığı var. Bunun tek bir sebebi var. Türkiye'yi kontrol edemiyor olmak. Bunu kabul edemiyorlar. Herşeyi denediler. İktidarı ve Erdoğan'ı düşürüp yerine kontrol edilebilir bir idare kurmayı istediler. Türkiye düşmanı her türlü devlete her türlü örgüte destek verdiler. Rusya'dan FETÖ'ye kadar herkese yol verdiler. Ama olmadı. Şükürler olsun başaramadılar. Daha doğrusu Türkiye teslim olmadı.
Ben bu anlamda Batı'da yapılan yayınları artık önemsemiyorum. Biz burada birlik oldukça ve doğru adımları attıkça ne tür kampanya yaparlarsa yapsınlar sonuç alamazlar. Biz ayakta kaldıkça kabul etmek zorunda kalacaklar. Afirn bu bakımdan önemli. Batı medyası nasıl PKK güzellemesi yaparsa yapsın, sahada kazanan savaşı kazanır. Gerisi hikaye.
SURİYE'DE ÇÖZÜME YAKIN DEĞİLİZ
-Suriye meselesinde çözümden giderek uzaklaşıyor muyuz? Yoksa hala ümitli olmamızı gerektiren nedenler var mı?
Çözümü hiç görmedik ki, ne kadar uzak olduğunu bilelim. Ama yakın değiliz. Onu biliyoruz. Çünkü gölgesi bile yok ortalıkta. Böyle bir savaşta çözüm için iki ihtimalden en az birinin var olması gerekir. Ya bir tarafın tek başına bir çözüm dayatması ya da tüm tarafların aynı anda tükenmesi. Birinci yol için 2013'e kadar ihtimal vardı. Amerika tek taraflı bir çözüm dayatması yapabilirdi. Ama bu artık geçti. Rusya'yı Suriye'ye soktuktan sonra tüketmeden çıkaramazsınız. Nükleer güç olan Rusya'ya Amerika Suriye'de saldırmaz. Diğer taraftan Rusya, İran ve Türkiye içeride ama Amerika'yı razı etmeden de bir çözüm üretmezsiniz. Aynı şekilde Türkiye ve İransız da çözüm olmayacağını gördük. Böylece Suriye iç savaşı bir çözümsüzlüğe sürüklendi.
İki yol da çıkmaz sokak. Ne tek taraflı çözüm ne de çok taraflı çözüm görünüyor. Çok taraflı çözüm için tarafların pes etmesi lazım. Ama bu savaşın doğası pes etmeyi gerektirecek seviyelere ulaşmıyor. En azından şimdilik. Bu nedenle taraflar diğer tarafların pes etmesini sağlayacak başka şartların doğmasını beklecek. Belki Suriye dışı şartlar. O zamana kadar herkes alan markajına devam edecek. Bu da iç savaşın sürmesi demektir. Maalesef gerçek bu. Bu gerçeği tanımazsanız hata yaparsınız. Çözümü merkeze alan bir yaklaşım yanlış beklentiler üretir. Türkiye bunu biliyor. Bu nedenle yavaş yavaş kontrol altına alması gereken tüm bölgeleri kontrol etme yolunda yürüyor. Durmak yok yola devam.
[Sabah, 5 Mart 2018, Röportaj: İsa Tatlıcan]