Kenan Evren bir 'darbeci' olarak öldü. Toplumda ve siyasette yaşanan dönüşüm olmasaydı birçok gazete, televizyon, siyasetçi ve entelektüel bu gerçeği '7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren öldü' şeklinde dillendirip, yazacaktı. 'Cumhurbaşkanı Kenan Evren' ile 'darbeci Kenan Evren' arasındaki mesafeyi kat etmek Türkiye için kolay olmadı. Yaptığı darbe ölümünden önce itibarsızlaşıp, kurduğu rejim zayıflatılmasaydı hala birçokları Evren'i '7. Cumhurbaşkanı' olarak anma cesaretini kendisinde bulacaktı. Ancak şartlar uygun olmayınca Türkiye'de darbelerin ve darbeciliğin itibarsızlaştırılmasına ve cezalandırılmasına karşı olanlar da Kenan Evren'e lanet okuma yarışına girdiler. Hemen darbe ertesinde Evren'e ve darbeye gazete köşelerinden düzdükleri methiyeler bugünlerde yine gazete köşelerinden okudukları lanetlerle karşılaştırılınca bu tip darbe yüzsüzlerinin ipliği pazara erken çıktı.
Mecburiyetten ve imkansızlıktan dolayı darbe karşıtı kesilenlerin yanında bir de darbe yapmak isterken 12 Eylül'ün darbesini yedikleri için darbe karşıtı olanlar var. İpliği henüz pazara çıkmayan bu tip darbe yüzsüzlerinin ise derisi biraz daha kalınca çünkü onlar hem darbeci hem de darbe mağduru. Dolayısı ile hala Evren'e ve 12 Eylül rejimine lanet okumanın prestijini ve konforunu kimseye bırakmıyorlar. Üstelik Kenan Evren'e aradığı fırsatı darbe öncesinde yapıp ettikleri ile cömertçe sağladıkları ve darbe sonrasında elde ettikleri entelektüel hegemonyayı Kenan Evren'e ve 12 Eylül zulmüne borçlu oldukları halde.
Darbeye giden yıllarda sokakları kana bulayıp devrimcilik oynayanlar; yol kesip adam kaçırmaktan banka soyup hırsızlık yapmaya kadar her zamanda, her toplumda ve bütün ahlaki zeminlerde zorbalık sayılan cürümleri kerameti kendinden menkul ideal ve ülküleri uğruna mubah sayanlar; sözümona emek ve adalet anlayışları için her türlü hakka girip zulmü işleyenler; caddeleri, sokakları, işyerlerini, meydanları, üniversiteleri ve gündelik hayatın diğer mecralarını ideolojilerinin uygulama tahtasına çevirenler devrim yapmak veya vatanı korumak için döndürüp sıkılaştırdıkları şiddet zembereği boşalıp kendi başlarına dolanınca maruz kaldıkları şiddetten meşruiyet devşirip entelektüel hegemonyalarını kurdular.
DARBE ENTELEKTÜELİZMİ
Evet, Kenan Evren bir darbeci olarak öldü ama Türkiye'nin şiddeti her zerresine kadar içselleştirmiş devrimci Marksistlerinin -meşruiyetini önünü açtıkları ve mağduru oldukları 12 Eylül rejimine borçlu olan- entelektüel hegemonyası hala sürüyor. Gazetelerde köşe yazıyorlar, televizyonlarda boy gösteriyorlar, üniversitelerde ders veriyorlar, kendi dar mahalleleri dışında vitrin süsü, ilk mektep müsameresi, defter çıkartması, kapı zili ve kese kağıdı yazısı kadar kıymeti olmayan heykelleri, tiyatro oyunları, tabloları, besteleri ve yazıları ile muhalif heykeltıraş, tiyatrocu, ressam, müzisyen ve yazar olmaya devam ediyorlar. Ve o entelektüel hegemonyaya dayanarak yalnızca 12 Eylül'ü lanetleyerek fakat 1960'ı, 28 Şubat'ı, 27 Nisan'ı, Gezi şiddetini, 17-25 Aralık'ı savunmaya devam ediyorlar. Ne 12 Eylül öncesinde yapıp ettikleri ile 12 Eylül'ün önünü açtıkları gerçeği ne de bugünkü yüzsüzlükleri 12 Eylül rejimini meşrulaştırıp şiddeti, cinayeti, işkenceyi mazur göstermez. Tıpkı 12 Eylül'ün diğer herkesten az ya da çok onlara uyguladığı şiddet ve zulmün bugünkü yüzsüzlüklerini ve entelektüel hegemonyalarını meşrulaştırmadığı gibi!
[Sabah Perspektif, 16 Mayıs 2015]